Kürtler yaşananları unutabilir mi?

Abone Ol
HDP’Yİ YOK SAYMAK Bugünden geriye bakıldığında, siyasi iktidar bloku olarak AK Parti ve MHP’yi 7 Haziran 2015 seçimleri öncesinde bir araya getiren neden, büyük ölçüde Kürt siyasi hareketi olan HDP’nin bir bölge/kimlik partisinden çıkarak bir Türkiye/kitle partisi olma sürecinin önüne geçmek gibi görünüyor. O günden bugüne iktidar bloku HDP’yi siyaseten işlevsiz kılacak her şeyi yaptı. Eş Başkanlarının tutuklamaktan yerel yönetimlerine kayyum atamaya kadar her şey yapıldı, yapılmaya devam ediyor. Özellikle MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin HDP’ye ve parti yöneticilerine yönelik sert sözleri bu ötekileştirmenin en somut yansımasıdır. Bu dilin, bu dilin yarattığı iklimin sonucunu geçen hafta hep birlikte gördük. HDP İzmir İl Başkanlığı’na yapılan ve Deniz Poyraz’ın öldürülmesi bu açıdan bir sonuçtur. Diğer yandan belli ki iktidar bloku için bütün bunlar yeterli değil. Son olarak MHP lideri Devlet Bahçeli’nin HDP’nin kapatılmasına yönelik çağrıları zorlama iddianamelerle hayata geçirilmeye çalışıyor. Dün AYM, HDP’nin kapatılması için hazırlanan ikinci iddianameyi kabul etti ve yargılama süreci başladı. MUHALEFETİN SORUMLULUĞU HDP’nin karşı karşıya kaldığı bu siyasi ve hukuki baskıdan en çok ders alması gereken kuşkusuz muhalefet partileridir. Çünkü HDP, baskın Kürt kimliği ile iktidar tarafından “içerdeki öteki” muamelesi görürken, muhalefet partilerinin de benzer sonla karşılaşmanın önünde siyasi ve hukuki hiçbir engel yoktur. O yüzden HDP’ye sahip çıkmak zorundadırlar. Bunun seçim kazanmak için değil siyasete ve kendilerine sahip çıkmak için yapmak durumundadırlar. Ve bunu da zaman geçirmeden daha güçlü biçimde yapmaları gerekmektedir. Kabul edelim ki, muhalefet partilerinin HDP’ye yaklaşımlarında ikircikli bir tavır söz konudur. Bu durum, HDP çevresinde haklı olarak eleştiriliyor. Geçtiğimiz hafta söyleşi yaptığım eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş; “Kimse bizi iki kötü arasında tercihe zorlamaya kalkmasın. Gerçek demokrasi ve hakiki bir barışı savunamayanlar, buna yürekten inanmayanlar Türkiye’nin geleceğinde söz sahibi olamazlar, en azından biz buna payanda olmayız.” dedi. Benzer bir açıklamayı Sırrı Süreyya Önder, GazeteDuvar’da İrfan Aktan’a verdiği söyleşide; “Mevcut iktidar gidecek de gelecek olan kör bıçağıyla bekliyor gibiyken neyle umutlanacağız? sözleriyle yaptı. Sadece bunlar değil mevcut parti yönetimi de benzer görüşleri ifade ediyorlar. Bütün bunlar, muhalefetin üzerinde gerçekten düşünmesi gereken mesajlar. ERDOĞAN BİR SEÇENEK OLABİLİR Mİ? Partinin eski ve yeni yöneticilerin bu görüşlerine yanında eski HDP Milletvekili Altan Tan geçtiğimiz hafta Medyascobe’da Ferit Aslan’ın sorularını cevaplarken; “Neden bir tarafa, Recep Tayyip Erdoğan’a keskin bir düşmanlık, öbür tarafa bedava bir dostluk kuruyorsunuz? Kürtler, Cumhurbaşkanlığı seçiminde altından değerli bir fırsat yakalayacak. Bu fırsatı iyi değerlendirmeleri gerekir.” diyerek bir anlamda HDP yönetimine başka bir seçenek var demiş oldu. O da Erdoğan’la yeniden yol yürümek. Peki bu seçenek gerçekçi bir seçenek midir? Yani Altan Tan’ın ifadesi ile Kürt siyasi hareketi ve Kürtler siyasi iktidar –ve Erdoğan- ile yol yürüyebilirler mi? Elbette siyasette her şey mümkün. Ama bazı şeyler de mümkün olmayabilir. Çünkü yakın zamanda yaşananlar ve halen yaşanmakta olanlar var. Bunun yarattığı “güvensizlik” var. Evet muhalefetin HDP’ye karşı ikircikli tutumu Tan’ın sözlerini kısmen haklı kılabilir ama mevcut siyasi iktidar blokunun HDP ve HDP’li Kürtlere bakışı, sözleri ve eylemleri gelecekte ortak yol yürümelerinin zihniyet olarak mümkün olmadığını da gösteriyor bize. Yine Tan’ın; “Kürtler, Cumhurbaşkanlığı seçiminde altından değerli bir fırsat yakalayacak. Bu fırsatı iyi değerlendirmeleri gerekir.” cümlesindeki “Kürtler” ifadesi onları siyasi kimliklerinde ayırarak birer “seçmen” kategorisine koyuyor. Ama gerçek öyle değil. Nitekim, Kürtler siyasal bilinç ve seçmen davranışı olarak hayli ileride. Yaşananlar ortada iken, onlardan yakın geçmişi yokmuş gibi duruş beklenebilir mi emin değilim. HDP’yi siyasal alanda tutmak muhalefetin sorumluluğundadır. Ancak bunun gerçekleşebilmesi her şeye rağmen karşılıklı olarak birbirine adım atmakla mümkündür. Unutmayalım ki, demokrat bir pozisyon, kendi doğrularımıza önem verdiğimiz kadar ortak bir doğruda buluşma irademizin varlığı ve onu üretme çabası ile mümkündür.