Lübnan’dan almamız gereken en önemli ders şudur: İsteyince oluyor. Türkiye, yaşam tarzı ekonomisini temelsiz ahlâk argümanlarından kurtarmalı, ve bireylerin özgürlüğünü ve ekonomik refahını esas almalıdır.
Levant’ın güzide ülkelerinden biri olan Lübnan, yalnızca Orta Doğu’da değil, Dünya’da görülen en büyük ekonomik krizlerden birisini yaşıyor
[1]. En stabil maaşların yalnızca bir gecede $4.000’a tekabül ederken $40’a düştüğü, insanların varlıklarını ATM’lerden çekemediği, kredi sisteminin çöktüğü bir ekonomik krizden bahsediyorum. Böyle bir arkaplan bilgisiyle bir seminer katılımı için Beyrut’a doğru yola çıkarken son yılların en büyük ekonomik krizlerinden birisini yaşayan Lübnan’ın yaşam tarzı ekonomisine dair fazla bir bilgim yoktu. Ancak tüm bu ekonomik engellere rağmen çok daha özgü; piyasa ve tüketici odaklı bir yaşam tarzı ekonomisi benimseyeceğini tahmin etmiyordum.
Devam etmeden önce, yaşam tarzı ekonomisi ifadesinden ne anlamamız gerektiğini işaret etmek istiyorum. Birleşik Krallık merkezli piyasa özgürlükçüsü düşünce kuruluşu Institute of Economic Affairs’ın (IEA) doktrine armağan ettiği bu kavram, bir devletin yaşam tarzı pratiklerine yaklaşımının ekonomik ve piyasa odaklı bir bakış açısıyla değerlendirilmesi anlamına geliyor
[2]. Örneğin bugün Türkiye’de ciddi bir toplumsal yaraya sebep olan alkollü içkilerdeki fahiş vergileri siyasî, hukukî ve kültürel bağlamlarda değerlendirebiliriz. Ancak yaşam tarzı ekonomisi, bu verginin ekonomik çıktılarıyla değerlendirilmesi anlamını taşıyor. Alkoldeki fahiş vergilerin kaçak içki karaborsasına sebep olması, bununla birlikte vatandaşların sağlığını ve devletin vergi gelirlerini tehdit etmesi bu ilişkiye bir örnek olarak gösterilebilir. Özetlemek gerekirse yaşam tarzı ekonomisi, devletin bireylerin günlük hayatında satın aldığı ürünlere veya hizmetlere müdahale etmesinin ekonomik değerlendirilmesi anlamına geliyor.
Türkiye’de yaşam tarzı ekonomisi, özellikle geçtiğimiz senelerde gittikçe kısıtlayıcı ve tüketici odaklı olmaktan uzak bir hâle geldi. Fahiş alkol vergileri, e-sigaraların yasal statüsü, müzik yasakları, internet sitesi kapatmalar, Uber ve Paypal gibi uygulamaların kısıtlanması Türkiye’nin kötü karnesinin önemli sebeplerinden bazıları
[3]. Peki tüm bu alanlarda, ekonomik krizden muzdarip olan Lübnan’ın karnesi nasıl? Bu soruya bir yanıt bulabilmek, ve devletin insanların yaşam tarzlarına özgürlük alanı açmasının isteyince olabileceğini keşfedebilek adına, Lübnan seyahatimden edindiğim yaşam tarzı ekonomisi izlenimlerini derledim
[4].
Lübnan’da alkollü içki ve sigaralar günah vergisine tabi tutulmuyor. Temel tüketim ürünlerindeki verginin yanı sıra özellikle bira ve şarap gibi düşük alkollü içkilerin vergilendirilmemesi, bu ürünlerin “eksi vergilendirildiği” anlamına dahi gelebilir. Bu durumun tabii ki en temel çıktısı, yerel bira markalarının ve yerel şarap üretiminin önünün açılması oluyor.
Lübnan’da alkollü içki ve sigaralar günah vergisine tabi tutulmuyor. Türkiye’de olduğu gibi reklam yasaklarına tabi değiller. Burada e-sigara satışı, tüketimi, ithalatı tamamen yasal.
Zira alkollü içkiler, Türkiye’de olduğu gibi reklam yasaklarına tabi değiller. Yerel bira markaları, Beyrut sokaklarında reklam yapabiliyor, afiş asabiliyor, dükkanlara sponsor olabiliyorlar.
Buna paralel olarak, özellikle alkollü içki satışının (gerek perakende, gerekse restoran hizmeti kapsamında) Türkiye’de olduğu gibi kısıtlayıcı bir ruhsatlandırmaya tabi tutulması söz konusu değil. Türkiye’de alkollü içki satan ve satmayan mekanlar var, bu keskin ayırım da Belediye kararlarıyla tasdik edilen “İçkili Yer Bölgeleri” ile belirleniyor. Lübnan’da böyle bir durum söz konusu değil, dolayısıyla tüketimde herhangi bir gettolaşma söz konusu olmuyor
[5].
Elbette bu popülerleşme ve tabana yayılma fenomeninin yegâne sebebi erişilebilirlik. Burada “erişilebilirlik” ifadesini kullanmamın özel bir nedeni var. “Ucuzluk” ifadesi, objektif bir nitelik taşımaz. Örneğin Türkiye’de içki fiyatları, başta Dolar ve Euro olmak üzere pek çok para birimi için son derece “ucuz”dur. Buna karşın fiyatlar, fahiş vergi külfeti sebebiyle Türk Lirası için “erişilebilir” değildir. Lübnan’daki durum ise Türkiye’nin aksine fiyatların yalnızca “ucuz” değil, “aynı zamanda “erişilebilir” olmasıdır.
Bu erişilebilirlik yalnızca alkollü içkiler için değil, sigaralar, nargile vb. tütün ürünleri ve alternatif nikotin ürünleri olan e-sigaralar ve THP’ler (tobacoo-heating-products) için de söz konusudur.
Nitekim beni Lübnan’da en büyük şoka uğratan, alkol ve sigara fiyatlarının yanı sıra, alternatif nikotin ürünlerinin statüsü oldu.
Lübnan’da e-sigara satışı, tüketimi, ithalatı tamamen yasal. Burada kullandığım e-sigara ifadesinin iki bileşeni var. Doldurulabilir veya tek kullanımlık pod sistemlerden oluşan
vape’ler, ve ısıtılmış tütün cihazları (THP). Her iki bileşinin de yasal olmasının yanı sıra, son derece yaygınlar. Gördüğüm her üç tüketiciden ikisinin THP yahut
vape kullandığını rahatlıkla ifade edebilirim. Nitekim neredeyse tamamı ithal olmasına karşın, vergi yükünün son derece esnek olmasından dolayı aynı şekilde “erişilebilir” durumdalar.
Burada işaret etmemiz gereken önemli bir nokta, Lübnan’ın geleneksel paketli sigara tüketiminin son derece yaygın olduğu bir ülke olması. Alternatif nikotin ürünleri, başta İngiltere Halk Sağlığı otoritesi NHS olmak üzere dünyadaki pek çok resmî/gayriresmî kuruluşun geleneksel sigara tüketimine nazaran “daha az zararlı” olarak tespit ettiği ürünlerdir
[6]. Böylelikle “daha az zararlı” olarak tespit edilen bu ürünler, başta Batı devletleri olmak üzere pek çok gelişmiş ülkede geleneksel sigara tüketimiyle mücadelede etkin bir araç olarak kullanılıyor.
Bu durumun önemi, geleneksel sigara tüketiminin hâlen daha korkunç oranlarla yaygın olduğu Türkiye ve Lübnan gibi ülkelerde hissediliyor. Dünyadaki pek çok halk sağlığı otoritesinin daha az zararlı bir alternatif ve sigarayı bırakmak için etkili bir yol olarak tespit ettiği alternatif nikotin ürünleri, Lübnan’da tamamen yasal ve popülerken, Türkiye’de herhangi bir hukukî statüye tabii değil
[7]. Medyadaki korkunç bilgi kirliliğinin de bu duruma ciddi bir etkisi var. Her şeye rağmen, geleneksel sigara tüketiminin çok yaygın olduğu, sigaranın sağlığa zararları ile birlikte dikkate alındığında, bu kötü gidişe karşı harekete geçmeyi başarabilmiş bir ülke Lübnan. Türkiye’de ise alternatif nikotin ürünleri henüz, dezenformasyon bariyerini aşıp kamusal tartışma sahasında kendisine yer edinebilmiş değil.
Lübnan’dan almamız gereken en önemli ders şudur: Bireylerin yaşam tarzı pratikleri üzerindeki ölçüsüz ve temelsiz kısıtlamalar son bulacak, kazanan Türkiye ekonomisi olacaktır.
Yasaklara ve erişebilirliğe ilişkin önemli bir nokta da, Lübnan’da
Getir benzeri “teslimat” uygulamalarının son derece yaygın olması. Ancak değinmek istediğim nokta, bununla da sınırlı değil. Türkiye’de 4250 sayılı İspirto ve İçkiler İnhasarı Kanunu’ndaki 2013 tarihli değişiklikten bu yana, alkollü içki ve sigaraların teslimatının yapılması kanun düzeyinde yasaklanmış durumda. Yani
Getir ve benzeri uygulamaları kullanmak suretiyle eve alkollü içki ve sigara sipariş etmemiz yasak. Bu uygulamanın halk sağlığına ve bireysel sağlığa yönelik olumlu bir etkisine tespit etmek mümkün değil, ancak bireysel hak ve özgürlüklerin tatbikine yönelik ciddi sıkıntılar ihtiva ettiği muhakkaktır. Nitekim yasal ve bandrollü alkollü içkilerin bireylerin kendi kişisel alanlarına teslim edilmesinde devletin regüle etmesini gerektirecek hiçbir nokta yok. Buna karşın Türkiye’de kanıksanmış durumda olan bu yasak, pek çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Lübnan’da da tatbik edilmiyor. Lübnanlılar, teslimat uygulamalarını kullanarak evlerine alkollü içki, sigara, hatta THP ürünleri ve tek kullanımlık e-sigara dahi sipariş edebiliyorlar. Bu durum, hem ülkenin ekonomik çarklarına, hem de bireysel hak ve özgürlüklerin tatbikine olumlu bir skor olarak yansıyor.
Lübnan’da yaşam tarzı ekonomisi bununla da sınırlı değil. Türkiye’de tatbik edilen ve kanıksanan pek çok yasak ve kısıtlama, son derece yıkıcı bir ekonomik krizle boğuşan bir Orta Doğu ülkesi olan Lübnan için söz konusu değil. Elbette bu durumun, biz Türklere vermesi gereken çok fazla mesaj var.
Bu mesajlardan en önemlisi, yaşam tarzıyla mücadele etmenin devletin sorumluluğunda olup olmadığı sorusu. Türkiye’de, hükümetin ahlakî üstduruşu, özellikle yaşam tarzı pratiklerine yönelik pek çok kısıtlama ve düzenlemenin meşru zeminini yaratıyor. Bu meşru zemine karşı muhalif siyasetçiler de bir siyaset pratiği geliştirmeyi başaramıyorlar, zira hükümetin çizdiği ahlakî çerçevede “ahlâksızlığı” savunmaktan çekiniyorlar. Halbuki alkollü içki vergileri, e-sigara statüsü, alkol ruhsatları ahlaka ilişkin hiçbir soru teşkil etmezler. Bu nedenle yazının bağlamı, yaşam tarzı ekonomisidir. Yaşam tarzı ekonomisi, bireylerin tüketim özgürlüğünü ve piyasa ekonomisinin devamlılığını esas alır. Türkiye’nin 2013 senesinden bu yana artarak daha kısıtlayıcı hâle gelen tüketim politikaları, bir ahlâk siyaseti yaratmaktan öte, bölgenin en büyük ekonomik aktörlerinden biri olan Türkiye’nin üretim ve ihracat potansiyeline, bireylerin tüketim özgürlüklerine ve yaşam tarzı pratiklerine zarar veriyor.
Bu nedenle Lübnan’dan almamız gereken en önemli ders şudur: İsteyince oluyor. Türkiye, yaşam tarzı ekonomisini temelsiz ahlâk argümanlarından kurtarmalı, ve bireylerin özgürlüğünü ve ekonomik refahını esas almalıdır. Bununla birlikte, bireylerin yaşam tarzı pratikleri üzerindeki ölçüsüz ve temelsiz kısıtlamalar son bulacak, kazanan ise Türkiye ekonomisi olacaktır.
---
[1]https://financialcrisis.thepolicyinitiative.org/?gclid=Cj0KCQjw7uSkBhDGARIsAMCZNJt1Rr8EODE--zFV8fndKFn_pgDNzDLLAGxXguAFo0DMK5S_AnPlHIIaAvOnEALw_wcB
[2]https://iea.org.uk/lifestyle-economics#:~:text=The%20Lifestyle%20Economics%20Unit%20aims,choices%20in%20a%20competitive%20marketplace.
[3] Türkiye’nin 2023 Dadı Devleti Endeksi skoruna dair etraflı değerlendirme için
bkz. https://oad.org.tr/yayinlar/dadi-devlet-endeksi-avrupada-tuketim-ozgurlugu-icin-en-iyi-ve-en-kotu-devletler/
[4] Yazıda öne süreceğim argümanlar, seyahatimde sohbet etme fırsatı bulduğum yerel halk ile yerel ve uluslararası karar alıcılardan edindiğim izlenimlere dayanıyor. Özellikle 2019’da başlayan ve bugün gittikçe daha yıkıcı bir boyuta ulaşan ekonomik kriz sonrasında, Lübnan’da yaşam tarzı ekonomisini çalışan akademik makale bulmak son derece güç. 2017 tarihli, Beyrut Amerikan Üniversitesi (AUB) Uluslararası Kalkınma Araştırmaları Merkezi’nin teknik raporu, kaleme aldığım izlenim yazısına paralel argümanlar içerdiği için dikkate alınabilir. Ancak 2017 tarihli raporun ekonomik kriz bağlamında değerlendirilmesinin mümkün olmadığını ifade etmeliyim. The American University Beirut International Development Research Center “Alcohol Control and Harm Reduction Policies in Lebanon: The industry, the Market and the Young consumer: Lebanon’s alcohol control policy: how it is, and how it should be”
Final Technical Report 2017.
[5] Buna karşın Türkiye’de, alkollü içki tüketimi belirli il ve mahallelerde gettolaşmış durumda. Birkaç münferit ilçe ve mahalle dışında, mekanlarda alkol satışının yaygın olduğundan söz etmemiz mümkün değil. Bu fenomeni incelediğim rapor için
bkz. Eroğlu “İçme Özgürlüğü: Türkiye’de Alkolün Yabancılaşma Siyaseti Üzerine Bir İnceleme”
Liberal Perspektif Analiz 21, 2022.
[6] NHS “Using e-Cigarettes to Stop Smoking” https://www.nhs.uk/live-well/quit-smoking/using-e-cigarettes-to-stop-smoking/#:~:text=Can%20I%20get%20an%20e,retailers%2C%20or%20on%20the%20internet.
[7] Türkiye’de e-sigara ürünlerine ilişkin tek mevzuat, 2149 sayılı Cumhurbaşkanı Kararnamesi. Bu CBK, e-sigaranın ithalatını son derece muğlak ifadelerle yasaklıyor. Buna karşın Türkiye’de e-sigaranın tüketimine, üretimine ve ihracatına ilişkin herhangi bir yasal statü tespit edilebilmiş değil.