Kuruçeşme’de ‘Megri Megri’

Abone Ol
Kuruçeşmedeki kalabalık Megri Megriye eşlik ederken Türkiyenin çokkültürlüğü de tribünden sahneye taşıyordu. Bakmayın siz Bahçeliye, onun olmadığı her yerde insanlar mutlulukla Megri Megri de söylüyor, Adanaya kalk gidek de...

Loading...

Siz ne düşünürsünüz bilemem ama bence İbrahim Tatlıses’in söylediği en önemli şarkılardan biri O Sole Mio’dur. Bu konser kaydını internetten dinlerken onun artık kendini “Mezopotamya’nın Pavarotti’si” olarak ilan ettiğini düşünmüştüm. Bambaşka bir ses, bambaşka bir yorum… Ve, bir starın hayatında yaşanabilecek iyisiyle kötüsüyle ne kadar sansasyon varsa hepsiyle dolu bir hayat. Ben kendimi bildim bileli İbrahim Tatlıses siyasete girer mesela, hep Şanlıurfa’dan adaydır ama bir türlü olmaz. Bir seferinde de Uzanların Genç Partisi’nden ile seçime girmişti, 2007 olmalı, İstanbul’dan adaydı ama parti baraj altında kalmıştı. Dillere pelesenk olan “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?” deyişi, televizyon şovları, şakaları, dansı, tehditleri, şivesi, durmayan gözyaşları, hayatına giren kadınlara karşı “pek nazik olmayan” davranışları… Tabii en sonunda da vurulması… Geçen cuma günü İbrahim Tatlıses konserine giderken aklımda bütün bunlar dönüp duruyordu. Daha önce hiç canlı izlememiştim Tatlıses’i, eskisi gibi değildi, olamazdı da, ama şimdi, inanılmaz bir yaşama azmiyle, yeniden sahnedeydi. Tatlıses’i linç mi etmeli, el üstünde mi taşımalı? Daha birkaç ay önce, Altın Kelebek’te Yaşam Boyu Onur Ödülünün İbrahim Tatlıses’e verileceği açıklandığı zaman kadınların kopardığı kıyameti hatırlıyorum. Tatlıses’in kadına şiddet konusundaki kabarık sicilinden dem vuruyordu insanlar, haklı olarak. Bu konserin başında da kadına şiddeti lanetleyen uzun bir tirat attı, samimi mi sahici mi kararı siz verin, ben düşündüğümü söylemek istemiyorum. İyi de, günün sonunda, karşımızda bir daha kolay kolay gelmeyecek bir sanatçı var. Bu tabii ki onun yaptığı şeyleri aklamaz ama misal Hamsun’u, Pound’u veya Villon’u da sadece faşist, hain, katil diye göremeyiz. Artık çok nadir açtığım televizyonun başında seneler sonra yayınlanacak ilk İbo Show’u heyecanla beklemiştim. “Kaldığımız yerden devam ediyoruz,” demişti, Deniz Seki’yi hatırlıyorum yanında, İbo oturduğu koltuktan yine o büyülü sesiyle şarkı söylemişti. Vurulduğu günün ertesinde Mehmet Barlas, Sabah’taki başyazısında şöyle diyordu: “Ben onu Anadolu ile Mezopotamya kültürlerinin izdüşümündeki eşsiz bir yorumcu olarak dinledim. ‘Fırat'ı da ‘Akdeniz Akşamları’nı da aynı coşku ile söylerken, nehrin de denizin de sularının sesini duyar gibi oldum.” Fırat ile Akdeniz Akşamları’nı, dağla denizi buluşturmanın adına Çözüm Süreci denmişti ve biz bu kez Tatlıses’i Şiwan Perwer’le birlikte “Megri Megri” söylerken dinlemiştik. “Megri Megri”, Çözüm Süreci’nin şarkısı gibi görülmüştü. Bazı MHP’liler hayli ileri gidip “‘Megri Megri’ diyenlerin aklını başına getiren lider”in Devlet Bahçeli olduğunu söylemişlerdi. O şarkı büyüdü ve sadece bir şarkı olmaktan çıktı, Kürtlerle barışın olmazsa olmazlarından biri haline geldi. “Zamanın ruhu” bugünlerde Çözüm Süreci falan demeye pek sıcak bakmıyor. Kuruçeşme’de “Megri Megri” söyler mi, söylese insanlar nasıl tepki verir diye içimden geçiriyordum ama söylemesine hiç de ihtimal vermiyordum. Ne de olsa milliyetçiliğe iyice abanılan günlerden geçiyoruz. Yabancı düşmanlığı her alanda at koştururken “gayri-Türk unsular” da bu ortamdan nasibini alıyor: Garo Paylan suikastle tehdit ediliyor, Meryem Ana Festivali yasaklanıyor, Patrikhane’nin ekümenikliğini tartışmak Fatih Kaymakamlığına kalıyor, hiçbir suça karışmamış insanların işyeri ruhsatları sadece yabancı oldukları için iptal ediliyor, yabancılara şehrinde mezar yeri vermeyeceğini söyleyen belediye başkanları türüyor… Ama Tatlıses beni Çözüm Süreci’nin barışık günlerine götüren bir şekilde şarkılarını hem Türkçe hem Kürtçe okumakla kalmadı, Kuruçeşme’de insanlara Kürtçe bilip bilmediklerini sordu, “İngilizce biliyorsunuz Kürtçe de bilin, şimdiki aklım olsa Arapça da öğrenirdim,” dedi, bu da yetmedi bağıra bağıra “Megri Megri” söyledi, hatta sözleri Kürtçe bilmeyen bizlere öğretip izleyicilerle düet yaptı. Kuruçeşme’deki kalabalık hep bir ağızdan “Megri Megri”ye eşlik ederken Türkiye’nin çokkültürlüğü de tribünden sahneye taşıyordu. Türkmüş, Kürtmüş, Arapmış, eşcinselmiş, başı açıkmış, başı kapalıymış, etekliymiş, Aleviymiş, Sünniymiş, gayrimüslimmiş… Kuruçeşme’deki gibi hep bir ağızdan şarkı söyleyebileceğimiz, sanatçıları benden-senden diye bölüşmediğimiz, farklılıkları bir zenginlik olarak görüp değiştirmeye çalışmadığımız bir ülke kurabilecek miyiz? Türkiye’nin “Megri Megri” diyerek barışmaya, yeniden Çözüm Süreci’ne dönmeye, akan kanı durdurmaya, silahları gömmeye, birarada yaşamaktan mutlu, huzurlu bir toplum kurmaya ihtiyacı var. Bakmayın siz Bahçeli’ye, onun olmadığı her yerde insanlar mutlulukla “Megri Megri” de söylüyor, “Adana’ya kalk gidek” de, “Haydi Söyle” de, “Beyaz Mendil” de…