Mahmut Üstün yazdı | Ya Sevr ya yeni bir Cumhuriyet -2- Bize nasıl bir muhalefet gerekli?

Abone Ol
Nasıl bir muhalefet? Halkı aydınlatmanın ve halk nezdinde inandırıcı olmanın bir yöntemi bu sürecin neden cumhuriyetin, demokrasinin ve laikliğin yıkılması anlamına geldiğini sağlam ve anlaşılır argümanlarla ve ısrarla anlatmak ise, öteki yöntemi de bu tehdidin ciddiyetine uyan etkin ve son derece kararlı bir muhalefet duruşu sergilemektir. Muhalefet bir yandan "bu bir rejim değişikliği" diye haykırırken, diğer yandan da mecliste ve meclis dışında bu saptamanın ciddiyetine denk bir karşı duruş ve tutum sergilemezse, "rejim değişikliği" iddiasının hiç bir inandırıcılığı kalmaz. Bir yanda "cumhuriyeti yıkıyorlar" demek, öte yanda "uzlaşıcı", "olgun", "aklıselim" bir muhalefet görüntüsü vermek bir arada olamaz. Dahası cumhuriyetin mecliste ve parmak kaldırılarak adım adım yıkılması gerçeğini sıradanlaştırmak/meşrulaştırmak sonucunu doğurabilir. "Mış gibi" muhalefet etmenin, sonuç almaya değil zevahiri kurtarmaya ayarlı atraksiyonların vebalinin ve bedelinin çok ağır olacağı bir süreçten geçmekteyiz. Doğrusu yakın zamana kadar yürütülen muhalefetin yukarıdakinden pek bir farkı da yoktu. CHP'nin son günlerde mecliste gösterdiği direniş, "ayağa kalk" çağrısı ve Halkevlerinin kahvehanelerde, ulaşım araçlarında,meydanlarda halka başkanlık sisteminin gerçek niyeti ve içeriğini anlatma çabaları ve "hayır komiteleri" çağrısı ise yürütülmesi gereken muhalefetin güzel örnekleri olarak önemlidir. Yapılması gereken bu konularda samimi ve kararlı olmak; bu girişimleri çoğaltmak ve birleştirebilmektir. Hesap edilmesi gerekli bir başka konu... AKP'nin başkanlık sistemi isteğinin arkasındaki diğer önemli neden de iktidarı kaybetme korkusu... Bugün AKP'de iktidarı kaybetmemek için "her yol mubah"tır yaklaşımı hakim... Konjonktürel, pragmatist, korku yüklü ve süreci çok daha tehlikeli hale getiren bir durum bu. Ne olağan bir siyasal yaşamla, ne de olağan bir siyasal parti ile karşı karşıya değiliz artık. Karşımızda iktidarı kaybettiğinde siyasal ömrünün de biteceğini, dahası büyük yargılamalar ve cezalandırmalar ile yüz yüze kalacağını düşünen bir iktidar var. AKP iktidarı bırakmamak için çok muhtemel ki her yolu deneyecektir. 7 Haziran ve arkasından yaşananlar buna işarettir. Bu nedenle bütün enerjiyi ve beklentiyi parlamento içine, seçimlere, referanduma yöneltmek, buralarda AKP aleyhine bir sonuç çıktığı anda tehdidin de ortadan kalkacağını sanmak, ölümcül bir hataya dönüşebilecektir. Elbette parlamento içinde yürütülen etkin muhalefet önemli... Elbette önerilen anayasa değişikliliğinin meclisten geçmemesi için de çalışılmalı... Parlamento kürsüsü "hayır"cı olan ama bu tutumlarını açık bir siyasi iradeye dönüştüremeyen milletvekillerini cesaretlendirmek ve halkı aydınlatmak için kullanmalı. Elbette referandum çerçevesinde geniş bir "hayır cephesi" kurmak için çalışılmalı... Elbette olası bir erken seçimde rejim değişikliği hevesini akamete uğratacak bir sonuç için seferberlik içine girilmeli vb. Ama AKP 'nin tüm bunlara rağmen iktidarı bırakmamak için sonuna kadar direnebileceği gerçeği de hesaba katılmalı. AKP kazanacağına emin olmadığı seçim ya da referanduma gitmek istemeyecektir. Gitmek durumunda kalırsa da, sonucu etkilemek için hile, baskı, terör vb. devreye sokmaktan asla çekinmeyecektir. Sonuçlar aleyhine çıkarsa, sonuçları yok saymaya ve hatta parlamentoyu feshetmeye kadar her türlü yöntemi devreye sokabilecektir. Bunlar hesap edilmesi gereken ciddi olasılıklardır. Bölme taktiğine karşı en geniş birlik taktiği... AKP amacına ulaşmak için muhalefet bloğu içindeki farklılıkları kanırtarak, bir yarılma ve irade farklılığı yaratmak için ne denli çaba sarf ediyorsa, muhalefet de tersinden bütün "hayır"cıları bir araya getirecek bir çabanın içinde olmak zorundadır. Bugün en acil sorun cumhuriyetin ilgası ve yeni bir padişahlık rejiminin kurulması tehdididir. Doğal olarak en öncelikli görev de, ayrılıkları -ve hatta hasımlıkları da- geçici bir süreliğine uykuya yatırarak, "laik, demokratik cumhuriyet" hattı temelinde bir araya gelebilecek tüm kesimleri bir araya getirebilmektir. Bunun yol ve yöntemleri neler olabilir? Tüm bunlar üzerine acilen düşünülmeli, formüller üretilmeli ve harekete geçilmelidir. O HDP'li, şu liberal, bu İslamcı, hatta bu AKP'li demeden kapsayıcı, birleştirici bir dil ile en geniş kesimlere seslenen bir muhalefet tarzını örmek acil önemdedir. Kimler neo Osmanlıcı tek adam rejimine karşı laik demokratik cumhuriyet safında tutum belirliyorlarsa, onlarla bu acil tehlike berhava edilinceye kadar birlikte saf tutmaktan imtina edilmemelidir. Aristo'nun bir sözünden esinlenerek söyleyecek olursak,"bazen öyle acil ve ortak bir tehlike ortaya çıkar ki, bu tehlikeyi savmak için dünün düşmanlarının bile bir araya gelmesi bir zaruret halini alır." İşte biz de böylesi bir dönemdeyiz. Başarı yeni ufuklar da açacaktır.. Tabi ki muhalefet açısından işin en öncelikli ve en elzem boyutu başkanlık ya da partili cumhurbaşkanlığı adı altında gerçekleştirilmeye çalışılan cumhuriyeti tasfiye planını boşa çıkarmaktır. Bu tam anlamıyla hayat memat sorunudur. Bugünler öylesine önemli ve kritik günlerdir ki, ya AKP amacına ulaşacak ve ülke koyu bir karanlığa, dağılmaya ve çürümeye yol alacaktır. Ya da muhalefet bu süreci önlemeyi başaracaktır. Muhalefet bunu başardığında, yalnızca cumhuriyeti, demokrasiyi ve laikliği korumakla sınırlı da kalmış olmayacaktır. Bu başarı yeni bir aydınlanmacı ve cumhuriyetçi atılımın, daha ileri devrimci bir hamlenin koşullarını da yaratacaktır. İlerici muhalefetin toplum nezdinde yaygın bir saygı ve prestij kazanması sonucunu doğuracaktır. Böylesi krizler, toplumun geriye götürülmesi riskini kuvvetle taşırlar ve/fakat aynı zamanda ve benzer kuvvette toplumu ileriye sıçratacak potansiyelleri de taşırlar...Genelde politikanın, özelde de kriz dönemleri politikasının dâhilerinden biri olduğu su götürmez olan Lenin, bu gerçeği şu veciz sözlerle anlatır: "Kriz dönemlerinde mümkün olan şeylerin sınırları bin kat genişler. " Doğru çözümlemeler, doğru siyasal hazırlıklar yapılır, doğru politikalar saptanır ve bunlar kararlı biçimde uygulanırsa, bu krizi böylesi bir hamle fırsatına dönüştürebilmek büyük bir olasılıktır. Yani... Korkularımızı,kaygılarımızı eşitlik, özgürlük, cumhuriyet ve laiklik sevdamızın önüne geçirmezsek; her birimiz birer aydınlanma neferi olma misyonuyla çalışırsak, neo Osmanlıcı tek adam diktatörlüğü hevesini, heves sahiplerinin kursaklarında bırakabiliriz. Bizler istemezsek; ama gerçekten istemezsek, diktatörlük heveslileri bu amaçlarına ulaşamazlar. Türkiye'deki aydınlanmacı, eşitlikçi, özgürlükçü birikim bu saldırıyı ters yüz etmeye fazlasıyla yeterlidir... Bu tersyüz ediş için nasıl bir strateji ve program gerektiği sorusu da gelecek yazımızın konusu olacak...