Lübnan: Krizlerden kriz beğen

Abone Ol
Lübnan’da iki yıldan fazla bir süredir devam eden ekonomik kriz, kurulamayan hükümet, yolsuzluklar, siyasi sitemin geleceği tartışmaları ile birlikte şimdi yeni bir krizi daha var: Cumhurbaşkanlığı seçimi.

Loading...

Lübnan’da Cumnhurbaşkanı Michel Aoun’un (Mişel Avn) görev süresi sona erdi. Avn dün itibari ile Baabda Sarayı’na veda edip residansına yerleşti. Lübnan’da iki yıldan fazla bir süredir devam eden ekonomik kriz, kurulamayan hükümet, yolsuzluklar, siyasi sitemin geleceği tartışmaları ile birlikte şimdi yeni bir krizi daha var: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Maruni Hıristiyanlardan seçilmesi gereken Cumhurbaşkanlığı için aday yok. Cumhurbaşkanının olmadığı durumlarda yetkilerini alacak hükümet yok. Halihazırdaki Necip Mikati hükümeti zaten geçiciydi ve şimdi artık o da yok. Avn’ın son imzası geçici hükümetin istifasını kabul etmek oldu. Lübnan sadece Ortadoğu’nun değil muhtemelen dünyanın en renkli ülkesi. Onlarca politika parti, hareketin rekabeti 7/24 devam ediyor ve ülkede istikrar bir türlü sağlanamıyor. Krizin sebebi olarak görülen konfesyonal (mezhep ya da kesimlerin temsiliyeti) sistem ta Fransız mandası dönemine kadar uzanıyor. Fransızlar 1920’lerde başlattıkları çalışmaları yasal zemine oturtup 1943’te Lübnan’a “ayrılık tohumlarını” ekip çıkmışlar. Buna göre Cumhurbaşkanı Maruni Hıristiyanlardan, Başbakan Sünni Müslümanlardan ve Meclis başkanı Şii Müslümanlardan seçiliyor. Bu sistem sadece kesimler arası değil kesimler içinde de rekabete yol açan ve işte bu nedenle “renkliliğin” kaynaklarından biri. Sistemin uzun yıllar öncesine dayalı olduğu için günümüz demografisini tam olarak yansıtamadığı iddiaları var. Zira yıllar içerisinde Müslümanların sayısı, Müslümanlar içinde ise Şiilerin sayısı artmış görünüyor. Son yıllarda Hizbullah’ın “gelin bu sistemi kaldıralım” önerisine sıcak bakması da bu nedenle. Bu sistemin şimdilerde pratikte iki başlık altında kriz yarattığı görülüyor: Sünni Müslümanlar kendi içlerinden bir başbakan üretemiyor. Necip Mikati’nin geçici başbakan olarak atanması da bunun sonucu. Mikati eski başbakanlardan ve daha önce de Saad Hariri’nin istifası sonrası oluşan siyasi krize geçici çare olarak kendisine başvurulan biriydi. İkinci kriz Mişel Avn’dan sonrası için cumhurbaşkanı adayının çıkarılamamış olması. Avn da aslında Michel Süleyman’dan sonra 2 yıldan fazla süren bir kriz sonrası seçilmişti. Süleyman da bir kriz sonrası seçilmişti. Bu zincirleme kriz reaksiyonları Lübnan’ın siyasal yaşamında hep vardı ama bu kez hem cumhurbaşkanlığı hem de başbakanlık koltuğu boş. Üstelik yaklaşık 2 yıldır devam eden ekonomik kriz gün geçtikçe daha da derinleşiyor. Kriz öncesi yıllar boyunca sabit kalan kur (1 ABD Doları = 1500 Lübnan Lirası) deyim yerindeyse çıldırdı. 1 Dolar şimdilerde 30 bin Lübnan lirasının üstünde. Ekonomik kriz kendisini başka şekillerde de gösteriyor ve Lübnan halkı boğulmak üzere. İnsanlar bankalardan kendi paralarını çekemiyorlar. Son zamanlardaki “banka basma” manzaraları görülmeye devam ediyor. Elektrik günde birkaç saat veriliyor. Su da aynı şekilde, tankerler ile taşınıyor. Bütün bunların üzerine Beyrut Limanı Patlaması gibi “yıkıcı” etki yaratan olaylar meydana geliyor. Rüşvet ve yolsuzluk ise almış başını gidiyor. Ülkedeki durumun sorumlularından olması ve çözüm üretmesi gereken Mişel Avn bile giderken “ülkeyi yedi bitirdiler” dedi. Avn daha önce kendisine “hükümet krizi çözülmezse Lübnan nereye gider?” diye soran bir muhabire “cehennemin dibine!” diye cevap vermişti. Lübnan halkı ise yaşı Lübnan’dan daha büyük olan (doğumu: 1933 – Lübnan’ın bağımsızlığı: 1943) Avn dahil politikacıların en büyük sorun olduğunu düşünüyor ancak krizi çözecek devrimsel bir değişiklik, düzenleme, politikacıların bir araya gelmeleri, diyalog ufukta görünmüyor. Pandeminin üstüne yaşanan onlarca probleme rağmen hayatın bir şekilde sürdüğü Lübnan bu kez de cumhurbaşkanlığı ve hükümet “duble krizi” ile karşı karşıya. Krizin çözümü için ise dileklerin dışında bir girişim yok. Lübnan geçtiğimiz haftalarda ciddi bir savaş olasılığından dönmüştü. İsrail ile yapılan deniz sınırı anlaşması ile şimdilik (İsrail ile) dış kriz bitti. Ancak içeride daha derin bir kriz süreci başlıyor.