Kürtlerin çoğunlukta olduğu 15 ildeki kişi başına düşen gelire, diğer illerimizdeki rakamlarla karşılaştırıp bakarsak, Kürtlerin bu topraklarda neden değişim istediklerinin ekonomik arka planını da görebiliriz.
Tarihte hiçbir toplumda hiçbir zaman bir “sıfır noktası” olmadı. Yani herkesin eşit olduğu bir “sıfır noktası”. Bu ifadeyi tersten söylersek tarihte her zaman “eşitsizlik” var oldu. Eşitsizlik her zaman var olduğu için de tarihte toplumlarda her zaman bir “eşitlik arayışı” oldu. İşte çok özet olarak söylersek siyaseten “sol” siyasetler her zaman bu amaç peşinde koşan siyasetler olarak tanımlandılar.
Fakat “eşitsizlik” kavramı genellikle toplumdaki “dikey ilişkiler” içinden görüldü. Yani zenginler ve fakirler arasındaki farklar olarak. Herhangi bir toplumda yaratılan gelirin yüzde kaçını zenginler yüzde kaçını fakirler alıyor gibisinden. Örneğin “Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre, 2020 anket yılı ve 2019 referans yılı verilerine göre Türkiye’de en zengin yüzde 20’lik kesim gelirin yüzde 47,5’i alıyor. En yoksul yüzde 20’lik kesim ise gelirin sadece yüzde 5,9’unu alabiliyor”. Bu arada yapılan hesaplara göre de Türkiye, OECD ülkeleri arasında en eşitsiz gelir dağılımına sahip beşinci ülke. Zenginler ve fakirler arasındaki servet dağılımının nasıl olduğu ise bir başka zor soru. Bu nedenle de dün feodalizmdeki kölelerin isyanı da, sonraki dönemlerde işçilerin isyanı da bugün ise ezilen kimliklerin isyanı da birer “eşitlik” mücadelesi olarak görülmeli.
Kimlikler deyince kimilerinin burun kıvırdıklarını biliyorum. Onun için bir başka perspektiften de bakılabileceğini söylemeye çalışıyorum. Anlayan anlıyor bunu. Anlamayan da, anlamak istemeyenler de yok değil tabii ki. Üstelik kimileri de akademisyen!
Cumhuriyet kurulalı 100 yıl olmuş ama bunca zamandır neden Cumhuriyet hükümetleri ekonomik tabloda görülen bölgesel “eşitsizliğe” razı olmuşlar?
Eşitsizlik deyince aklımıza, son zamanlarda tartışma evrenimize girmiş bir başka kavram olan “yatay eşitsizlik” gelmiyor. Zenginler ve fakirler arasındaki eşitsizlik (dikey eşitsizlik) tabii toplumsal gerçekliğin bir parçası. Ama tek parçası değil. Bir de farklı kimlik ve insan grupları arasındaki eşitsizlik diye de bir konu var. Böyle bakınca Türkiye’de özellikle Kürtlerin çoğunlukta olup yaşadığı 15 ildeki Kişi Başına Gelir (Dolar olarak) ile diğer illerimizdeki Kişi Başına Gelir rakamlarına bakarsak Kürtlerin bu topraklarda neden var olan sistemin değişimini istediklerinin ekonomik arka planını da görmek mümkün olabilir.
Üç tane tarih için verdiğim yukarıdaki rakamlar açıkça gösteriyor ki Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde kişi başına gelir ülkenin diğer bölgelerinde yaşayanlara göre neredeyse yarı yarıya. Peki neden? Cumhuriyet kurulalı 100 yıl olmuş ama Cumhuriyet hükümetleri yukarıdaki tabloda görülen “eşitsizliğe” razı olmuşlar. Neden? Ya da bu soruyu tersten sorarsam bu gelir eşitsizliğindeki çarpıklık aynı zamanda bu bölgelerin “sömürüldüğü” anlamına gelmez mi? Bu sömürü karşısında Kürtlerin “hayır!” demeleri ve bir çeşit isyan etmelerinin neresi anlaşılmaz bir konudur? Hadi söyleyelim bu sömürü gerçeği ile fabrikalardaki işçilerin sömürülmeleri gerçeği arasında bir ilişki yok mudur? Ya da eski bir ifadeyle bu ikisi arasında bir “Çin seddi” olmuş olabilir mi?
Kürtlerin isyan etmelerinin neresi anlaşılmaz bir konudur? Hadi söyleyelim bu sömürü gerçeği ile fabrikalardaki işçilerin sömürülmeleri gerçeği arasında bir ilişki yok mudur?
Dediğim gibi bu “sömürü” aynı zamanda bir “dışlanmışlığın” sonucu bir sömürüdür. Bu ekonomik “dışlanmışlığın” yanı sıra böyle bir halkın olmadığından, konuştuğu dili bile inkar etmeye kadar varan “kültürel dışlanmışlığı”da dikkate alırsanız bu ülkede kendine “sol” diyen “sosyalist” diyen herkesin bu mücadelenin bir parçası olması gerektiği anlaşılır.
Biz, bildiğimizi söylüyoruz. Bildiğini düşünüp de yazdıklarımıza burun kıvıranların da ne söylediklerini duymak istiyoruz. Hepsi bu!