Lider bulunduğu kaba göre mi şekil alır yoksa o kaba şeklini mi verir? Bizde kalıbı döktüren köhnemiş bir zihniyet, döken de onun maşası iktidar. Muhalefet liderleri onların yarattığı hamasi dile angaje mi olacak yoksa karşı mı duracak?Milletin menfaati ayrışıp kutuplaşmada mı yoksa birlik beraberlikte mi? İktidarın yarattığı militarist milliyetçi dile teslim mi olacaksınız? En “milliyetçi” partiye halkın teveccühü yüzde sekiz civarı. Bunu bile bile boyun mu eğeceksiniz iktidara? Onların toplumu ayrışmaya ikna etmek için harcadığı eforun yarısını toplumsal refaha, barışa harcayacak ferasetiniz yok mu? ‘Benim Türkiye hayalim şu…’ diyen bir lider duyduk mu? Kemal Bey’in “Cumhuriyeti yüzüncü yılında demokrasi ile taçlandıracağız” söylemini bir kenara koyuyorum. Bu önemli ve gerçekçi bir hayal. Tezkereye hayır diyerek içini de doldurabileceğini gösterdi Kemal Bey lakin beklemekte fayda var. Halkın peşin verdiği kredileri geri ödememesi ile ünlü bizim siyasetçilerimiz. Vay efendim medya onların elindeymiş. Vay efendim karşı çıkarsak bizi yalanla, iftirayla ellerindeki bu gücü kullanarak toplumun önüne atarlarmış. Yoğun propaganda ile sizleri ancak üç beş gün taşlatabilirler, ki o da sadece belli radikal bir güruha. Siz halkın menfaatini yürekten ve cepheden savundunuz, her türlü baskıya rağmen geri adım atmadınız da halk size sırt mı çevirdi? Otuz yıl siyaset yapmış, genel başkanlık dahil birçok önemli koltuğa oturmuş lakin kendisine ait, memlekete dair tek bir cümle kuramamış politikacılar çöplüğü Türkiye. Yarım asırdır siyasetçiler iyi, geri kalan her şey kötü deyip durduk. Artık o zamanlar geride kaldı. İçinde bulunduğumuz ekonomik, sosyal ve siyasi tüm krizlerin bir numaralı sorumlusu politikacılar. Halka karışacak, halkla birlikte akacak, adeta halkın içinde kaybolacak, halkla bir ve beraber olacak, memleketi oturduğu koltuktan çok sevecek, halkın evlatlarını ateşe atmadan önce kendi evladını gözlerinin önüne getirecek liderlere ihtiyacımız var. Böyle birileri var mı? Sanırım var…
Lider mi idareci mi?
Halkın lideri olacak kişinin öncelikle bir Türkiye tahayyülü, sonrasında bu tahayyülü gerçeğe dönüştürecek tefekkürü, devamında bu tefekküre dair somut rasyonel planları ve tüm bunları hayata geçirecek cesareti olması gerekmez mi?
Türkiye siyasetinin geçmişten günümüze hikâyesine baktığımızda, halkın siyasete bakış açısı daha çok lider merkezli. Bunun sebepleri ayrı ve uzun bir yazının konusu. Burada sadece bu halin siyasete yansımaları hakkında birkaç kelam etmeye çalışacağım. Mesela sivil toplum örgütlerine olan ilginin azlığı ve siyasi partiler değerlendirilirken kadrolarına veya mesajlarına değil de “lidere” bakılması gibi hususların, bahsettiğim bu anlayışla alakalı olduğunu düşünüyorum.
Halk madem siyasette liderlerin üstlendiği rolün partilerden ve ideolojilerden daha belirleyici olduğunu düşünüyor. O zaman biz de mevcut haldeki liderlere ve seçtikleri tarz-ı siyasete bir bakalım. Sorumuz da şu olsun: Lider mi bu insanlar, yoksa birer idareciden ibaretler mi?
Lider, önder anlamına da gelen ve gücü, yeteneği ya da toplum içindeki yeri dolayısıyla, ilişkili bulunduğu toplumsal kümenin ya da toplumun tutum, davranış ve etkinliklerini belli zaman ve koşullar içinde değiştirip yönlendirme yeteneğine sahip; topluluğa, topluma kılavuzluk eden, toplumu örgütleyen kimse, diye tanımlanıyor (TDK). İdareci ise aynı toplumsal kümeyi veya toplumu idare eden, yani çekip çeviren kişi anlamına geliyor.
Çok partili hayata geçtiğimiz 1950’lerden bu yana siyasi partilerin genel başkanlarının istisnalar dışında liderlik değil idare amirliği yaptıklarını görüyoruz. Partileri, kendilerine özgü bir perspektiften ziyade mevcudu muhafaza etmeye odaklanan bir anlayışla çekip çevirdiler. Halkın talepleri, hayalleri veya menfaatleri yerine kendi şahsi çıkarlarına öncelik verdiler.
Genel merkezlerdeki “mühim" şahsiyetler de bu tarz genel başkanları her zaman desteklediler. Böylece Türkiye’de “tekkeyi bekleyen çorbayı içer”, “parayı veren düdüğü çalar”, “alkışı patlatan koltuğu kapar” düsturları siyasete hakim oldu. Halkı aldatmanın ve politikacıların deyimiyle ‘pastadan pay kapmanın’ yolu bu zihniyet dünyasına sahip olmaktan geçti.
DEMİREL TARZI SİYASETİN TOPLUMA FAYDASI YOK
‘İdare amiri’ genel başkanların şahı Süleyman Demirel’di. Sekiz kere gidip dokuz kere gelmesini muazzam idareciliğine borçludur. Yarım asırlık siyasi hayatında Türkiye’ye yön verdiği tek bir zaman dilimi yoktur. Sistemin bekçisidir rahmetli Süleyman Bey. Türkiye o ve onun gibiler sayesinde yarım asır önce çoktan halledilmiş olması gereken sorunlarla boğuşmaya devam ediyor.
İyi ‘idare eden’ genel başkanlar, ezberlenmiş konuşmalar yapmak, müesses nizamın iklimine uygun hareket etmekte oldukça mahirdirler. Çünkü bu eylem tarzı onlar için hem konforlu hem de uzun ömürlü bir siyasi hayat vaat eder. Bu arada kabahatlerinin üstünü de ‘böyle buyurdu müesses nizam’ kolaycılığı ile kapatmaya bayılırlar ama nafile. O nizamın duvarlarını elleriyle ördüklerini biliyoruz artık.
Peki bu tarz siyaset anlayışının, onu yapanlar dışında kime ne faydası var? Toplumun hangi derdine deva olabiliyorlar? Hangi temel sorunumuzu çözebildi yarım asrı aşkındır siyaset?
Geçen haftalarda gündemi meşgul eden tezkere meselesinde Kemal Kılıçdaroğlu tarihimizde nadir görülen liderlik hamlelerinden birini yaptı ve tüm dayatmalara rağmen halkın menfaatini gözeterek tezkereye hayır dedi. Ama aynı Kemal Bey yakın geçmişte, milletvekili dokunulmazlıklarında, tipik bir idarecilik örneği göstererek vesayetin değirmenine su taşımıştı. Şimdi soruyorum, iki olaydan hangisi yurttaşın hakkını korudu? Hangisi siyasete yeni bir yol açtı? Hangisi milli iradeyi korudu?
SORMAK İSTİYORUM, DEĞDİ Mİ MERAL HANIM?
Meral Hanım ise Erdoğan’dan, hatta 2014 model Devlet Bahçeli’den bile geri bir dile savrularak ‘Kürdistan kelimesini ağzına alanın PKK ağzıyla konuştuğunu’ iddia edecek kadar ileri gitti. Meral Hanım önce ‘Ömer’in Yolu’ reklamları ile sonrasında meclis kürsüsünden yüksek sesle hamasi nutuklar atarak “2023 model Cumhur İttifakı benim” mi demeye getiriyor? Buna inanmıyorum, inanmak da istemiyorum lakin son bir ayda çizdiği zikzakların vardığı menzil insanı şüpheye düşürüyor. Sormak istiyorum; değdi mi Meral Hanım? İki top alkış almak, bir yerlere yerli ve milliyim demek için milyonlarca yurttaşın kalbini kırdığınıza değdi mi?
Türkiye altmış yıldır yönetilmiyor idare ediliyor. “Liderler” konforları ve koltukları zarar görmesin diye top çevirip durmaktan başka bir şey yapmıyorlar. Muhalefetin de siyaseten ara ara tökezlemesinin veya patinaj çekmesinin altında yatan temel sebep bu.
Halkın karşısına çıkacak, halkın lideri olacak kişinin öncelikle bir Türkiye tahayyülü, sonrasında bu tahayyülü gerçeğe dönüştürecek tefekkürü, devamında bu tefekküre dair somut ve rasyonel planları ve tüm bunları hayata geçirecek cesareti olması gerekmez mi? Lider bulunduğu kaba göre mi şekil alır yoksa o kaba şeklini mi verir? Bizde kalıbı döktüren köhnemiş bir zihniyet, döken de onun maşası iktidar. Muhalefet liderleri onların yarattığı hamasi dile angaje mi olacak yoksa karşı mı duracak?