Mahmut Üstün yazdı | 71 Devrimciliğinin simge ismi Kaypakkaya...

Abone Ol
Bugün 18 Mayıs 2018…İbrahim Kaypakkaya’nın ölümünün 45. Yıldönümü… Bıraktığı teorik/politik mirası eleştirel biçimde ele almanın, Kaypakkaya’ya en yakışan anma biçimi olacağını düşünüyorum… Türkiye sosyalist hareketi tarihinde 1971 devrimciliği ya da kopuşu olarak anılan bir dönem vardır. Bu devrimci kopuşun simge isimleri de hepsi henüz 20’li yaşlarında olan Deniz Gezmiş, Mahir Çayan ve İbrahim Kaypakkaya'dır. 1971 devrimciliğinin 1960 ve öncesine göre kritik noktalarda sosyalist harekette bir ileri sıçrama olduğu söylenebilir. 1960’lı yılların sosyalizm iddialı hareketi iki ana kolon üzerinde yükselmekteydi. TİP’in çizgisiyle MDD ve YÖN hareketlerinin temsil ettiği çizgi… Pek çok dönem araştırmacısı iki akım arasında süregelen Sosyalist Devrim mi? Milli Demokratik Devrim mi? eksenli strateji tartışmalarını dönemin en temel belirleyici özelliği saysa da, 1960’lı yılların sonuna doğru bazı genç devrimciler asıl olanın bu ayrım değil mücadelenin oturduğu toplumsal zemin ile mücadele yöntem ve biçimleri alanındaki yaklaşımlar olduğu saptamasında ortaklaşmıştılar. Onlara göre TİP orta sınıf aydınlarla sendika bürokratlarının eğilimini temsil ediyordu. Bu kesimin çıkarları parlamenter sistemle o kadar özdeşleşmişti ki, parlamentarizm sınırlarını aşan her eyleme düşmanca yaklaşıyorlardı. TİP örgütsel bakımdan da kendini devrime değil reforma göre konumlandırmış gevşek/legal bir yapılanmaydı. MDD ve YÖN hareketleri ise halkın öz gücüne değil “yurtsever subaylar”a güveniyorlardı ve siyasetlerini sol bir darbe beklentisi üzerine inşa ediyorlardı. Bu yüzden kitle eylemlerine darbe beklentilerine uygunluk kriterlerine göre ya sıcak yaklaşıyorlar ya da düşmanlık yapıyorlardı. Hesapları darbe üzerine olduğu için halkın örgütlendirilmesi işini de savsaklıyorlardı. Üstelik sistemin ve sistemin koordine ettiği paramiliter yapıların saldırılarının ayyuka çıktığı o günlerde her iki kesimin mücadele ve örgütlenme anlayışları iyiden iyiye yetersizleşmişti. 1971 devrimcilerinin ortak argümanları bunlardı. Ve bu alanlarda bir kopuşu temsil ettiler. Bu kopuş noktalarının en başında 71 devrimciliğinin 60'lı yıllara egemen olan parlamenter siyaset tarzı ve darbeci beklentilerden uzaklaşması gelir. 71 devrimciliği daha mücadeleci çizgi ve güçlü/sıkı örgütlenme oluşturma çabasıyla birlikte toplumun alt sınıflarının sosyalist siyasette ana özne olarak tanımlanmasıyla da ayrı bir yere sahiptir. Bana göre eski ve devlete yakın aydın tipinden de bir kopuştur 71 devrimci hareketi. Alt sınıflardan gelen gençlerin 60'larda yaşanan sosyalist aydınlanma sürecinin meyveleri olarak yeni ve halka yakın bir aydın tipi olarak sosyalist sahnede ön plana fırlayışının da bir simgesidir. 1960’lı yılların TİP’i ve MDD’si yeni bir sol aydınlanmanın merkezi ve en somut ifadesini 71 hareketi önderliklerinde bulan bu yeni aydın tipinin fideliği olmuştur. 71 devrimci kopuşunun en popüler ama en geri noktada bulunan ismi Deniz Gezmiş'tir. Teorik altyapısı çok zayıf ve hayli eklektik bir kopuştur Deniz ve arkadaşlarınınki... Ama eni sonu statükonun değil, bilakis bu kopuş sürecinin önemli unsurlarıdır onlarda... Yıllar boyu işkencede direnişi ile destan haline gelen İbrahim Kaypakkaya ise bu kopuşun en ileri temsilcisidir diyebiliriz. Ne yazık ki Kaypakkaya'nın bu en önemli yönü uzun yıllar boyunca işkencedeki görkemli derinişinin, boyun eğemez tutumunun gölgesinde kalmıştır. Biri başından olmak üzere iki yerinden yaralı olarak yakalanan Kaypakkaya, yaralı haliyle ve ayakları çıplak vaziyette kilometrelerce yürütülmüş ve ayakları donmuştur. Yakalandığında Şubat’tır, bu tarihten öldürüldüğü 18 Mayıs tarihine kadar, yani 3 ay kesintisiz biçimde ağı işkenceler görmüş ama ağzından sır niteliği taşıyan tek bir bilgi çıkmamıştır. Bu direngen niteliğiyle yalnızca ardıllarınca değil tüm sol camia tarafından “ser verip sır vermeyen bir yiğit” namıyla bayraklaştırılmıştır. Ama bu tutum Kaypakkaya’nın aslında son derece dinamik, gelişmeye yatkın, açık uçlu teorik çalışmalarını gölgelemiş, yeterince irdelenmeyen bu birikim üstelik en geri yorumuyla kutsallaştırılarak dondurulmuştur. Kaypakkaya’nın teorik yazıları dikkatlice okunup dinamik biçimde analiz edildiğinde bu metinlerde iki unsurun, çoğunlukla da çatışmalı biçimde birlikte var olduğu görülür. Birincisi, dönemin teorik pradigmaları ikincisi de Kaypakkaya’nın yeni teorileri çağıran politik bakış açısı… Hatta Kaypakkaya makalelerinde bu çelişkiyi zaman zaman çok sık referans verdiği Mao, Stalin ve Şunurov’u örtülü biçimde tashih ederek gidermeye çalışır. “Köylücü” olarak bilinen Kaypakkaya, “işçi-köylü önderliği/iktidarı” tanımına şiddetle karşıdır örneğin. İşçi sınıfı öncelliği ve önderliğinde net vurgular yapar… Ve bu M.Çayan’da olduğu gibi ideolojik bir önderlik de değildir. Bizatihi fiili/fiziksel bir önderliktir. Yine örneğin M. Belli’nin “Ne kalıntısı her yerden feodalizm fışkırıyor” meallindeki ünlü sözündeki gibi bir feodalizm abartısı da yoktur Kaypakkaya’da. Dahası “zor, ağır, sancılı” gibi kuvvetli kayıtlar koysa da emperyalizmin “Prusyavari yöntemle” feodalizmi çözebileceği ihtimalini de reddetmez. Bu savunduğu devrim türü ve mücadele yönteminin şartlara göre geçersizleşeceğinin de kendince bir ön kabulüdür. Milli burjuvazi lafı o dönemin teorik pradigmasıyla bağlantılı olarak teorik metinlerinin pek çok yerinde geçer. Ama külliyatını oluşturan tüm yazıları okunduğunda, Kaypakkaya teorisinde milli burjuvazi lafının bir teferruat hatta eski teori kalıntısı olmaktan öteye fazla bir anlam taşımadığı net olarak sezilir vb. Zira Kaypakkaya’nın esas çabası kapitalizmden ve burjuvaziden kategorik ve köklü bir kopuş yönündedir. Bu alanda o kadar ileriye gider ki alt sınıflara dayanmayan ve yönü sosyalizme dönük olmayan burjuva devrimleri demokratik saymaz, gerici bulur. Kemalizme yönelik olumsuz yargısı da bu yaklaşımla bağlantılıdır. Kaypakkaya tam da bu kapitalizmi/burjuva anlayışı “kategorik aşma” perspektifi nedeniyle 71 hareketinin yukarıda saydığımız ortak kopuş unsurlarına ek olarak Kemalizm, Kürt sorunu ve işçi sınıfına bakışı ile de bu kopuşu taçlandırmıştır. Bu özellikleri nedeniyle yazdıklarıyla teorik bakımdan tartışmalı olsa da politik bakımdan 71 kopuşunun en ileri temsilcisi sıfatını hak eder. Kaypakkaya darbeci eğilimle de en net kopuşan figürüdür 71 hareketinin… Darbecilik çağrışımı ve güzellemesi anlamına geldiği için “yurtsever subaylar” ve “27 Mayıs ihtilali” nitelemelerinin kullanılmasına yönelik net eleştirileri vardır. Özetle Kaypakkaya bir ayağını eski teoriye diğer ayağını proleterya sosyalizmine yerleştirdiği bir kopuş köprüsü inşa etmeye çalışmıştır. Köprünün ikinci ayağı tamamlanmadan kalmıştır. Ne yazık ki hem ardılları hem genel sosyalist çevreler köprünün uzandığı ama ayağı inşa edilmemiş alana yoğunlaşmak yerine ayağın varolduğu eski kıyıda kalmanın konforunu seçmişler, riskli alandan uzak durmuşlardır. Bence bu Kaypakkaya’ya yapılan en ağır haksızlıklardan biri olmuştur. Henüz 20’li yaşlarının ikinci yarısında işkencede cesedi tanınmayacak hale gelecek biçimde vahşice katledilen Kaypakkaya, yalnızca pratik mücadeledeki ve işkencedeki direngenliği, cesareti ile değil, politik ufkunun genişliği ve bu ufka uygun teorik/siyasal arayışlardaki cesaretiyle de sol tarihin ışıltısı hala parıldayan kutup yıldızlarındandır…