Mahmut Üstün yazdı | MHP, Bahçeli'ye uyar mı?

Abone Ol
AKP HDP ilişkilerinde ne oldu ? Daha düne kadar AKP hükümetince sık sık "Kemalist rejimin baskı ve asimilasyon politikalarına karşı haklı bir karşı duruş gösterdiği" ifade edilen ve bu anlamda üstü örtülü biçimde "özgürlük mücadelesi" sayılan Kürt hareketi şimdi aynı iktidarca "hain terörist", "baş düşman" ilan edilmiş durumda... Nedeni çok açık... Çünkü Kürt hareketi AKP'nin.içeride başkanlık,  Ortadoğu'da da Suriye ve Irak hesaplarına çomak soktu. Bir başka ifadeyle AKP'nin neo-Osmanlıcı bir rejim hevesinin içerideki ve dışarıdaki en kritik iki hamlesi, Kürtlerce boşa çıkarıldı. Tarihin garip tecellisi işte... CHP ve MHP'nin de önlerine en yakın politik hedef olarak koydukları bu işi, fiilen Kürt hareketi hayata geçirmiş oldu. Bu nedenle AKP Kürt hareketini birdenbire en büyük düşman ilan etti. Ardı sıra da Cumhuriyeti tasfiye amacı doğrultusunda bu kez "hain Kürde bak" senaryosunu vizyona koydu. Neo Osmanlıcı projesinde HDP'den yediği çelmenin acısını çıkarmak ve kayıplarını telafi etmek için bu yeni senaryodaki baş partneriyse MHP... Neden Bahçeli? Neden MHP?... Bu senaryoda Devlet Bahçeli'nin parti içi iktidarı kaybetme korkusu bir fırsata çevrildi. Parti içi muhalefeti fiilen engelleme vaadi karşılığında MHP, Devlet Bahçeli üzerinden Osmanlıcılığı yeniden egemen kılma projesine entegre edildi.. Bahçeli ve ekibinin bu role iknasını kolaylaştıran en önemli faktörse AKP'nin Kürt sorununda yeniden askeri çözümü devreye sokmuş olmasıydı. Zira Kürt sorununda yeniden savaş konseptine dönülmesi, Bahçeli ve ekibi açısından parti tabanına bu keskin dönüşü daha kolay gerekçelendirme olanağı veriyordu. AKP açısından MHP'deki "yumuşak karın" yalnızca  Bahçeli'nin liderliğini kaybetme telaşı  ya da yalnızca müzmin "Kürt düşmanlığı" ve "savaş sever" karakteri de değildi. Aynı zamanda MHP'nin cumhuriyet ve laiklik konusundaki müzmin zayıflıkları da AKP'yi cesaretlendirmekteydi. Zira MHP'nin çekirdek kadrosu ve çekirdek tabanı cumhuriyetin özgür birey, laiklik ve - "yurtta sulh dünyada sulh" sözünde ifadesini bulan-  anti fetihçi değerlerden uzak ırkçı/fetihçi/ümmetçi bir  milliyetçilik temelinde şekillenmişti. MHP özelliklede 60'lı yıllarda gelenekçilik, ümmetçilik, fetihçilik gibi özellikleriyle Kemal Atatürk'ün, Cumhuriyet ve laiklik anlayışıyla açıkça çatışan bir yola girmişti . Bu özellikler bir farkla AKP'nin de üzerinde şekillendiği ideolojik dokuyla örtüşmekteydi. MHP için milliyetçilik ümmetçiliğe göre daha baskındı. Ama MHP'deki gelişim de ümmetçiliğin milliyetçilik ve laiklik karşısında giderek alanını geliştirmesi yönündeydi. Nihal Atsız ekibinin tasfiye edildiği meşhur Adana Kongresiyle başlayan bu süreç, Seyyid Ahmet Arvasi'nin görüşlerinin parti merkezinde artan ölçüde egemenlik kurmasıyla ümmetçilik lehine daha belirgin bir hal almıştı. İşte özellikle taşrada AKP ve MHP tabanları arasındaki yüksek geçirgenliğin nedeni de olan bu ideolojik doku benzerliği AKP'nin MHP'yi yanına çekebileceği inancını güçlendiren diğer önemli faktördü. Bu tarihsel ve ideolojik ortaklıklar Devlet Bahçeli'nin elini de bu keskin dönüş açısından  kısmen rahatlattı. Ama bu ittifak yine de kolay değil... Öncelikle çekirdek MHP'den başlayalım. MHP'nin çekirdek yapısında cumhuriyet ve laiklik bilinci baskın karakter değildir. Irkçılığa uzanan milliyetçilikle giderek dozu artan bir ümmetçiliğin eklektik  birlikteliği çok daha başat durumdadır...Ama MHP içinde bu eklektik çizginin muhalifleri de varlıklarını her zaman muhafaza ettiler. Yani bu çekirdek kadro içinde de Bahçeli'nin bu keskin dönüşüne çomak sokması muhtemel epeyce bir güç bulunmaktadır. Neticede Bahçeli bir "Başbuğ" değildir. MHP'lilerin Bahçeli'ye bir biat duygusuyla yaklaşmaması,  muhalefetin gelişmesini ve güçlenmesini çok daha kolay kılan bir etmendir. MHP için asıl sorun burada değil. Asıl kırılganlık alanı bu çekirdeğin dışındaki ve çekirdeğe göre çok daha geniş bir niceliğe sahip olan parti periferisini oluşturan tabanda... MHP'nin oy oranı çok uzun yıllar boyunca yüzde 2 ile yüzde 8 çıtası arasında gidip geldi. Partinin son dönemde yüzde 20'lere ulaşan oy sıçramasının asıl nedeni, kamuoyundaki yaygın kanaatin aksine Kürt sorunundan dolayı artan milliyetçi tepki değildi. MHP komünizm tehdidinin ve PKK eylemlerin pik yaptığı, gündemi en yoğun olarak işgal ettiği dönemlerde bile oyunu  ancak yüzde 3 bandından yüzde 8 bandına çıkarabilmişti. Yani milliyetçi ve anti komünist reaksiyonlarla MHP'ye kayan sağ oylar vardı ama hiç bir zaman çok büyük bir kayma değildi bu. MHP'nin asıl oy patlaması yaptığı yıllar Türkeş'in vefatı sonrasına, Devlet Bahçeli liderliği dönemine denk gelir. Merkez sağın dağıldığı, siyaseten ciddi bir boşluk oluştuğu yıllarda yani.. İşte bu dönemde Türkeş gibi sokak çatışmaları ile özdeşleşmiş daha sert, daha agresif, tavizsiz ve savaşkan bir liderden Bahçeli gibi daha ılımlı, kent değerleriyle ve çağdaş gelişmelerle daha uyumlu görünen bir lidere geçiş, MHP'nin bu boşlukta ciddi bir oy devşirmesine neden olmuştur. Bahçeli'nin bu süreci iyi okuyarak, parti örgütlerinde ve ülkü ocaklarında tasfiye ve kapatmalarla daha kentli, daha ılımlı bir vitrin oluşturmayı başarması, partiyi o güne kadar ancak iki kez yakalayabildiği yüzde 8 çıtasının da çok üstüne, bazen yüzde 20'lere ulaşan oy oranına sıçratmıştır. Medyanın "MHP çok değişti" içerikli kampanyalarının yanı sıra, sol partilerin sağ oyları alma kaygısıyla artan dozda milliyetçiliğe kaymaları da, MHP'nin "makul ve oy verilebilir bir seçenek" olarak algılanmasını kolaylaştırmış, MHP'nin değiştiği söyleminin inandırıcılığına "sol"dan bir destek olmuştur. Ayrı bir yazı konusu ama yeri gelmişken vurgulamak gerekir ki, sol partilerin sağdan oy almak için milliyetçi argümanlara başvurması, sola hiç bir şey kazandırmamakla kalmamış, ya da  yalnızca "taklit asılı güçlendirir" kuralı gereği boşluktaki oyların neredeyse tümünün sağ partilerde toplanmasına hizmet etmemiş; aynı zamanda ve çok daha ölümcül bir sonuç yaratarak solun bünyesinde sağ bir tümörün oluşmasına  neden olmuştur. Bu periferi kentlerdedir... Bu zorunlu parantezi kapatarak asıl konuya dönecek olursak, MHP bu fırsattan en iyi biçimde yararlanarak, tarihinde ilk kez orta Anadolu'ya sıkışmış bir taşra/kasaba partisi olma özelliğinden sıyrılıp ülkenin büyük kentlerinden çok daha fazla oy alabilen, kentlileşen bir parti görüntüsü kazanmaya başlamıştır. Ama bu yeni taban -milliyetçi ve dini kaygıları da olsa-  temelde bu saiklerle değil; laiklik, kadın hakları, çağdaşlık ve bir bütün olarak da kentlilik değerleri üzerinden tercih oluşturan büyük ölçüde seküler bir tabandır. Yani MHP ile bağı ideolojik manada çok güçlü bir bağ değildir. Yerel seçim sonuçları üzerinden baktığımızda MHP'nin çekirdek  tabanının yoğunlukla bulunduğu taşrada bu tabanın MHP'den sonraki ikinci tercihi ağırlıkla AKP olurken, bu kentli periferi taban açısından CHP'nin ikinci tercih olmak anlamında çok daha önde olduğunu görüyoruz. Yarılma çok güçlü olasılık... Bu analiz bize Bahçeli'nin -özellikle de başkanlık sistemi konusunda-  AKP ile ittifakının pürüzsüz yürüme olasılığının zayıf olduğunu gösteriyor. Zaten partide halihazırda güçlü bir muhalefet var. Partinin çekirdek kadro ve tabanı içinde de temeli geçmişe dayanan ümmetçilik/milliyetçilik eksenli bir farklılaşma var. Partinin sayısal anlamda oy çoğunluğunu oluşturan kentli periferi taban ise partinin en kırılgan kesimi. MHP oylarının, memnuniyetsizlik ve parti içi kargaşa koşullarında yüzde 20'lerden yeniden yüzde 8'lere inebildiğine geçmiş yıllarda bir kaç kez tanık olduk. Bu düşüşte ise ana etmenin kentli periferi oylarındaki kaçış olduğunu görüyoruz. Eğer parti içi ve dışı muhalefet Bahçeli'nin AKP ile ittifakının bölünme kaygısıyla değil. tümüyle kendi siyasal ikbaliyle ilgili olduğunu etkili biçimde anlatabilirse; AKP-Bahçeli ittifakının etkisizleşmesinin güç olmadığı söylenebilir. Özellikle  de kentli periferi taban, bugün için en yakın tehdidin bölünmeden ziyade cumhuriyete ve laikliğe yönelik ümmetçi neo Osmanlıcı saldırı olduğuna iknaya çok daha açıktır. Bahçeli'nin, M.Kemal'e "katil "diyenlerle, "cumhuriyeti kapanması gereken bir parantez" ilan edenlerle", "10 Kasım'ı yas değil yeni ve güzel bir devrin başlangıcı" olarak görenlerle, "93 yıl önce duvara asılan tüfeği artık duvardan indirip kullanmanın zamanı geldiğinden" söz edenlerle vb. vb. birlikte olması üzerinden yüklenildiğinde, AKP-Bahçeli ittifakının en önemli meşrulaştırıcısı olan "hain teröristlerle ortak savaş" argümanı da boşa çıkarılabilir. Ez cümle şu an devrede olan "Reis'i ve Bahçeli'yi kurtarma operasyonu""Reis"ten ve Bahçeli'den kurtulma" ile sonuçlanabilir.