Küresel riskler ve dış ticaret açıkları artarken örtük sabit kur sistemi çalışmaz
Küresel enerji fiyatlarının yüksek olduğu koşullarda enerji bağımlısı bir ülke için mevcut para-kur politikasını sürdürmek zor. Türkiye’nin döviz girişine ihtiyacı var ama bu sene turizm sektörü yeteri kadar destekleyici olamayabilir.
2021 yılı Aralık ayında yaşanılan kur şokunun ardından uygulamaya konulan kur korumalı mevduat sisteminin ve rezerv biriktirme sürecinin amacının döviz kurunda istikrarı sağlamaya yönelik olduğunu, enflasyon hedeflemesi rejiminin fiilen terk edildiğini ve örtük sabit kur uygulanmaya çalışıldığını daha önceki yazılarımda belirtmiştim.
Bu yeni sistemin üç önemli yumuşak karnı ya da ekonomik riskleri vardır;
Bunlardan birincisi söylemde dolarizasyonun azaltılması amacına yönelik olmasına rağmen uygulamada (örtük biçimde) dolarizasyonu beslemektedir. Bu durum fiyatlama davranışlarını da etkilemektedir.
İkincisi özel kesimin kur riskinin kamunun üzerine geçmesine neden olarak kamu kesimi bilançosunun dolarlaşmasını artırmaktadır. Kamu bilançosunun dolarlaşması etkin maliye politikası uygulayabilmenin önündeki en önemli kısıttır.
Üçüncüsü ise dış talebin bir önceki yıla göre daha zayıf olduğu koşullarda altında uygulanan sistem gereği kur artışının enflasyon artışının gerisinde kalmasına bağlı olarak dış ticaret açıklarını daha da büyütmektedir.
Nitekim aşağıdaki Grafik 1 den de görülebileceği gibi artan enerji fiyatları, dış talebin zayıflaması ve üçüncü nedene bağlı olarak oluşan fiyat dezavantajı nedenleriyle ticaret açıkları her geçen ay artmaya devam etmektedir. Cari açığından zaman içerisinde artmasına neden olacak bu durum kuru istikrarlı tutma çabaları önündeki önemli bir sorundur.
Grafik 1 Ticaret Açıklarının Gelişimi
Kaynak: TUİK
Öte yandan örtük kur uygulamasına rağmen Türkiye’nin enflasyon sorunu artmaya devam etmektedir. Maliyet enflasyonu ile manşet enflasyon arasındaki farkın açılması şirketler tarafında bilanço sorunlarının büyümesine ve üretim sorununa yol açabilir. Manşet/tüketici enflasyonunun bu koşullarda artma eğilimini sürdürecek olması özellikle ücretlerin daha büyük erozyona uğramasına yol açarak gelecek dönem harcama-talep beklentilerinin azalmasına bağlı olarak yatırımlar ve büyüme üzerinde olumsuz etki gösterebilecektir. Dolayısıyla enflasyonun yüksek kalmasının yanında istihdamı olumsuz etkileyecek gelişmeler stagflasyon hatta slumpflasyon olasılıklarını artırmaktadır.
Grafik 2. Manşet Enflasyon Gelişmeleri
Kaynak: TUİK
Grafik 3. Üretici –Maliyet Enflasyon Gelişmeleri
Kaynak: TUİK
Küresel Riskler
Diğer yandan stagflasyon korkusu sadece Türkiye ekonomisine özgü olmayıp Rusya-Ukrayna savaşı ile birlikte daha güçlü biçimde küresel bir sorun haline dönüşmüştür. Özellikle enerji, metal ve gıda fiyatları artışlarına bağlı olarak yükselen enflasyon baskısı karşısında gelirlerin azalması stagflasyon konusunu tüm ülkelerin korkulu rüyası haline dönüştürmüştür. Zira savaş aynı zamanda belirsizlikleri artırarak yatırımlar ve istihdam açısından olumsuzluklara neden olabilecektir.
Petrol fiyatlarının geldiği seviye ülkemizde nerdeyse her gün benzin ve motorine yapılan zamlar, ulaştırma ve hizmetler sektörü başta olmak üzere nerdeyse bütün sektörleri olumsuz etkileyecek ve maliyet artışlarına neden olabilecektir. Aynı zamanda tarım sektörü de bu gelişmelerden olumsuz etkilenebilecektir. Yurt içi üretimin yanı sıra tarım ürünleri ithalatı yapabilme güçlükleri gıda enflasyonu üzerinde baskı yaratabilecek riskler arasındadır.
Tüm bu koşullar altında TCMB’nin mevcut para-kur politikasını devam ettirebilmesi oldukça zor görünmektedir. Kuru istikrarlı tutmak elbette önemlidir ancak küresel enerji fiyatlarının yüksek olduğu koşullarda enerji bağımlısı bir ülke için bu pek mümkün görünmemektedir. Türkiye’nin yurt içi dolarizasyonu önlemenin yanında dışarıdan döviz girişine ihtiyacı vardır ve maalesef bu sene Turizm Sektörü yeteri kadar destekleyici olamayabilir.
Sonuç olarak Türkiye’nin serbest değil stratejik dış ticaret politikasına yönelmesi, mevcut faiz politikasını ivedilikle terk ederek politika faizinin reel faizi pozitif tarafa itecek biçimde artışının gerçekleşmesi gereklidir. Kamu bilançosunun dolarlaşması ve kur riskleri yine ivedilikle terk edilerek genişleyici, gelir ve istihdam yaratıcı maliye politikasına ihtiyacı vardır.