Macron’un paradoksu: Taşra kente karşı

Abone Ol
Macron bir önceki seçimde yarattığı yenilik coşkusunu düzen siyasetiyle ortadan kaldırdığı için heyecan veremiyor, sadece aşırı sağın iktidara gelmesini istemeyenlerin kerhen desteğini alabiliyor. Le Pen’e karşı %58 oy oranı ve 16 puan farkla kazanarak anket ortalamalarının 3 puan üzerine çıkan Macron, Fransa’da son 20 yılda ilk kez tekrar seçilen Cumhurbaşkanı oldu. Macron’un başardığı bir diğer ilk ise 5.Cumhuriyet döneminde hem Cumhurbaşkanlığını hem de meclis çoğunluğunu kazanmış olması. Böylece Macron, sadece seçim sonuçlarına bakıldığında Chirac sonrası en başarılı Fransız siyasetçi konumuna yükselmiş durumda. Fakat bu bir paradoksa işaret ediyor. Macron bir yandan Son 20 yılda ilk kez tekrar seçilen ve parlamento çoğunluğunu elinde tutan başkan olarak gücünü tazelerken, diğer yandan seçimlerde 1969’dan beri en düşük katılım, artan kutuplaşma ve ekonomik sorunlar, Le Pen ile 16 puan daralan makas, gittikçe sağa kayan ve aşırı sağın normalleştiği siyaset gibi sorunlar Fransa’da 5. Cumhuriyeti tehdit ediyor. MAKAS NİYE DARALDI? Macron, Fransa’nın küresel sistemle uyumlu, kurulu düzeninin devamını sağlayan bir büyük güç olmasını arzuluyor. Bu amaçla McKinsey’den danışmanlık alacak kadar hevesli. Bu istek merkez sol ve sağ partiler çökmüş olduğu Fransa siyasetinde seçmenlerin nispi çoğunluğuna hitap etse de Macron’un düzen yanlısı politikaları kent ve taşrada yoksunluk hisseden kesimlerin tepkisini çekiyor. Çünkü verimlilik odaklı politika, işçi haklarından taviz anlamına gelen esnek çalışmayı ve erken emekliliği öne çıkartıyor, örgütlü emeği geriletiyor. Ayrıca yeni mezun gençlerin ve çalışma hayatına devam edenlerin ebeveynlerinin refah seviyesini yakalaması güçleşiyor. Neticede Le Pen, 2. tur anketlerinde 24-60 yaş aralığında, Macron’u geçebilecek veya Macron’a denk güce ulaşabildi. Ipsos’a göre, Le Pen 25-49 yaş grubunda Macron’a çok yakın oy alırken, 50-59 yaş grubunda birinci olmuş. Le Pen çalışanlar ve işçiler ile gelir düzeyi 1,250 eurodan düşük olanlar arasında da birinci sırada. Pandemi ve savaşla artan enflasyon da iktidarın üzerindeki baskıyı artıyor. Dolayısıyla Macron bir önceki seçimde yarattığı yenilik coşkusunu düzen siyasetiyle ortadan kaldırdığı için heyecan veremiyor, sadece aşırı sağın iktidara gelmesini istemeyenlerin kerhen desteğini alabiliyor. Macron Rusya-Ukrayna Savaşı’nın ilk zamanlarında bayrak etrafında toplanma etkisiyle oyunu artırmış olsa da bu krizin yarattığı etki seçime kadar ortadan kayboldu. Türkiye’de muhalif partiler ve adaylar arasındaki ittifak siyasetine alışkanlık kazandık. Yerel seçimde ve Cumhurbaşkanlığı seçimi anketlerinde ortak adaylar tüm muhalif parti seçmenleri %80’ini aşarken, Macron Fransa’da Türkiye muhalefetinin ortaya koyduğu başarıya erişememiş. Neoliberal politikalarla heyecan yaratmakta zorlanan Macron Melenchon seçmeninin sadece %42’sinin oyunu alabilmiş. Bu oran Yeşillerin adayı Jadot’a oy verenlerde %65, merkez sağ aday Pecresse’de %53. AŞIRI SAĞ NORMALLEŞTİ, MERKEZ SAĞIN YERİNİ ALDI Türkiye’de 2002 seçimleriyle birlikte merkez sağ çökerken, Cumhuriyet değerlerine alternatif olarak İslami siyaseti temsil eden AK Parti merkez sağın yerini almıştı. 2007 seçimleriyle birlikte bu değişim kalıcılaştı. 2022’ye geldiğimizde aşırı sağın Türkiye’yi yönettiğini ve fiili olarak yeni bir Cumhuriyet inşa ettiğini gözlemliyoruz. Fransa’da da benzer bir süreç yaşanıyor. 5. Cumhuriyetin Fransa halkının gerçek değerlerini ve taleplerini temsil etmediği iddiasıyla daha özcü bir siyaset izleyen aşırı sağ, zaman içinde Marine Le Pen önderliğinde sağın tek alternatifine dönüştü. Bu yolda babasını partiden uzaklaştırıp, partinin adını değiştirecek kadar pragmatik bir söylem stratejisi izleyen Le Pen, AB karşıtlığını da terk etti. İslam karşıtlığını radikallik ve başörtüsüyle sınırlayarak daha politik doğrucu bir sınıra çekildi. Böylece oyları 20 yılda %17’den %42’ye taşımayı başardı. 
Babasını uzaklaştırıp, partinin adını değiştiren pragmatik Le Pen, AB karşıtlığını da terk etti. İslam karşıtlığını radikallik ve başörtüsüyle sınırlayıp politik doğrucu sınıra çekildi. Böylece oyları %17’den %42’ye taşımayı başardı.
Fransa’da Cumhuriyet değerlerinin giderek erozyona uğradığı ve aşırı sağın bunu istismar ettiği endişesi hakim oldu. Macron da bunu görerek, seçim zaferini kutladığı konuşmasında bu endişeyi hissederek kendisine Le Pen’e karşı kerhen oy veren seçmenlere seslendi, “Seçmenler aşırı sağa karşı stratejik oy vererek beni tercih ettiler, farkındayım” dedi. Le Pen seçmenlerine yönelik “öfkenizi ve hayal kırıklığınızı anlıyorum” mesajı verdi. PEKİ NEDEN AŞIRI SAĞ NORMALLEŞİYOR? TAŞRA METROPOLE KARŞI Fransa’da son yıllarda kent-kır (metropol-taşra) çatışması belirginleşti. Bu çatışma, sol-sağ sınıfsal ayrışması ve yerli-göçmen çatışmasıyla farklı sonuçlar doğuran bir etkileşim içine girdi. Bunun birkaç nedenini sıralamak mümkün. 2008 ekonomik krizi sonrasında emek piyasası daralıp güvencesizleşti. Örgütlü emeğin yerini kısa süreli sözleşmeye dayalı çalışma biçimleri almaya başladı. Emeklilik yaşı yükseltildi. Taşradaki yoksullar bu değişimlere ayak uyduramazken, kentli yoksullar metropolde daha gelişmiş olan iş ve network imkanları sayesinde değişimlere daha kolay adapte olabildiler. Secim sonuçlarında da metropol ve taşra yoksullarının ayrıştığı, metropollerde Melenchon’un, taşrada Le Pen’in öne çıktığı gözlemlendi. 2010’larda yükselen iklim krizine karşı gelişen yeşil ekonomi anlayışı çerçevesinde karbon salınımını azaltmak için otomobil ve akaryakıta yönelik vergiler artırıldı. Bu politikanın olumsuz etkisi toplu taşımanın kentlere kıyasla daha az geliştiği ve vatandaşların işlerine şahsi araçlarıyla gidip gelmek zorunda olduğu kırsal kesimde görüldü. Tüm Fransa taşrasına yayılan Sarı yelekliler hareketi bu gelişmelerin sonucunda patlak verdi. Taşrada yaşayanlar, iklim politikalarını kentli zenginlerin sorunları olarak gördü ve kendilerinin siyasette temsil edilmediklerini düşünerek kitlesel gösterilere katıldı. 2022’ye geldiğimizde pandemiyle birlikte artan kamu harcamalarının sonucunda enflasyonun yükselmesi ve Rusya’nın Ukrayna işgaliyle beraber akaryakıt fiyatlarının giderek artması da öfkeyi artırdı. Kırsal kesimlerin öfkesinin yöneldiği tek adres siyasetçiler değildi. Göçmenler de bu öfkeden nasibini aldı. Çünkü göçmenler, iş piyasalarındaki emeği güvencesizleştiren değişimlere daha kolay ayak uyduran kentli yoksullar arasında başı çeken gruptu. Ayrıca Fransa’da yaşanan terör saldırıları da göçmenleri hedef haline getirdi. Söz konusu tüm faktörler bir araya geldiğinde, aşırı sağcı adaylar Le Pen, Zemmour ve de Villiers’in toplamda %30’u aşması sürpriz olmadı. Fransa’da ilk turda aşırı sağın elde ettiği toplam oy oranı, 2002’de %12.6, 2012’de %19.7, 2017’de %26 iken, 2022’de %32.3’e yükseldi. 2017’de babasının %17.8’lik oy oranını %33.9’a taşıyan Marine Le Pen de %41.8’e ulaşmayı başardı. Sonuç olarak kent-kır, istihdam ve güvenlik tehdit algılarının yükseldiği taşrada Macron zayıflarken, Le Pen oylarını taşra desteğiyle %42’ye taşıyarak Fransa sağının hakimine dönüştü.