Mahmut Üstün yazdı | HDP yoksa zafer de hayal

Abone Ol
HDP’yi ittifak dışında bırakmanın hem cumhurbaşkanlığı seçiminde hem de milletvekili seçiminde muhalefet bloğunun yakaladığı büyük zafer şansını kendi eliyle Erdoğan’a doğru itelemesinden başka bir anlamı yok.
Bu karar “HDP ile birlikte görünmek oy kaybettirir” kaygısı gibi dar bir siyasal ufkun mu ürünü? Sıkça dillendirildiği gibi Akşener’in diretmelerine teslimiyet mi doğurdu bu sonucu?
Böyleyse başka yollar bulunması pekala mümkündü. Örneğin en azından milletvekili seçimlerine bir yanda CHP-HDP ve diğer sol çevreler öte yanda İYİ Parti-SP- diğer sağ çevreler olmak üzere iki bloklu bir ittifakla girilebilirdi seçime.
Bu durumda CHP’den bir kısım oy kaçması olasılığı vardır ama bloka AKP ve diğer Kürt çevrelerinden, liberallerden gelecek ek oylar da olacaktı. Sol blokun yüzde 35+ oyu yakalaması çok mümkündü. Sağ blokta yüzde 17 civarında bir oy alırsa (ki bu da oldukça mümkün görünmektedir) Cumhurbaşkanlığı seçiminde avantaj yakalamanın yanı sıra ve daha kritik olarak meclis çoğunluğu sağlanacağı için cumhurbaşkanlığı seçiminden bağımsız biçimde AKP projesi berhava edilmiş olacaktı.
HDP ile açık ittifak mı göze alınamadı? Sürece HDP’yi örtülü ama aktif biçimde dahil edecek başka yöntemler bulunabilirdi. Ahmet Türk sürecin başında “eğer biz açıkça dahil olursak Erdoğan bunu kullanır” mealinde bir açıklamayla HDP’nin uzlaşma açısından en fedakar tutumu göstereceğini deklare etmişti. Tarafların açıklamalarından bu yönteme de başvurulmadığı anlaşılıyor. Nitekim aynı Ahmet Türk birkaç gün önce “Kürt halkı şimdi bizi dışlayanlara neden oy verelim diye soracaktır? Öfkeliyim.” diyerek HDP’nin muhalefet blokunca hiçbir biçimde muhatap alınmamasına tepki gösterdi.
Peki o zaman neden? Bu tutumu görünür gerçeklere dayalı bir siyasal akılla izah etmek olanaksız. Derinlerde, karanlık alanlarda başka hesaplar mı var? HDP’yi dışlanması böyle bir aklın ürünü mü?
Eğer öyle değilse, hala yapılacaklar var bu konuda. Özellikle CHP ve SP, hiç olmazsa ikinci turda HDP’yi ve Kürt seçmenleri ikna edecek adımlar atabilirler.
Örneğin 15 milletvekili transferi ve bağımsız adaylık için gerekli 100 bin imza konusunda fedekarca hamleler yapan Kılıçdaroğlu, yüzde 10 barajının sadece HDP için geçerli hale gelmesinin yarattığı açık adaletsizlik konusunda benzer bir hamle yapmayacak mı? Sadece serzenişle mi yetinecek? Milletvekillerinin hukuksuz biçimde tutuklu yargılanmakta oluşları gerçeği karşısında tutuksuz yargılanma vaadini dillendirmeyecek mi? Dillendirmekle yetinmeyip muhalefet deklarasyonuna alınması için gerekli baskıyı yapmayacak mı?
Yapmak zorunluluğu vardır. Muhalefet bloku eğer HDP desteği varsa kazanma olasılıklarının yüksek yoksa imkansız olduğunu bile bile HDP’ye karşı kör taklidi yapmaya devam ederse, bizim görmediğimiz derinlikte bir aklın peşine dizildikleri iddiası da kuvvetlenmiş olacaktır. O zaman vay cumhuriyetin, laikliğin, demokrasinin, barış ve kardeşliğin haline…
Muharrem İnce’nin adaylığına gelince… Muharrem İnce’nin CHP tabanını heyecanlı tutmak, milliyetçi kesimden de oy alabilmek gibi avantajları olduğunu ama Kürtler ve AKP küskünlerinden oy alması zor bir aday profili olduğunu yazmıştım. Dolayısıyla Kürt oylarını ve AKP küskünlerinin oylarını alabilmenin kritik öneme sahip olduğu bu seçimde “en doğru aday” olmadığını belirtmiştim.
Aday gösterilmesi yukarıda vurguladığım “derin” kaygıları canlandırdı. Ama gerek adaylık konuşmasında gerekse Yalova konuşmasında İnce, süreci doğru kavradığını gösteren cesur ve etkili argümanlar kullandı. Zoru başaracak bir politik bakışa, cesarete sahip olduğu izlenimi veren başarılı bir başlangıç yaptı.
Hala geç değil. CHP “milliyetçi ittifak” sınırı için de hapsolmaz tüm ezilenleri ve tabi ki Kürtleri de heyecanlandıran, umutvar kılan siyasi hamleler yaparsa, İnce’nin Cumhurbaşkanı seçilmesinin yanı sıra sol/halkçı yükselişi de başlatacak bir zafer büyük ihtimaldir.
Bunlar yapılmazsa Türkiye her halükârda daha da sağa ve baskıcı bir rejime doğru yol alacaktır.