Mahmut Üstün yazdı | "Olağan şüpheliler" ya da koşar adım faşizme

Abone Ol
Bu sistem olağan şüpheli yaratmadan yaşayamaz... Türkiye'de olağan dönemlerde bile "olağan şüpheli"lerin sayısı hayli fazla... Kürtler olağan şüpheli, Aleviler olağan şüpheli, dindarlar olağan şüpheli, aydınlar/gazeteciler olağan şüpheli, Kemalistler olağan şüpheli, hele hele solcular/devrimciler değişmez biçimde listenin en başında... Bu niye böyle... Zira çok eşitliksizlikçi bir toplumda yaşıyoruz... Düşünelim bir... Üretilen gelirin yarısına yakınını nüfusun yüzde birinin aldığı bir sistem, nasıl bir paranoya içindedir ve nasıl kendini ayakta tutabilir? "Olağan şüpheliler"in varlığının iki temel nedeni de bunlar... İlk olarak bu durum, her azınlık yönetiminin kaçınılmaz biçimde sahip olduğu bir paranoyadan, bir korkudan kaynaklanıyor. En az birincisi kadar önemli olan ikinci neden ise, eğer sistem sürekli olarak nüfusun küçük bir kesimi lehine büyük bir eşitsizlik yaratmak temeli üzerine kuruluysa geride kalan büyük çoğunluk nasıl yönetilecektir? sorusunda saklıdır... Bunun en etkili yönetimi dezavantajlı çoğunluk içinde ekonomik, etnik, dinsel, cinsel statüko ve gelir farklılıkları yaratarak onları atomize etmektir... Atomize edilen her bir sosyal kültürel adacağın diğer adacık(lar)ı "olağan şüpheli", devlet de "sığınılacak bir koruyucu" olarak görmelerini sağlamaktır. Bir Alevi ile bir Sünni dindar, bir Alevi ile bir Kürt, bir Kürt ile bir Türk, bütün bunlarla seküler bir vatandaş niçin bir araya gelemez? Oysa en başta ekonomik olarak olmak üzere, kimliksel anlamda da aslında tümü ezilmektedir. Çünkü ezilme derecelerinde küçük farklar vardır. Daha da önemlisi çok değişik yol ve yöntemlerle hepsinin yekdiğerini tehdit olarak algılaması sağlanmıştır. Bu nedenledir ki ortalama bir vatandaşa göre sorunların kaynağı sistem olmaktan çok Aleviler, Kürtler, sekülerler ve son zamanlarda ise Suriyeli göçmenlerdir... Toplumda yoksulluğun, ahlaksızlığın, suçun kaynağı bunlardır. Bütün bu guruplar birbirlerini, devlet ise aslında hepsini birden "olağan şüpheli" görür... Bir grup Sünni, Alevilerin evini tehdit amaçlı işaretler... Sünni ve Alevi Türk Kürdü hakir ve "potansiyel suçlu" görür.... Türk ve Kürt, Suriyeli göçmenleri; dindar Türk ve Kürt seküler bir kadını; seküler Türk / Kürt, Alevi/Sünni, başörtülü bir kadını taciz edebilir... Oysa hepsi mağdurdur, oysa hepsi ezilmektedir... Lafın kısası bu eşitsizlikçi sistem dışarıda ve içeride "öteki", "yabancı, "olağan şüpheli" ve "düşman" yaratmadan yaşayamaz... Bakmayın siz sabah akşam bu aynı çevrelerin "ötekileştirmeyelim", "empati yapalım" vaazları vermesine... Bu argümanların kendisine bile derinlikli bakıldığında, bir kesimin yaşadığı sorunların kaynağı olarak bir başka toplumsal kesimin gösterilmeye çalışıldığını görmek zor değildir. "Olağan şüpheli"liğin yaygınlaşması faşizme gidiş emaresidir... Kriz ve çöküş riski arttıkça faşizm/faşizan yöntemler gündeme gelir. Nicos Poulantzas'ın "Faşizm ve Diktatörlük" kitabında belirttiği gibi faşizm aynı zamanda "olağan şüpheliler"in yaygınlık kazandığı, suç işlediği için değil sadece şüpheli olduğu için insanların gözaltına alındığı, aylarca, yıllarca hapis yatırılabildiği bir rejimdir. Başta muhalifler olmak üzere tüm toplumda "sıra bana ne zaman gelecek korkusu"nun hakim olmasıdır. Faşizmin ayırıcı özelliği bu korkuyu yalnızca muhaliflerin değil iktidara yakın kesimlerin de hissetmeye başlamasıdır. Herkesin her an "vatan haini" ilan edilebileceği bir siyasal atmosferin egemen olmasıdır. Olağan dönemlerde hiç olmazsa biçimsel olarak işleyen hukuk sisteminin keyfileşmesi ve kişiselleşmesidir. Yaygın bir jurnal sisteminin inşasıdır. En inanılmaz gerekçelerle ve en beklenmedik kişilerin bir anda "vatan haini" ile edilebildiği, bunun artık olağan bir gelişme olarak algılanmaya, sıradanlaşmaya başladığı bir rejimdir. Dün Fikret Başkaya gözaltına alındı. Şaşırdık mı? Yılları FETÖ'ye karşı mücadeleyle geçmiş olan Ahmet Şık hala FETÖ'cülük iddiasıyla hapiste? Şaşırdık mı? Ya da örneğin yarın sabah ana muhalefet partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun, İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, eski başbakan Ahmet Davutoğlu'nun gözaltına alınma ihtimalinden söz edildiğinde, aramızda "yok daha neler" diyebilecek kaç kişi vardır? Çağdaş Hukukçular Derneği yakın zaman önce "artık herkes gözaltına alınabilir" yaklaşımıyla "Olağan Şüpheliler Eğitimi" vermeye başlamıştı. Eğitimin amacı vatandaşları, olası bir gözaltı durumunda hukuksal açıdan nasıl davranmaları gerektiği konusunda aydınlatmaktı. İronik ve trajik olan şu ki, bugün bu eğitimi veren ÇGD'nin hemen tüm üyeleri tutuklanmış durumda. Kürtler, Aleviler, aydınlar, gazeteciler,hatta AKP'liler, dindarlar ve hatta yandaş basının çığırtkanları bile bugün "olağan şüpheli" halkasının içinde yer almaktadır. Bölücülük, FETÖ'cülük, dış güçlerin ajanı olmak, darbecilik vb. vb. istisnasız herkesin başında sallanan Demokles'in kılıcı durumundadır. AKP içinde bile birbirini FETÖ'cü kripto ya da dış güçlerin ajanı diye jurnalleme eğilimi had safhadadır. Sözün özü: Olağan şüpheliler bir toplumda pik yapmışsa ülke koşar adım faşizme yol alıyor demektir. Çözüm ise; Alevi-Sünni, Kürt-Türk, solcu/sağcı, dindar/seküler, başörtülü/başı açık vb. tüm mağdur ve ezilenlerin, bir küçük azınlığın iktidarını sürdürmesi adına kimlikler üzerinden birbiriyle tokuşturulduklarını fark etmeleri ve bir an önce "mağdur ve ezilen" ortak kimliği üzerinden "saltanat sahiplerine" karşı birleşmeleridir. Sadece faşizm tehlikesini bertaraf etmenin değil, aynı zamanda eşitlikçi, özgürlükçü, laik bir Cumhuriyeti inşa etmenin de tek yolu budur.