Mahmut Üstün yazdı | ABD fragmanı sundu! Filmin tamamı yakında...
İrrasyonel politikanın bir başka nedeni akıl dışılık...
Erdoğan uluslararası misyonu bitince ülke içindeki liberal güçlerce de terk edilmeye başladı. Bu koşullarda siyasi iktidarını korumak için eski ajandalarına sarılmak dışında bir seçeneği kalmadı. Bu dinci-milliyetçi "u" dönüşünün yalnızca bir pragmatizm ürünü olduğunu düşünmek eksik bir değerlendirme olur. Erdoğan'ın siyasal genlerinde var olan bir siyasal (düşünüş değil) duyuş biçimiydi zaten bu...
Erdoğan'ın bu "hissediş biçimi" aklın yerine inancı, strateji ve teorinin yerine mit ve efsaneleri önceliyordu. İzlenen politikalardaki absürtlüğün nedenlerinden biri de politikada ki güç tarifini ekonomik, askeri, siyasi ve diplomatik ölçülerden çok, iman/inanç ekseni üzerine oturtan bu irrasyonel yaklaşım biçimiydi.
Erdoğan bu irrasyonelliğe rağmen ayakta kalmayı nasıl başardı?
Elbette bu ayakta kalış rasyonel bazı yönler bulunmamış olsaydı olanaklı olamazdı. Erdoğan'ı ayakta tutan "iman gücü" değil şantaj, ticari imtiyazlar ve uluslararası çelişkiler oldu.
Erdoğan gerek emperyal güçlerin gerekse bölge devletlerinin hemen tamamı açısından son 5-6 yıldır güvenilmez ve bertaraf edilmesi gereken bir güç olarak görülmekteydi. Ama buna karşın Ortadoğu'da güncel önceliğini hep koruyan başka sorunların mevcudiyeti sayesinde en öncelikli sorun olarak görülmedi.
Ayrıca Erdoğan kızışan Ortadoğu rekabeti içerisinde Türkiye'nin jeopolitik gücünü bir şantaj olarak kullandı. "Destek veririz" vaadi ya da " karşı güce destek veririz" şantajı bu koşullarda kısmen etkili olabildi.
Dahası (son dönemde anti-emperyalizm görenler dikkat!) Erdoğan bu ülkelere belirli iktisadi ayrıcalıklar sunarak da kendisine bir serbesti alanı yaratmaya çalıştı. İsrail'le restleşti ama ticareti geliştirdi. Almanya ve Hollanda ile yüksek sesli atışmalar sürerken bazı ihaleler bu devletlere adeta ikram edildi. ABD ile ilişkilerin en sertleştiği dönemde uçak siparişleri verildi. Rusya ile ilişkiler içinde bu söylenenler aynen geçerlidir.
Bunlar elbette etkili oldu. Ama gücünüz sınırlıysa ve dış politikanız öngörülemez bir risk unsuru haline gelmişse, tüm bunların etkisi kısmi ve geçici olmaktan öteye gidemezdi... Bu politikanın Kürt Federe Devleti'nde bile Türkiye'ye güçlü bir inisiyatif alanı yaramadığını çok yakında referandum tartışmaları vesilesiyle gördük. Değil ki ABD, Almanya, Rusya vb. güçlü ülkelerin Türkiye'ye yönelik tutumlarında anlamlı bir etki yaratabilsin...
Yaratamadı da... Eni sonu Erdoğan'ın varlığı büyük güçler açısından iyice tahammül edilemez hale geldi. Erdoğan'a karşı alınacak yaptırımlar meselesi güncelleşti... Batı'nın iki kutup başı olarak ABD ve Almanya'nın aşağı yukarı eş zamanlı olarak aldıkları tutum bu açıdan son derece önemlidir. Bu tutumların birer girizgah ve/ya fragman mahiyeti taşıdığı ve yakın gelecekte çok daha kapsamlı ve etkili hamlelerin geleceği ise açıktır.
Türkiye, siyasi iktidarca son 15 yıl zarfında "ülkeyi uçurma" vaadi ile nihayetinde bir uçurumun kenarına kadar getirilmiştir. Umarız Kürdü ve Türküyle Türkiye halkı, siyasi iktidara bu vaadini gerçekleştirme, emperyalistlere de ülkeye açık müdahale fırsatı vermez de, ülke uçurumun kenarından çekilip alınabilir.