Siyasi çözüm fırsatını kaçıran ve geçen sene aralık ayında seçimleri yapamayan Libya’da işler göründüğünden de zor ve çözüm pek yakın gibi görünmüyor. Olan, sürekli çatışan grupları finanse etmek zorunda kalan Libya halkına oluyor.
Loading...
Libya'da geçtiğimiz sene her şey yolunda gidiyor gibi görünüyordu. İç savaş sona ermiş, taraflar bir araya gelerek siyasi çözüm üzerinde uzlaşmış, Libya’nın doğusuyla batısı arasındaki kavga küllenmiş gibiydi. Geçtiğimiz sene 24 Aralık’ta seçimler yapılacak, silahlar bir kenara bırakılacak ve seçim sonucu bütün kesimler tarafından tanınacaktı. Libya, uluslararası toplum içerisinde hak ettiği yeri alacak, yıllar boyu ülkeyi kasıp kavuran, kaynaklarının talan edilmesine yol açan kaos sona erecekti. Ancak ne seçimler yapılabildi ne de siyasi çözüm gerçekleşti. Hatta ülke, Körfez ülkeleri, Rusya, Mısır ve bazı Batılı ülkeler tarafından desteklenen Halife Hafter’in Trablus’a karşı askeri operasyonlar gerçekleştirdiği 2019 yılından daha da beter bir noktaya gelmiş durumda.
Taraflar eskisi gibi Trablus’taki Ulusal Birlik Hükümeti ve Tobruk’taki Temsilciler Meclisi şeklinde cepheleşmiş durumda. Trablus’taki yönetimin başbakanı, Türkiye ve İngiltere tarafından desteklenen Abdülhamit Dibeybe iken; Tobruk’ta ise Temsilciler Meclisi’nin hükümet kurmakla görevlendirdiği saf değiştirmiş Fethi Başağa yer alıyor. Temsilciler Meclisi’nin Fethi Başağa’yı yetkilendirmesini, Libya Devlet Konseyi’ne danışılmadan alındığı gerekçesiyle tanımayan Dibeybe, seçilmiş bir başbakan dışında kimseye yönetimi teslim etmeyeceğini deklare etti. Karargahını ülkenin siyasi ve ekonomik açıdan merkezi kabul edilen Libya’nın Batısından uzakta yer alan Tobruk’ta değil biraz daha Batı’da yer alan Sirte kentine kurmayı tercih eden Fethi Başağa’nın buna yanıtı, geçtiğimiz Cumartesi Trablus’a saldırı şeklinde oldu.
Başbakan Dibeybe, geçen Şubat ayında atanan ve Mart ayında kendisine güvenoyu veren Temsilciler Meclisi ile büyük bir anlaşmazlık içerisinde. Zira Temsilciler Meclisi Ulusal Birlik Hükümeti’ni (UBH) görevden uzaklaştırmak için seçim kanunuyla ilgili yeni düzenlemeler yapmaya çalıştı.
Daha önce de geçtiğimiz Eylül ayında Dibeybe’den güvenoyunu çeken meclis, geçtiğimiz mart ayında yeni siyasi yol haritası oluşturduktan sonra Başağa’yı paralel bir hükümet kurmakla görevlendirdi. Tabii Dibeybe bunu kabul etmedi ve geçici bir hükümetin başbakanı olmasına rağmen seçilmiş bir başbakan dışında yönetimi kimseye teslim etmeyeceğini beyan etti.
Siyasi çatışmalar geçtiğimiz Aralık ayından beri yavaş yavaş ülkenin Batısına doğru kayarak askeri bir çatışmaya doğru evrilmekte. Daha önce Halif Hafter’in karşısında yer alan Başağa, merkezi otoritenin bulunduğu Trablus’tan uzakta etkili olamayacağını kavradığından, kamuoyu ve askeri desteği yanına almak üzere geçtiğimiz Temmuz ayında Mısrata kentine geçti. Buranın önde gelen isimleriyle görüşmeler yapan Başağa, istediğini de büyük ölçüde elde etti. Ciddi bir kamuoyu desteğini arkasına almayı ve Mısrata’daki bazı askeri grupları kendi saflarına katmayı başardı. Sadece Mısrata’dan değil, Zintan ve Zaviye gibi başka kentlerden de destek alarak elini güçlendirdi.
Ayrıca hükümetindeki İçişleri Bakanı Isam Buzriba, Zaviye şehrinden gelen ve Dibeybe’nin görevden aldığı Batı bölgesi komutanı Tümgeneral Usame el-Cüveyli de dahil olmak üzere diğer bölgelerdeki destekçilerinden de yararlanmaya çalıştı. Bütün bu gayretlerinin amacı Trablus’u çevrelemek ve başkente girmesini kolaylaştırmaktı. Ancak sonuncusu geçtiğimiz Cumartesi günü kent içinden de destek alarak gerçekleştirdiği başkenti ele geçirme girişimleri başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun nedeni, Başağa’ya bağlı birliklerin komutanlarının askeri operasyonu düzenlemekte geç kalmaları ve güçlerini doğru bir şekilde konuşlandırmamasına yol açan yanlış bir askeri strateji gütmeleriydi.
Dibeybe ise Başağa’ya bağlı güçlerin saldırını önceden öngörerek ya da haber alarak güçlerini tahkim etme fırsatı buldu. Dibeybe’ye bağlı güçlerin saldırıyı püskürtebilmesinde rol oynayan bir diğer faktör ise farklı toplumsal kesimler ve aşiretler arasındaki dengeyi kendi lehine kullanabilmesiydi. Uluslararası güçlerin Trablus’a yapılacak operasyona alttan alta yeşil ışık yakmasına rağmen Başağa’nın Hafter’le olan belirsiz ilişkisi, Trablus’taki askeri güçleri birleştiren bir unsura dönüştü.
Trablus’ta bir gün süren çatışmalar, Dibeybe’ye bağlı “İstikrarı destekleme güçleri”nin Trablus içinde Başağa’ya bağlı tek güç olan 77. Tabur’u ele geçirmesi, ayrıca Zaviye ve Zintan’dan gelen askeri güçlerin Trablus’un çevresinden bütünüyle çekilmesiyle sonuçlandı. Dibeybe TV’den halka yaptığı konuşmada saldırının bir daha geri gelmemek üzere püskürtüldüğünü açıkladı. Başağa her ne kadar saldırıyla bir ilgisinin bulanmadığını ve son yaşananların tamamen UBH’nin kendi içerisindeki bir çatışmadan ibaret olduğunu iddia etse de Başağa’nın hükümet sözcüsü Osman Abdülcelil, 77. Tabur’un Başağa’ya bağlı olduğunu teyit etti.
Ukrayna savaşı, petrol fiyatlarının düşmesini ve enerji üreten ülkelerde istikrar isteyen Batılı ülkelerin Libya’da çözümden yana eğilimini teşvik eder gibiydi. Ancak Libya’daki çözümsüzlük, Rusya’nın işine geliyor.
Başağa’ya bağlı güçlerin son Trablus saldırısı püskürtülse de onun bu yöndeki girişimleri son bulacak gibi görünmüyor. Her ne kadar o, bu son girişimiyle büyük bir bozgun yaşasa da farklı toplumsal, siyasal ve askeri güç kaynaklarına dönük gerçekleştirdiği görüşmeler ve ikna turlarını devam ettirerek sonuç alana kadar çabalarını sürdürecektir. Bu da çatışmaların boyut kazanması demek. Dolayısıyla mevcut kaosun sona erme ümidi oldukça sönük.
Öte yandan Libya’daki aktörler de siyasi çözümü desteklemek yerine kendi destekledikleri gücün arkasında durmayı yeğleyen bir tavır sergiliyorlar. Örneğin Ulusal Birlik Hükümetine yakın çevrelere göre Başağa’nın arkasında Mısır yer alıyor. Aslında Başağa’yı güçlendiren ülkeler arasında Körfez ülkeleri ve Rusya’da var ama görünen o ki söz konusu çevreler bunu dillendirerek Rusya’yı daha da keskinleştirmek istemiyorlar. Libya’da denklem kitlenmiş durumda. Ne Başağa ne de Dibeybe, biri diğerini yenecek ve kilidi açabilecek durumda değil. Trablus güçleri ilerlese Rusya ve Mısır onları engellerken Başağa’ya bağlı güçler ilerlediğinde bu kez Türkiye ve İngiltere devreye giriyor.
Aslında Ukrayna savaşı, petrol fiyatlarının düşmesini ve enerji üreten ülkelerde istikrar isteyen Batılı ülkelerin Libya’da çözümden yana eğilimini teşvik eder gibiydi. Ancak Libya’daki çözümsüzlük, bu kez enerji fiyatlarını yükselterek Batılı ülkeleri köşeye sıkıştırmaya çalışan Rusya’nın işine geliyor. Anlaşılan, uluslararası toplumun kendi arasındaki çatışma Libya’da da çözümsüzlüğü de kamçılıyor.
Kısacası siyasi çözüm fırsatını kaçıran ve geçen sene Aralık ayında seçimleri yapamayan Libya’da işler göründüğünden de zor ve çözüm pek yakın gibi görünmüyor. Olan, sürekli çatışan grupları finanse etmek zorunda kalan ve sahip olduğu zenginliklerin elinden kayıp gitmesine tanık olan Libya halkına oluyor. Maalesef.