Küresel ısınma, iklim ve yeşil dönüşüm: Muhalefet ne yapmalı?
Biden’ın Glasgow’daki COP26’ya katılacağını duyurması, konferansı önemli hale getirdi. Erdoğan 6 Ekim’de Meclis’ten geçirdiği Paris Anlaşması’nı uygulama kararıyla Glasgow’a gidiyor. Peki muhalefetin konuya yeterince ilgisi var mı?
İktidar Paris Anlaşması'nı onaylasa da inandırıcılık sorunu yaşıyor. Büyük şirketler, örgütler, KOBİ'ler, üniversiteler önemli çalışmalar yapmakta. Muhalefet konuya ilgi gösteren bir görüntü sergilememekte. Glasgow’a giderken, toplumun siyasetin önünde olduğunu görüyoruz.
31 Ekim-12 Kasım arasında hem küreselleşen dünyanın, hem de Türkiye’nin geleceği için çok önemli olacak bir toplantı İskoçya’da Glasgow kentinde yapılacak.
COP26 diye bilinen İklim Konferansı, küresel ısınma ve iklim değişikliği sorunlarına karşı alınacak tedbirler, bu tedbirlerin uygulamaya sokulması ve yeşil gelecek üzerine yeni bir toplumsal sözleşmenin kabulü ve içselleştirişlme sürecinin başlatılmasını amaçlıyor.
Ana hedefi küresel ısınmadaki artışı 2 derecenin altına çekmek, hatta 1.5 dereceye indirmek ve bu yönde ülkelerin ciddi adımlar atmasını talep etmek olan Paris Anlaşması, en genel düzeyde: (a) başta kömür olmak üzere fosil yakıtlara ve sera gazlarına bağımlılığı 2030’a kadar azaltmayı ve 2050’de bitrirmeyi; (b) temiz ve (rüzgar, güneş, v.b) yenilebilir enerji kaynaklarına yatırımı; (c) ulaşım ve diğer alanlarda elektrifikasyonu; (d) tüketici haklarının ve katılımının artmasını; ve (e) yerleşim, çalışma, eğitim, v.b alanlarının yer aldığı mekanların ve tarımın yeşil dönüşüme uygun hale getirilmesini amaçlıyor.
ABD Başkanı Biden’ın, eski Başkan Trump’ın çıkmak istediği Paris Anlaşmasını’nı kabul ettiğini ve Glasgow’a katılacağını açıklamasından sonra COP26 toplantısı çok daha önemli hale geldi.
Son dönemde tekrardan kızışan Amerika-Çin rekabeti nedeniyle hala net bir açıklama bulunmamış olsa da Çin’nin Glasgow’a katılacağını söylemesi de bu toplantıyı etkileri ve sonuçları açısından kritik önemde bir konuma getirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül sonu yapılan BM Genel Kurulu’nda yaptığı açıklamayla, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı imzalayacağını ve Meclis’in de kabul edeceğini söyledi. Türkiye, 6 Ekim’de Meclis’ten geçirdiği Paris Anlaşmasını uygulamaya sokacağı kararıyla Glasgow’a gidiyor.
DÜNYADA İKLİM SORUNUNU CİDDİYE ALMA EĞİLİMİ ARTIYOR
Bu gelişmelere paralel olarak, Aralık 2019’da açıklanan “Avrupa Yeşil Mutabakatı” ile Avrupa Birliği (AB) Paris Anlaşmasını uygulamaya geçireceğini, dahası, bağlayıcılığı olacak uygulamalarla “Yeşil Avrupa” yaratacağını ve bu bağlamda ciddi bir “büyük dönüşüm” sürecini başlattığını altını çizerek vurguluyor.
Bir tarafta, küresel lider konumunu pekiştirmek isteyen ve bunun için “demokrasi-ekonomi-iklim-güvenlik matriksi” içinde kendini konumlayan Amerika, diğer tarafta, üye ve üye olmak isteyen ülkelere bağlayıcı olacak uygulamalarla kendisini dönüştürmek ve küresel ölçekte tekrardan etkili aktör konumuna getirmek isteyen AB arasında sıkışmış bir Türkiye görüntüsüyle karşı karşıyayız.
Dahası, hem Türkiye’de, hem de farklı ülklerde yapılan kamuoyu araştırmalarında, özellikle genç kitlelerin ve genel olarak da toplumun iklim sorunlarını ciddiye alma eğilimin ve bu temelde hükümetlerden bu sorunlara çözüm beklentisinin arttığını ortaya çıkmaktadır.
Son dönemde, Amerika, Kanada, Almanya, Çekya’da yapılan seçimlerde de iklim meselesenin seçimlerin ana gündem maddelerinden biri oluğunu gördük. Bu eğilim diğer seçimlerde de sürecetir.
Ek olarak, AB’nin Yeşil Mütabakatı 2030 ve 2050 hedefleri içinde uygulamaya sokma ve bunun için yardımlardan vergilere kadar ciddi tedbirler alma iradesi de bize bundan sonraki dönemde Türkiye-AB ve AB-Küreselleşen dünya ilişkilerinde küresel ısınma ve iklim değişikliğine karşı mücadelenin merkezi konumda olacağını göstermektedir.
AB’nin Yeşil Mutabakat hedefinin ve iradesinin birliğe: (a) yeni bir örgütsel/politik canlanma, toplumsal ilgi ve olumlu algı kazandırma; (b) kimlik ve dönüştürücü etki alanında güçlenme; ve (c) önce düşük karbonlu, sonra karbonsuz ekonomik kalkınmayı gerçekleştirerek istihdam ve ekonomik dinamizm sorunlarını çözme amaçlarını da içerdiğini söylemeliyiz.
AB’nin, ihracat ve ithalat, aynı zamanda, eğitim, kentleşme ve sivil toplum alanlarında Türkiye’nin en önemli kurumsal ortağı olduğu geçeği içinde de AB’nin Yeşil Mutabakat hedeflerinin Türkiye üzerinde ciddi etkileri olacağını kesindir.
İKLİM MESELESİNE TÜRKİYE’DE KİMLER, NASIL BAKIYOR?
Tüm bu noktalar ışığında ve son dönemde yaptığım çalışmalar, mülakatlar ve sohbetlere bağlı olarak, Türkiye’de küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesine nasıl yaklaşıldığını incelediğimiz zaman şu sonuçları çıkartabiliyoruz:
Birincisi, hükümet, her ne kadar Paris Anlaşmasının onayını Meclis’ten geçirse de, hem ülke içinde hem dışında inandırıcılık sorunu yaşamaktadır. Başta kömürden çıkmadan başlayarak diğer hedefleri gerçekleştirmek ile var olan aşırı kalkınmacı ekonomi politikalar arasındaki makas ve çelişkiler devam etmektedir. Hükümetin bu konudaki iradesi ne derecede olduğunu bilmiyoruz.
İkincisi, şirketler ve örgütlerden oluşan ekonomik aktörler, özellikle büyük şirketler ve örgütler, kendilerini ve ekonomi alanını Yeşil Mutabakata uyumlu hale getirmek için ciddi çalışma sürecini başlatmışlardır. Benzer eğilimi, KOBİ’ler dediğimiz küçük ve orta büyüklükteki şirketlerde de görüyoruz. TÜRKONFED, INGEV, İKV, TEPAV gibi örgütler KOBİ’ler için önemli çalışmalar yapmaktadırlar.
Üçüncüsü, düşünce kuruluşları ve sivil toplum içinde de Yeşil Mutabakat ve Yeşil Dönüşüm için çalışma başlamıştır. Sadece çevre örgütleri değil, farklı alanlar içinde çalışan örgütler ve kuruluşlarda da bu konu ana araştırma ve tartışma alanlarından biri olmuştur. Giderek artan sayıda üniversitelerinde çalışmaya başladığını görüyoruz.
Dördüncüsü, hükümet gibi, muhalefet partileri de bu konuya yeterince ilgi gösteren bir görüntü sergilememektedirler. Halbuki yaklaşmakta olan seçimleri kazanmalarının ve farklı bir ülke yönetimi sergilemelerinin önemli alanlarından biri de küresel ısınma ve iklim değişikliği meselesi olacaktır. Demokrasi-iklim-ekonomi-güvenlik dörtgeninde başarılı ve inandırıcı politikalara ve söyleme sahip olmaları muhalefet partilerinin seçim kazanması olasılığını arttıracaktır.
Türkiye COP26 İklim Konferansı için Glasgow’a giderken, toplumun siyasetin önünde olduğunu görüyoruz.
Muhalefet partilerinin bu alanda ciddi çaba içine girme zamanı geldi, hatta geçiyor...