Pazar Politik Gündem

Kürkçü dükkana dönüş: Avrupa Birliği

Abone Ol
Türkiye’de ne zaman ekonomik sorunlar artsa AB’yi çözüm kapısı olarak görenlerin sayısı da artıyor. Yeni iktidardan beklenen Avrupa ile ilişkilere önem veren bir dış politika ama mülteci sorunu düşünülürse; bu çok da kolay değil. Türkiye kamuoyunda, Avrupa Birliği üyeliğine olan destek, 2021’de %58,2’ye tırmandı. Bu da, bir sene önceye göre, yaklaşık %6’lık bir artış demek. Bahsettiğim oranlar, Kadir Has Üniversitesi Türkiye Araştırmaları Grubu ile Global Akademi ortaklığında geliştirilen “Türkiye Eğilimleri Araştırması”ndan. Her sene gerçekleşetirilen bu araştırmanın, saha çalışmaları 23 Ekim-5 Kasım 2021 tarihleri arasında Akademetre Araştırma ve Stratejik Planlama tarafından yapıldı. 26 ilde yaşayan 18 yaş üzeri 1000 kişiyle yapılan yüzyüze görüşmelere dayanan çalışmaya göre Türkiye’de halkın ana gündem maddesi “ekonomik sorunlar”. Dolayısıyla, Avrupa Birliği üyeliğine olan desteğin de artması şaşırtıcı değil: Türkiye’de ne zaman ekonomik sorunlar artsa; AB’yi çözüm kapısı olarak görenlerin sayısı da artıyor.
Türkiye’nin gelecekteki iktidarından beklenen ise, “çok taraflı” ve özellikle Avrupa ile ilişkilere önem veren bir dış politika izlemesi ama çok da kolay değil.
Tam da bugünlerde AB ülkelerinin büyükelçileriyle bir araya gelen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin AB'ye tam üyelik hedefine bağlı olduğunu söylemesi de sürpriz sayılmaz. Sadece kamuoyunun beklentisini karşılıyor. Milliyetçi/muhafazakar seçmenler de dahil olmak üzere kamuoyu geneli için, AB üyeliği hedefi dönüp dolaşılıp gelinen bir kürkçü dükkanı gibi. AB üyeliği süreci de, istikrara ve refaha ulaşmanın garantili bir rotası olarak algılanıyor. Bu nedenle, ne zaman “sağlık” bozulsa (özellikle de ekonomik dengeler, hemen AB reçetesinden medet umuluyor. AB, bir nevi detoks ve fitness programımız. Türkiye’nin gelecekteki iktidarından beklenen ise, “çok taraflı” ve özellikle Avrupa ile ilişkilere önem veren bir dış politika izlemesi. Ama, Türkiye-AB ilişkilerinin ne kadar mülteci sorununa odaklandığı (ve hatta saplandığı) düşünülürse; bu durum çok da kolay değil. MÜLTECİ MUTABAKATI’NA TAKILIP KALMAK AB-Türkiye bağı tamamen mülteci konusu; başta da Suriyelilere yönelik kullanılacak kaynakların müzakeresi, tahsisine takılmış kalmış durumda. 2021 sonunda Avrupa Birliği, Türkiye'deki sığınmacıların eğitimi ile göç ve sınır yönetimi konularında 560 milyon Euro fon yönlendirdi. AB, Türkiye ile 18 Mart 2016'da imzalanan mülteci mutabakatı çerçevesinde Türkiye'ye 6 milyar Euro’luk kaynak taahhüdünde bulunmuş ve ödemeler 2021 başında tamamlanmıştı.  560 milyon Euro'luk fon ise, Haziran 2021'de açıklanan ve 2023’e kadar “Türkiye'deki mültecilerin desteklenmesi için” yapılacak yeni 3 milyar Euro'luk yardımın kapsamında. Komşuluk ve Genişlemeden Sorumlu Komisyon Üyesi Olivér Várhelyi şöyle diyor: “Türkiye'deki mültecilere ve ev sahibi topluluklara yönelik bu yeni fon, Avrupa Birliği'nin taahhütlerini yerine getirmeye devam ettiğini gösteriyor. Bu sayede, yüz binlerce mülteci çocuğun okula gitmeye ve kaliteli eğitim almaya devam etmelerini sağlayacak; bu durum da, gelecekteki iş olasılıklarını güvence altına almanın ve genel sosyo-ekonomik iyileşmenin göz önünde bulundurulması açısından kilit önemde. Ayrıca, özellikle Türkiye'nin doğu sınırındaki gelişen durum göz önüne alındığında, göçmen sorunlarının üstesinden gelmek ve sınır korumasını artırmak için yetkililere finansman sağlayacağız.” Várhelyi’nin bahsettiği, Avrupa Birliği’nin “en kapsamlı ve en başarılı insani projemiz” olarak nitelediği “Suriyeli Çocukların Türk Eğitim Sistemine Entegrasyonunun Desteklenmesi Projesi” (PIKTES). Proje kapsamında, Suriyeli öğrencilere eğitim veren öğretmenlerin ücretleri, ulaşım giderleri, eğitim malzemeleri, ek dersler, Türkçe eğitimi, öğretmenlerin eğitimi, rehberlik programları, erken çocuk eğitimi gibi faaliyetlere finansman sağlanıyor. Ayrıca, yaklaşık 700 bin mülteci öğrencinin okula erişimi amacıyla nakit desteği sağlanıyor. Bunların dışında gençler için burslar ve ilgili destek hizmetleriyle öğrencilerin yüksek öğretime erişimine yardım yapılacak. 560 milyon Euro’luk kaynağın 30 milyonluk kısmı ise, “göç yönetimi” ve “sınırların korunması” için kullanılacak. Yani, “kabul ve barınma merkezlerinin idaresinin geliştirilmesi”, “düzensiz göçmenlerin bir yerden diğerine transferleri”, “sosyal hizmetlere erişimleri ve uygun koşullarda barınmalarının sağlanması” gibi alanlara ayrılacak. İçişleri Bakanlığı’na Göç İdaresi Başkanlığı da, Türkiye tarafında çalışmaları destekleyecek ve yönlendirecek taraf olacak.
Mülteci Mutabakatı 2016’dan beri değişmedi: Yunanistan’a geçen mültecilerin geri gönderilebilmesi karşılığında AB’nin seçilmiş bazı Suriyelileri kabul etmesi. Yaklaşık 28 bin Suriyeli AB ülkelerine yerleşti. Oysa öngörülen sayı 72 bindi.
AFGANLAR NE OLACAK MEÇHUL Dahası, AB ile olan mutabakatın çerçevesinde Afgan mülteciler yok. Avusturya ve Belçika gibi AB’den bazı taraflar, varolan mutabakatın Afgan mültecileri de kapsaması gerektiğini savundular. Ancak, Afgan mültecilere AB desteği ile ilgili durum muğlak kalmaya devam ediyor. Türkiye’de AB’nin kabul ettiği resmî rakamlara göre 4 milyon kadar Suriyeli var. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi, 2021 Ağustos’unda Türkiye’de 300 bin Afgan’ın olduğunu açıklamıştı. AB kaynaklarının Afganları ve diğer kökenlerden mültecileri de kapsamasının önündeki en büyük engel, varolan programların Suriyelilerin ihtiyaçları ve özelliklerine uygun tasarlanması. Örneğin, Hatay ve Kilis’te AB desteği ile yapılan hastaneler, özellikle oraların Suriyelerin sağlık ihtiyaçları için kilit merkezler olmasından kaynaklanıyor. Afgan mültecilerin sağlık hizmetlerine erişimininse yok denecek kadar az olduğu ve COVID gibi toplumsal çaptaki sağlık meselelerinde aşıya erişim, teşhis ve tedavi konusunda tamamen başı boş kaldıkları ortada. Mülteci Mutabakatı’na yönelik bir soru işareti var; tabii, Türkiye’nin AB sürecinin sonunda gerçekten nasıl ilerleyebileceğine dair de...Şunu unutmayalım ki, üzerlerine araştırma üzerine araştırma yapılan Z Kuşağı, bir yandan modernliğe, dışa açılmaya ve “muassır medeniyet seviyesine erişmeye” çok hevesli ve arzulu. Ancak, Türkiye’nin bir türlü gelemediği, erişemediği “modern refah toplumu olma” hedefinin daha da gerisine düşülmesi, ekonomik kriz gibi sebeplerle Z Kuşağı, gelecek yaşlarında “reaksiyoner” ve “tepkili” milliyetçilikle içe kapanmaya da savrulabilir. Avrupa Birliği ve Avrupa ülkelerinin de gelecek nesillerin algılarını şekillendirmekte önemli rolü olacak; zira, gençler öncelikle Avrupa’ya bakıyor ve önlerine, Türkiye’ye kıstas olarak “Avrupa çıtasını” koyuyorlar. AB ile sorunların bir nebze olsun çözülmesi, Mülteci Mutabakatı’nın güncellenmesi gibi konularda aşama kaydedilmesi için vakit kaybedilmemesi lazım. Fransa’nın AB Dönem Başkanlığı, Türkiye’ye yönelik inisiyatifler alınması konusunda önemli bir fırsat olabilirdi. Gelin görün ki, Fransa’nın Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlere ilerlediği 2022’nin ilk yarısı, Avrupa’da daha çok “negatif Türkiye gündeminin” süreceği bir dönem olacağa benziyor. Türkiye’de ise, ekonomik krizin ve Z Kuşağı genelindeki bunalımın derinleşeceği bir zaman dilimi de...