Lübnan’ı fırtınalı denizde güvenli bir limana yönlendirecek bir lider ihtiyacı henüz karşılık bulmuş değil. Aksine lider üretmeyen siyasi sistemde mevcut isimler de sorumluluk almaktan kaçıyor. Ülkemizde daha çok Türk Telekom'un özelleştirilmesi ihalesini kazanan Oger Telekom’un sahibi olarak tanınan Lübnanlı Hariri ailesi, aslında Lübnan siyasetindeki baş aktörlerden biri. Hariri ailesini iş ve siyaset dünyasında sahneye çıkaran isim ise Refik Hariri. Beyrut’un güneyindeki Sayda şehrinde, çiftçilikle geçinen mütevazı bir ailede dünyaya gelen Refik Hariri eğitimini mühendislik üzerine yaptı. Daha sonra, hızla Lübnan’ın hatta dünyanın sayılı zenginlerinden biri haline geldi. Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri ile yakın ilişkiler kurmasının\ zenginliğini misli misli artırmasında payı büyük. Hatta Suudi kraliyet ailesi ile ilişkilerinin doğası hakkında çeşitli rivayetler mevcut. Lübnan’ı bölgesel bir finans ve ticaret merkezi yapma vizyonu olan Refik Hariri, Sünni Müslümanların temsilcisi olarak 1992-98 ve 2000-04 dönemlerinde beş kabineye başkanlık etti. 14 Şubat 2005 yılında büyük bir araba bombası ile düzenlenen suikast sonucunda hayatını kaybetti. Bu yüzden Lübnan’da 14 Şubat resmi tatildir. Buradan da baba Hariri’nin Lübnan için ne kadar önemli bir figür olduğunu görmek mümkün. Refik Hariri’nin oğullarından Saad Hariri de Lübnan’ın eski başbakanlarından. Saad Hariri’nin en kayda değer özelliği Refik Hariri’nin oğlu olması. Politikaya başlaması ve ülke yönetiminde aktif rol alması büyük ölçüde bu yüzden. Yoksa karizmatik bir lider veya iyi bir devlet adamı olarak ön plana çıkmıyor. Aslında Lübnan’da bunu başarabilmiş pek kimse yok. Her dinden her mezhepten insan, kendi liderini kurtarıcı olarak görüyor ama sadece kendi mezhebinden olanlar için. Tüm ülkeyi kucaklayabilen bir lider henüz Lübnan’da bulunamadı. 17 Ekim 2019’da başlayan “thawra” (devrim) gösterilerinden sonra daha da belirginleşen, Lübnan’ı fırtınalı denizde güvenli bir limana yönlendirecek bir lider ihtiyacı henüz karşılık bulmuş değil. Aksine lider üretmeyen siyasi sistemde mevcut isimler de sorumluluk almaktan kaçıyor. Geçtiğimiz haftalarda Saad Hariri basın toplantısı düzenleyerek artık siyaseti bıraktığını açıkladı. Lübnan ile birlikte Fransa ve Suudi Arabistan vatandaşlıkları da olan ve zamanının büyük bölümünü bu ülkelerde geçiren Saad Hariri’nin siyasetten kopamayacağını, bunun sadece bir taktik olduğunu ve Saad’ın tekrar Lübnan siyasetinde aktif olarak yer alacağına kesin gözüyle bakanların olduğu gibi Saad’ın yerine abisi Baha Hariri’nin geçmesi gerektiğini düşünenler de var. Saad’ın adının kirlendiği ve Baha’nın siyasete yeni bir yüz olarak enerji vereceğini iddia edenler de mevcut. Hatta geçen sene çoğunlukla Hariri ailesini destekleyenlerin yaşadığı Beyrut’un Sünni mahallelerinden Tariq al Jadid’de, Saad Hariri ve Baha Hariri destekçileri arasında çıkan çatışmalarda ölen ve yaralananlar oldu. LÜBNAN’DA SEÇİM VE HÜKÜMET KURULMA SÜRECİ Lübnan’da son genel seçim Mayıs 2018’de yapıldı. Aslında 4 yılda bir seçim yapılması gerekirken, 2009 yılında yapılan seçimden ancak 9 yıl sonra yapılabildi. 4 yerine 9 yıl sonra yapılabilen bu seçimlerin sonucunda da 9 ay süren müzakerelerden sonra ancak hükümet kurulabildi. Gördüğünüz gibi Lübnan’da seçim yapmak da, hükümet kurmak da uzun zaman alıyor. Bu da aslında sistemin işlemediğinin bir diğer göstergesi. Son genel seçimler sonrasında Saad Hariri başbakanlığındaki hükümet, 17 Ekim 2019 tarihinde başlayan gösterilerle sarsıldı. İnsanların sokakları ve meydanları doldurduğu gösterilere fazla dayanamayan Hariri, gösterilerin başlamasından iki hafta sonra yani 29 Ekim 2019 tarihinde istifa etti. İstifasını Cumhurbaşkanı Michel Aoun’a sunarken babası Refik Hariri’nin meşhur sözlerini hatırlattı “Hiç kimse ülkesinden büyük değil”. Hizbullah Genel Sekreteri Hassan Nasrallah, gösteriler başladıktan sonra da Saad Hariri liderliğindeki kabineye desteğini sürdürdü ve Hariri’nin istifasına çok kesin bir dille karşı çıktı. Buna gerekçe olarak da hükümetsizliğin Lübnan’a daha fazla zarar vereceği ve kaosu davet edeceğini ifade etti.
Görünen o ki, Lübnan'ı bekleyen, eğer bir mucize gerçekleşmezse, aynısının tıpkısı siyasi süreçler ve sürekli oyalanan halkı için derinleşen umutsuzluk...
Geçtiğimiz sene yine hükümet kurmaya çalışan Lübnan’da Hassan Nasrallah liderliğindeki Hizbullah, Nebih Berri liderliğindeki Emel Hareketi ve Süleyman Franjieh liderliğindeki Marada Hareketi, Saad Hariri’nin başbakanlığını destekledi. Semir Caca liderliğindeki Lübnan Güçleri ile Cumhurbaşkanı Michel Aoun’un damadı Cibran Basil liderliğindeki Özgür Yurtsever Hareketi, Hariri’ye tam destek vermedi. Dolayısıyla Maruni Hristiyanların bir kısmından yeterince destek alamadığı için Saad Hariri hükümet kurma çalışmalarına başlaması için görevlendirilmedi. Lübnan’da, cumhurbaşkanı Maruni Hristiyan, başbakan Sünnî Müslüman, meclis başkanı da Şii Müslüman olmak zorunda. Hariri ailesinin dışında Sünnilere liderlik edebilecek bir alternatif yoğun uğraşlara rağmen hala bulunamadı. Mohamed Safadi, Semir Katib, Hassan Diab isimler Lübnan siyasetinde tutunamadı. Sünnilerin şimdiki lideri konumundaki Necip Mikati’nin başbakanlığa devam edip edemeyeceği seçimlerden sonra ortaya çıkacak. Ama görünen o ki, Lübnan'ı bekleyen, eğer bir mucize gerçekleşmezse, aynısının tıpkısı siyasi süreçler ve sürekli oyalanan halkı için derinleşen umutsuzluk...