Kur korumalı mevduat, toplum, siyaset ve muhalefet
Muhalefet partilerinin kur korumalı mevduat uygulamasına hazırlıksız yakalandığını söylemek yanlış olmaz. Çünkü demokratikleşme, adalet söylemleri ortaksa da konu ekonomiye geldiğinde her biri kendi önermelerini topluma sunma derdinde.
Türkiye ekonomi ve siyasette yakın dönemde gözlenmemiş ölçüde istikrarsız bir örüntüye karşılık gelecek şekilde bir noktadan diğerine savruluyor. Siyasi iktidarın deneme tahtasına dönüştürdüğü politikalar kendisini iktisadi alanda hissettirirken, siyasi alanda ülkenin geleceğinin öngörülebilirliğine ilişkin demokratik, istikrarlı, yapısal öneriler temelinde bir birikimi olmadığı, muhalefetin ise iktisadi alanda krizin önlenmesine yönelik alternatif politikalar üretme, önerme konusunda eksik kaldığı hafta başında dövizde yaşanan gelişmeler karşısında konumlandıkları pozisyonlarla açığa çıktı. İktidarın kriz karşısındaki çözüm refleksinin anlık politik yansıması bağlamında bakıldığında, iktisaden dövizin geriletilmesi kısa vade için önemli olmakla birlikte, sürecin nasıl yönetildiğine ilişkin şeffaflık[1], hesap verebilirlik temelinde işleyişin olmaması, üstelik ardından yapılan hamasi açıklamalar iktidar kanadında siyaseten alışıldık ezberler dışında yeni bir şey olmadığının kanıtı. Muhalefet cephesine bakıldığında ise görünüm, tüm enerji ve mesailerini milletin derdini sokakta dinleme ve yeni bir hükümet sistemi inşa etme odaklı harcamaları, bunun dışında bir kriz anında bunu önlemeye yönelik alternatif politika önermelerini birlikte dillendirme bağlamında ağır kaldıkları, proaktif refleks geliştiremedikleridir.
STATÜKOCU TOPLUMDA SİYASETTE RİSK ALMA
Dövizdeki gerileme veri alındığında, kimi tasarruf sahiplerine büyük kazançlar sağlayan getiriler dışında hangi araçlarla geri çekilmenin sağlandığı, bunun geleceğe yönelik olası negatif yansımaları, bunun önlenmesine yönelik mekanizmaların neler olduğu, ekonominin geleceğe yönelik istikrarı, bunun yurttaşlara olası yansımaları temelinde rasyonel açıklama, öngörüler mevcut değil. Buna rağmen, taktiksel adımların kısa vadede seçmen nezdindeki karşılığının iktidarın başarı hanesine yazılacağı, hatta öylesine ki “Yaparsa AKP yapar, Reis yapar” şeklinde bir algının oluşmaya başladığı medyaya yansıyan halay görüntülerinden anlaşıldı. Bu noktada son birkaç gündür yaşanmakta olan gelişmeleri anlamak adına meseleye toplum, siyaset ve muhalefet eksenlerinden bakmak, özellikle geleceğe yönelik dersler çıkarma adına önemli.
Kur korumalı mevduat uygulamasıyla iktidarın risk aldığı, orta ve uzun vadede geçmişteki dövize çevrilebilir mevduat politikasının sonuçlarına benzer sorunlar üretebileceği konusunda iktisatçılar arasında yaygın bir görüş birliği mevcut. Öyle olsa da son tahlilde kısa vadeli olası sonuçları ekseninde düşünüp, enflasyonun önümüzdeki dönemdeki seyri bir yana bırakıldığında iktidar başarı ve kazanım için bilinçli, özgüven merkezli bir risk almıştır. Bu riske ilişkin seçmen refleksinin olumlu olma ihtimali şartlar değişmediği takdirde şimdilik yüksek görünüyor. Bunun nedeni yurttaşın kendi ekonomilerine kısa vadeli olası pozitif, yansımaları kadar, kadim Türkiye siyasal kültüründe içselleştirilmiş değerlerle de ilgili. Türkiye, siyasette statükocu olanların kazandığı bir ülke değil. Üstelik hayatın hiçbir alanı statüko ile giderek başarmaya da müsait değil. Hatta her alan riskli. Toplumun kendisi ise statükoya meyilli. Risk almayı sevmese de risk alan, oyun kuran, statükodan beslenmeyen politik aktörleri baş tacı ediyor. Kendisine öğretilen ezberlerle yaşamayı tercih etse de ezber bozan siyasetçiyi seviyor. 1960’ların ikinci yarısında Demirel, 70’lerde Ecevit, 80’lerde Özal, 2000’lerde Erdoğan ilgisi ve sevgisi bundan kaynaklanıyor denilebilir. Karizmatik siyasi otoriteye, liderlere olan ilgi, kendisi konforlu alanda kalarak, riski karizmatik politik aktörlere devretme, risk başarısızlıkla sonuçlanmazsa riski alanların arkasından yürümeyi, hatta kendilerini ona teslim etmeleriyle ilgili. Toplumun bir diğer özelliği; meselelere kısa vadeli bakması. Hal böyle olunca orta, uzun vadede risk üretecek uygulama, politika, strateji, taktiklere ikna edildiği takdirde olumlu bakış yaygın olup, yarın sorun yaratabilecek uygulamalara, özellikle arkasından yürüdükleri liderin tercihi, kararı ise olumsuzluk atfedilmemekte. Çünkü, toplum son kertede ister öngörüsüzlük, ister ekonomik koşullar nedeniyle diyelim, “günü kurtarma derdinde olanlar toplumu” dur. Buna devletçi otoriter politik kültürün hakimiyetinde devletle hükümeti özdeşleştirme anlayışı da eklendiğinde, çoğu zaman hükümetine (devletine) bıçak kemiğe dayanıncaya kadar güvenir, hükümet (aslında devlet) yürü derse yürür, dur derse durur. Yeter ki faydasını göreceğine inansın.
Bugün olan tam da budur. Öyle ya da böyle, ister kamu bankalarının arka kapıdan döviz satışları, isterse ayrıcalıklı birilerinin dövizi ucuza alıp tavandan satmalarının ardından Kur Korumalı Mevduata geçilmiş olsun, dövizin Türk lirası karşısındaki değerinin keskin ölçüde düşürülmesi son tahlilde artısı bir avuç ayrıcalıklı, varlıklı kesime yansımış olsa da iktidarın toplumsal destekçileri dışında, iktidardan kopup, beklemeye çekilen bir kısım seçmende oluşması muhtemel algı “Reisin bir bildiği varmış” şeklinde. Yoksulluğun yarattığı yoksunluk nedeniyle “Günü kurtarma derdinde olanlar toplumu”nda algıyla inşa edilen hakikat ötesi gerçekliğin her zaman azımsanmayacak bir alıcısı mevcuttur. Üstelik uygulamaya konan politika başarılı olursa, en yoksullar ve düzenin en varlıklıları için hakikate dönüş işlevi de görebilir. Bu noktada yöneltilmesi gereken önemli sorular muhalefete: Bu süreçte ne yaptınız? Önümüzdeki süreçte ne yapmayı düşünüyorsunuz? Sizin için olası risklerin farkında mısınız?
MUHALEFETTE VİZYON EKSİKLİĞİ Mİ? AKSİYON YOKLUĞU MU?
Kur korumalı mevduat uygulamasının muhalefet için sürpriz olduğunu, hatta bu taktiğe[2] karşı refleks geliştirme anlamında hazırlıksız yakalandıklarını söylemek yanlış olmaz. Bunun nedeni kanımızca büyük ölçüde ekonomi politikaları önermeleri konusunda iş birliği geliştirme zayıflığı ve dağınıklıkları. Gerçi CHP’nin iktidara geldiğinde atmayı vadettiği ve dövizin zirve yaptığı günlerde açıkladığı yedi maddelik “Biz Nasıl Çözeceğiz” adımları önemli olmakla birlikte, kriz anında toplumun duymak istediği somut, anlık alternatif aksiyon olamamıştır. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, demokratikleşme, hukuk devleti, adalet söylemleri ortak olsa da konu ekonomiye geldiğinde her biri kendi ekonomik önermelerini topluma sunma derdindeler. Bir başka ifadeyle, kameralar karşısında birlik ve beraberlikten bahsedilse de spot ışıklar söndüğünde, birbirlerini nasıl ekarte edecekleri, biri diğerinden nasıl daha çok oy alacağı görüntüsü veriyorlar[3]. Aslında mesele; üzerinde uzlaşılmış her bir doğruyu ortak doğru olarak dillendirip, seçmene anlatmak ve ikna etmek. Bunun için süratle mevcut dağınıklıktan kurtulup, ekonomiye dair çözüm öneri ve önermelerinde de masa etrafında buluşup, ortak söylem, aksiyon geliştirmek zorundalar. Çünkü, karşılarında devletleşmiş parti ve siyaseti var. Ya birlikte kazanacaklar ya birlikte kaybedecekler.
Muhalefet için Türkiye’nin siyasi sorunlarına çözüm arayışı mesaisi ekonomik sorunlara ilişkin ortak alternatif politika önermelerini ikinci plana itmiş de olabilir. Ya da birbirleriyle rekabeti ekonomik alanla sınırlamayı tercih ediyorlar. Hangisi olursa olsun, araştırmalardan çıkan mesaj; “senin ekonomi politikalarını beğeniyorum, seni tercih edeceğim, sen kazanacaksın” şeklinde hiç olmadı. Bu şartlar altında her alanda geçiş sürecinde “ben siyaseti” yerine “biz siyaseti”ne yönelmek bir zorunluluk. Ekonomi politikalarını sistem önerisiyle eş zamanlı sunan “BİZ başaracağız” mesajı ve altını rasyonel, orta ve uzun vadeli alternatif ekonomi politika önermeleriyle doldurmak önemli. Çünkü, yapısal ekonomik sorunların yerinde durduğu Türkiye’de iktidarla muhalefet arasında kıyasıya rekabet asıl şimdi başlıyor.
Karizma, duyguların baskın olduğu siyaset bir noktaya kadar kazandıran olsa da sorunlarla boğuşan bir ülkede gerektiğinde yüksek risk takviyeli rasyonel siyaset ve ekonomik aksiyonların kazanacağına şüphe yok. Üstelik ellerinde bu kadar nitelikli iktisatçı, finansçı kadrolar varken, son yerel seçimlerdeki işbirliğinin getirdiği başarı, muhalefetin yönetimde olduğu yerel yönetimlerin halka dokunan politikaları sürerken. Tabii ki moralleri yüksek tutarak, fakat dün olduğu gibi “nasılsa kazanıyoruz” şeklindeki abartılı özgüvene teslim olmadan.
---
[1] Kur korumalı mevduata yönelik düzenlemenin hangi araçlarla, hangi mekanizmalarla başlangıçta nasıl yönetildiğine ilişkin düşündürücü bir örnek kamu bankalarının düzenleme yapılmadan hemen önce döviz satmalarıdır. Kamunun satım işleminden ancak birkaç gün sonra bilgi sahibi olması sürecin şeffaflıktan ne kadar uzak yönetildiğine ilişkin tipik bir örnektir. Bkz. Uğur Gürses; “Arka kapıdan döviz satışının dönüşü”, t24.com.tr, Alıntı tarihi: 22 Aralık 2021.
[2] Kur korumalı mevduat uygulamasını bir taktik olarak ele alan değerlendirme için bkz. Güldem Atabay’la görüşme, amerikanınsesi.com, Alıntı tarihi: 23 Aralık 2021.
[3] Gürkan Çakıroğlu; “Muhalefet:Yüzük Kardeşliği”, politikyol.com, 21 Aralık 2021.