Macaristan seçimlerinden ders alması gereken AKP'dir
Macaristan seçimlerini Victor Orban’ın kazanması, ABD’nin Rusya karşısında dolaylı yenilgisi anlamına geldi.
Seçimi bu yönüyle değerlendirdiğinizde; klasik dünyada, “ABD ne isterse o olur” tezinin hiç de o kadar doğru olmadığını düşünmek gerekiyor.
Komplo teorisyenleri ne derse desin “Dış Güçler”in değil, halkın iradesi son sözü söyledi.
Seçime dair yabancı gözlemciler, seçimlerin adil olmayan şartlarda adil kurallarla yapıldığını teyit ediyor.
Macaristan’ın Erdoğan’ı Orban da devlet olanaklarını sonuna dek kullanarak seçime girdi ama sandığa atılan oyla sandıktan çıkan arasında bir fark bulunmuyordu.
Ülkede adaletsiz bir siyasi sistemin olduğu tereddüt içermezken, sandık adaletine dair bir çekince bulunmuyor.
Peki Orban neden kazandı..?
Macaristan’da otoriterlikle anılan Orban ekonomi bahsinde, hiç de yabana atılır bir karneye sahip değil.
Bir AB ülkesi olmasına rağmen para biriminden vazgeçmeyen Macarlar için, son 10 yılda para birimleri +/- %20’lik bir bantta hareket etmenin dışında çöküş yaşamadı.
Faizler (MB faizi) %1, enflasyon %3, işsizlik tabanda %3, gençlerde %10.
Erdoğan böyle bir ekonomik başarı elde etmiş olsa, 20 değil 120 yıl iktidarda kalırdı.
Macaristan Başbakanı belli ki dünyaya ve demokratik değerlere antipatik olsa da, ekonominin kural ve kaidelerine uyma konusunda hiç de çekingen değil.
Macaristan’ı AKP’nin ustalık öncesi dönemleriyle kıyaslamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
Ülkesinin demokratik değerlerden ve insan hakları ilkelerinden uzaklaşması konusunda fazla kaygısı bulunmayan bir lider olsa da, ekonomide hata yapmamaya gayret etmiş Orban.
Seçim sonuçlarını yorumlarken başarısının aydan bile göründüğünü fakat Brüksel’den görünmediğini ifade ediyor.
Bu haklı çıkışın arka planında ekonomide hata yapmamış olmanın özgüveni var.
O zaman Macaristan seçimlerinden asıl ders çıkarması gereken muhalefet değil iktidar olmalı.
Orban Erdoğan kadar muhafazakar mı değil mi bilmiyorum ama çok daha iyi iktisatçılarla çalıştığına bahse girebilirim.
Macar halkının en azından ekonomik anlamda Türkiye’de yaşanan çöküşe tabi olmadığı açık ve net bir gerçek.
Macaristan seçimleri otoriter olup olmamanın değil, tencereyi doldurmanın önemini gösterdi.
Üstelik bu tencere devletin sosyal yardımların taşıma suyuyla dolmuyor. Bakan Yanık’ın yüzü kızarmadan 48 çeşit olduğunu ifade ettiği sosyal yardımlar bir ülkenin ekonomik çöküşünün itirafı aslında.
Macaristan’la Türkiye arasında otoriterlik, seçim yasalarını eğip bükme, seçime giderken kamusal kaynakları iktidarın emrine sunma konularındaki derin benzerlikler bulan kimileri seçim sonuçları konusunda ümitsizliğe kapılabilir.
Fakat bunlar sadece seçimlere gölge düşüren ve tereddütleri artıran verilerdir. Asıl bakılması gereken seçime gidilirken eldeki karnedir.
Viktor Orban’ın karnesi yıldızlı olmasa da bolca pekiyi ile dolu. Tayyip Erdoğan’da ne var? Baştan sona zayıflarla dolu bu karnenin bütünlemede düzelecek bir hali de yok.
Erdoğan 2 şeye güveniyor. Karneyi umursamayan sosyal yardım bağımlısı seçmene ve seçimleri manipüle etmek için kullanacağı kamusal güce.
Orban bunlardan 2.sine kısmen sahip olsa da kimse ona hakkaniyetsiz kazandın diyemedi.
Birincisi ise ne Urban’ın ne de Macar halkının kendine yedireceği bir tezvirat olabilir.
Kimse emek harcamadan oy karşılığı karnını doyurmayı kabul etmez.
Yazık ki bizim ülkemizde buna tamah eden kitleler ve bunu istismar eden bir iktidar mevcut.
Macaristan seçimleri Türkiye için örnektir. Bu önermeye katılıyorum. Ama bu esas olarak iktidarın seçimi bu şartlarda kazanmasının olasılık dışı olduğuna örnektir.
Halka iktisadi durumun fecaatini anlatmak seçimi kazanmanın gerek ve yeter şartıdır.
İktidarın otoriterliğine, anti demokratlığına, insan haklarına karşı duyarsızlığına, hukuksuzluklarına özenmek seçimi kazandırmaz kaybettirir.
İktidar demokrasiye sırtını döndüğü için ekonomiyi kaybetti.
Muhalefet halka ekonomiyi anlatsın ve bunun demokrasiyle olan bağına inansın kafi gelecektir.
10 milyonluk Macaristan’ı 2,7 milyon oyla kazanan Orban’ı sevmeyenler de, haklı galibetini alkışlamakla mükellefler.
Biz Türkiye’de “haklı kazandım” diyecek bir iktidar görmüyoruz.
Öyle olsa Türk Parası pula, Türk emekçisi kula dönmezdi zaten.