Bir tarafta siyaseti kendi heveslerini tatmin etmek için yapan ‘kariyerist’ Başbakan var; öte tarafta politikanın merkezine ahlakı koyan, kendini toplumun kurallarıyla eş tutan bir lider. Kontrast budur.Johnson’ı haftalar süren yalanlarından kurtaran bir özür ya da istifa değil; Rusya’nın Ukrayna’yı işgali oldu. Muhafazakâr Parti, bu savaşa karşı güçlü bir uluslararası tepkiyi örgütleyen liderinden vazgeçmek istemedi. Starmer ise yaramazlık yaparken vazoyu kırdığını kabul etmeyen bir çocuk gibi davranan Başbakan’ın aksine; eylemlerinin sorumluluğunu alan bir lider olduğunu gösteriyor şimdi. İşin komik yanı, belki de Johnson’a en çok zarar verecek gelişme, Starmer’ın suçlu bulunup istifa etmesi olacak. İşçi Partisi lideri, kendi pozisyonundan vazgeçerek topluma iki parti arasındaki kontrastı gösterecek. Yani, siyasetin aynılar arasında bir kariyer çekişmesi olmadığını.
Liderlikle şarlatanlığın farkı
Starmer ise yaramazlık yaparken vazoyu kırdığını kabul etmeyen bir çocuk gibi davranan Başbakan’ın aksine, eylemlerinin sorumluluğunu alan bir lider olduğunu gösteriyor.
Siyasetin en önemli aktörü partiler, liderler ya da örgütler olsa da fark yaratan kontrasttır. Birbirinden farklı olduğunu seçmene gösteren aktörler, toplumdan o farka göre seçim yapmalarını isterler. Zira aynıların kavgası, siyaseti toplumu dönüştürmek için değil, kariyer hırslarını tatmin etmek için yapanların kavgasıdır.
Bu yüzden Britanya Başbakanı Boris Johnson ve iktidar partisi Muhafazakârlar, rakiplerinin kendilerinden pek de farklı olmadığını göstermeye çalışmanın kendileri için bir kazanç olduğunu zannediyor.
Aylardır karantina dönemlerinde Başbakanlık’ta verilen partilere katıldığı, dolayısıyla kendi koyduğu kurallara uymadığı için skandallarla anılan Johnson’ın kendi itibarını, İşçi Partisi lideri Keir Starmer’ın bir seçim ofisinde bira içerken çekilen görüntüsünün üzerinde tepinerek koruyabileceğini zannetmesi, bu ümitsiz siyaset anlayışının dışa vurumu.
Fakat Başbakan sert kayaya çarptı. Çünkü İngiltere tarihinde Başbakanken hukuku ihlal eden ilk siyasetçi olmasına rağmen Johnson istifadan kaçmıştı; Starmer ise suçlu bulunduğu takdirde istifa edeceğini açıkladı. Bir şarlatan ile ahlaklı bir liderin farkı da apaçık ortaya konmuş oldu.
Aslında Starmer’ın ‘bira partisi’ni polis zaten soruşturmuş ve İşçi Partisi liderinin karantina kurallarını ihlâl etmediğine hükmetmişti. Zira yerel seçim sürecinde partilerin siyasi kampanya yürütmesine izin veriliyordu ve Starmer da Durham bölgesini seçim için ziyaret etmiş, bölgenin milletvekiliyle seçim ofisinde yemek yemişti. O sırada fotoğrafı çekilmişti.
Konunun burada kapanmamasının iki sebebi var. İlki, Muhafazakâr Parti’nin ve muhafazakâr medya organlarının, iktidar partisinin geçtiğimiz hafta açıkça kaybettiği yerel seçimlerin ardından üzerlerindeki baskıyı azaltma çabası. İkincisiyse, İşçi Partisi’nin içerisinde -bitmek bilmeyen- liderlik savaşlarının yeniden alevlenmesi.
Zira polis, konuyu yeniden gündeme almalarının sebebinin, ortaya çıkan yeni ‘kanıtlar’ olduğunu söylüyor. Bu kanıtların ne olduğu henüz bilinmiyor ama kanıt sunabilecek insanların sadece o gün İşçi Partisi’nin seçim ofisinde bulunan aktivistler ya da politikacılar olduğu biliniyor. Aynı zamanda Starmer, Durham bölgesinde partinin merkeze yakın adaylarını desteklediği için aşırı-sola yakın örgüt ile sorun yaşadığı da sır değil. Bahsi geçen kanıtların tam İşçi Partisi’nin Starmer liderliğinde tekrardan kendini iktidara aday bir siyasi organizasyon olarak kanıtladığı seçimin ertesi günü ortaya çıkması tesadüf olamaz.
Muhafazakâr basın ise -büyük bir zevkle- bu gelişmelerin üzerinde sörf yapıyor. İktidar partisinin neredeyse sözcülüğünü yapan Daily Mail gazetesinin gün-gün meseleyi -yeni bir gelişme olmasa dahi- manşetinde tutuyor. Geçen gün ‘Bira Partisinde 13’üncü gün’ diye çıkardılar gazeteyi. Fakat Johnson’ın karantina kurallarını ihlâl ettiği polis tarafından ortaya konduğunda ve İşçi Partili vekiller Başbakan’ın istifasını istediğinde ‘Avrupa’da savaş varken lider değiştirilmez’ diyorlardı.
Starmer, geçen gün, polisin kendisini suçlu bulduğu takdirde ‘siyasi onurun gerektirdiğin yapıp’ istifa edeceğini açıklamasıyla, Johnson ve Muhafazakârlar için bu süreç bir kendilerini aklama fırsatı olmaktan çıktı. Tersine, kumarda büyük risk alıp büyük kazanç ümit eden bir oyuncu gibi Starmer, başbakan ile aralarındaki en önemli farkı ortaya koydu. Bir tarafta siyaseti kendi heveslerini tatmin etmek için yapan ‘kariyerist’ Başbakan var (ki kendisi çocukken ‘Dünyanın Kralı’ olmak istiyordu); öte tarafta politikanın merkezine ahlakı koyan, kendini toplumun kurallarıyla eş tutan bir lider. Kontrast budur.
Zira Johnson’ın kendi ofisinde verilen -Başbakan’ın da katıldığı ama bunu Parlamento’dan saklamaya çalıştığı- partiler ortaya çıktığında Johnson, yalanın üzerini yalanla kapatmaya çalışmıştı. Önce kuralların çiğnendiği partiler ‘hiç verilmemişti’; ardından partiyi verenlerden ‘hesap sorulacaktı’; sonrasında Johnson bir ‘iş etkinliğine katıldığını düşünmüştü’; sonundaysa Başbakan için çalışan 100 kişi polis tarafından cezaya çarpıtıldı.