Lübnan semaları –Türkiye semaları

Abone Ol
Lübnan iç savaşı üzerine çekilmiş bir filmi izlerken aklım Türkiye’ye kaydı. 2022 Türkiye’sinde de kimse artık bu ülkede kalmak istemiyor. 70’lerin sonundaki Lübnan halkı gibi Türk halkı da çareyi ülke sınırları dışında görüyor. Tarihi okurken hep dikkat gerekir. Geçmişin nehirlerindeki sular akıp gittiği için “aynı sularda yıkanamazsın” denmiştir. Yine de yakın tarihten gelen örnekler bize ilham ve fikir verebilir. Bilmem MUBİ’yi takip ediyor musunuz? Sinematek tadında bir film platformu. Azıcık bir paraya size üstün sinema örnekleri sunuyor. Özellikle yeni sinema diyeceğimiz işleri hemen her zaman güzel. Beyrut üzerine ve Lübnan iç savaşı üzerine 2020’de çekilmiş ilginç bir filmi izlerken aklım bir yandan da 2022 Türkiye’sine kaydı. 1950’lerin sonunda İsviçre’den (Amerika’yı reddederek) Beyrut’a çocuk bakmaya giden Alice’in 20 yılı aşan öyküsü ile günümüz Türkiye’si arasında o kadar çok benzerlik var ki. 1950’lerde Orta Doğu’nun Paris’i olan Beyrut’ta mutlu mesut günlerini bir de mutlu evlilikle süsleyen Alice’in keyfine diyecek yoktur. Eşi ise “sıkı durun”  Lübnan’ın uzaya yollayacağı ilk roketin tasarımı için çabalayan bir fizikçi, bilim adamı. Aya sert iniş halleri yani… Bütün bu huzur, bütün bu güzellik 1970’ler biterken iç savaşla bozuluyor. Önce uzak mahallelerde duyulan silahlar giderek merkeze ve en sonunda Alice’lerin evine kadar geliyor. Üst komşuyu hayattan alıyor. Bütün bu kaosa karşı savaşmayan ve savaşmak istemeyen halkın elinden gelen tek şey Beyrut’u Lübnan’ı terk etmek. 1950’lerde İsviçre’den Lübnan’a gelmek bir tercihken, bu defa kapağı Avrupa’ya atmak bir çıkış ve çareye dönüşüyor. Alice için bu karara varmak çok ama çok zor. O sonuna kadar direniyor fakat kendi çocuğu da gittikten sonra çok sevdiği topraklardan ayrılmaktan başka çare bulamıyor.  Eşi ise Lübnan için uzaya gidecek füzeyi yapmanın artık manasızlığını kavrıyor ve Alice’e son dakikada da olsa katılıyor. 2020 yapımı filmin animasyondan ve animasyon  benzeri yöntemlerden yararlanan özgün çekim tekniği  ile sunduğu hikayeyi Beyrut için hüzünlenmeden izlemek imkansız. Hele bir de Beyrut’tan giden herkesin yolunun mecburen bizim ülkemizden geçiyor olması hüznü bir kat daha artırıyor. Fakat 2022 Türkiye’sinde de kimse artık bu ülkede kalmak istemiyor. Tıpkı Lübnan halkı gibi Türk halkı da çözümü ve çareyi ülke sınırları dışında görüyor. Tabii ki bu kaosun dışında kalmak ve kendisine düzgün huzurlu bir yaşam kurmak isteyenler. AKP iktidarının sosyal yardım bağımlısı haline getirdiği, çalışmadan yaşamayı bir  hayat felsefesi haline getirmiş milyonlar için değil bu seçenek. AKP’nin ev kadınları ve ev dayıları hallerinden memnun biçimde ülkenin giderek üreten çalışan insanları için cehenneme dönmesinden en ufak bir huzursuzluk duymuyor. 50 liralık bile benzin almayanlar için Benzin 15 olsa ne olacak 150 olsa ne olacak? Türkiye ucuz market alışverişi peşinde koşturanlar ülkesi haline gelirken bu durumu içine sindirmeyenler,  kabiliyetleri el veriyorsa ülkeyi terk ediyor. Filmdeki profesör misali “aya sert iniş yapacağız” diyen iktidar sözcüleri ise bunun için kaç para harcanacağı ve bu paranın nerede olduğunu söylemiyor. Lübnan iç savaşı ile şükür ki Türkiye ekonomik krizini birebir mukayese etmiyoruz. Hiçbir zaman da etmeyelim. Çok defa tarihin ırmakları “aynı sularla akmaz” dedik zaten en baştan. Yine de filmin bir diğer yakıcı sahnesinde Lübnan’ın Hristiyan, Müslüman ve Yahudi halklarının onlarca mezhebe bölünmüş parça pinçik halkına dua ediyor ana karakter Alice. İnsan ister istemez Türkiye’de hala illet/zillet ikiliği dayatan, inanç ekseninde bölünmeyi  sıradanlaştıranlar bundan haberdar olsun istiyor. Lübnan’ın bugüne dek dikiş tutmayan düzeni  1970’lerin sonundaki o yıkıcı savaşın eseri. Türkiye ise umarım hiçbir zaman böyle acıları yaşamasa da sanki savaş görmüş gibi bir ekonomik yıkımın içinde. Türkiye din temelli siyasetle ülkede demokratik zeminin altını oymada tereddüt etmeyen siyasi iktidardan kendi iradesiyle kurtulmaya çabalıyor. AKP varlığını bunun olmamasına, MHP ise bunun için AKP’ye yardım etmeye adamış durumda. Bu ülkede AKP ve MHP’yi yönetenler dışında kimseye fayda sağlamayan tam tersi yıkım getiren sistemi aşmak için çabalayan herkes aslında müttefiktir. Türkiye kendi ülkesinde yaşamanın zorluğu ile mücadeleden yılan insanlarına umudun ışığını göstermek zorundadır. 6 sandalyeli masanın altında değil ama kendi masalarının etrafında toplanan başka siyasetler de bu ittifakın doğal parçasıdır. Güçlenip “AKP ile ittifak olayım” diye değil, bir daha ne AKP ne de başka bir parti Türkiye’yi kendi aklına göre dizayn etmeye yeltenmesin diyedir bu çaba.