Kriz gezinin diyetidir

Abone Ol
Gezi Parkı’nı koruyanlar Kuzey Ormanları’nı, Atatürk Hava Limanı’nı koruyamadı, 2013’ten sonra yağma hızlandı. Gezi olduğu gibi kalırken, geriye kalan her şey iktidarın gönlüne göre dizayn edildi. Ama bu bir çelişki değil, çünkü… AKP iktidarının objektif bakış açısıyla değerlendirilmesi yapıldığında ortaya çıkacak netice yaklaşık olarak şu olacak: Nasıl bu kadar kötü olabildiler? AKP her hamlesi bir öncekinden daha kötü olan, kötüyü daha kötüyle telafi eden bir iktidar dönemi olarak anılacak. Türkiye’nin sıradan insanına reva görülen tereddütsüz iktisadi yok oluşun müsebbibi olmak için bile isteye, taammüden hareket edildi. Ülke kötü, daha kötü, en kötü denilen süreçlerden geçiyor. Bütün bunlara karşı “halk neden isyan etmiyor?” diye soranlar var. Halk isyanını çok önce ortaya koydu. 9 yıl önceki Gezi isyanı bugünleri hesap eden, gidişatın kötülüğünü tarif eden halkın ortak iç sesinin yankılanmasıydı. AKP ve Erdoğan’ın hayal ettiği Türkiye’nin imkansız Türkiye olduğunu, olasılıksız olduğunu, Türk insanı çok önceden görmüştü. Ülkenin tam ortasındaki bir parkı yok etme iştahı sembolik olduğu kadar da, somut bir tavrın sonucuydu. Gezi Parkı’nı koruyan Türk insanı Kuzey Ormanlarını, Atatürk Hava Limanını koruyamadı, 2013’ten sonra ülkenin yağması hızlandı. Gezi olduğu gibi kalırken, geriye kalan her şey iktidarın gönlüne göre dizayn edildi. Bu bir çelişki değil tam tersine Gezi’nin ortaya koyduğu duruşun haklılığının göstergesi idi. Gezi başarılı olduğu için Erdoğan iktisattan vazgeçti. Ülkeyi dönüştüremeyeceğini anlamıştı. Gezi’nin tam ortasında halka seslendiği şu cümleyi unutmuyorum : “Benim bankalarda param yok…” Gezi’ye katılan geniş kitleler ağırlıkla beyaz yakalı, sıradan, eğitimli, dünyaya açık bir tabandan geliyordu. Erdoğan’ın diş gıcırdattığı bu kesimin 9 yıl sonra iktisadi krizden en ağır etkilenen kesim olması tesadüf değil. Onların bankadaki 3-5 kuruşu bugün yok oluyorsa, bu Gezi’den kalma hesabın kapatılmasıdır.
Gezi’ye katılan kitleler beyaz yakalı, eğitimli, dünyaya açık bir tabandan geliyordu. Erdoğan’ın diş gıcırdattığı bu kesimin 9 yıl sonra iktisadi krizden en ağır etkilenen kesim olması tesadüf değil.
Ülkeyi sosyal yardıma bağladığı milyonlarca hazır kıta ile yöneten bir iktidar için bu kesimin, yani en fakirin daha fakir olması haber değeri taşımaz. Onların Erdoğan’la bağı en son kesecekleri zaten bellidir. Ama Nebati’nin açık yüreklilikle “umurumda değil” dediği dar gelirliler, aslında Gezi’nin de mimarı olan orta sınıftır. Bu kesimi iktisaden çökerten süreç 2021 son çeyreğinde hızlansa da aslında Gezi’den sonra başlayan inişin en son aşamasındayız. Türkiye’yi Gezi değil 15 Temmuz bile enflasyon batığına sokmadı da, nasıl oldu da bu olaylardan 9-6 sene sonra Türkiye acınacak bir iktisadi sefalete yelken açtı? Bu basit sorunun cevabı temellerin çökmesinde yatıyor. Temel çöktüğünde binanın yıkılması an meselesidir. Bugün daha önce de denenen Suriye operasyonundan medet umulması, 1950’lerden bu yana en klasik milliyetçilik nesnesi olan Yunanistan’ın devreye sokulması iktidarın ne denli çaresiz kaldığını gösteriyor. Aynı ırmağın suları geri dönüşüme alınmış tekrar tekrar altına girip arınmaya yıkanmaya çalışıyor. Hikaye ve çözüm üretemeyen iktidar bloku için tek çare bu kalıyor. Halk isyan etmiyor. Çünkü zaten etti. Söyleyeceği her şeyi söyledi. Gezi adam olan için sivrisinekli saz sanatçılarının gösterisi idi. Bugün davul zurna ile şahit olduğumuz krizin habercisi ve önleyicisi olma çabası idi. Gezi Erdoğan’ın yapmak istediklerini yapamayacağını bunun imkansızlığını gösterdi. Geziden sonraki 9 yıl da bu durumun laboratuvar deneyi oldu. Erdoğan 2015 Haziran da seçim kaybetti. Bunu düzeltmek için Bahçeli ile belki de en şedit muhalifi ile kol kola girdi. Bu da yetmedi bütün bir coğrafya baskı ve ağır bir ateşten geçmek zorunda kaldı. 2018 referandumu mühürsüz oylarla anılıyor. Bu akıl tutulmasını Üsküdar’a geçen atlı ifadesiyle normalleştirdi. 2018 başkanlık seçimleri Erdoğan’ın ülke ekonomisinin temelini sarsan iktisat modelinin sözde büyüten gerçekte ise faizi ve kuru geri gelmeyecek şekilde bozan gölgesinde yapıldı. Erdoğan kazandığını ilan ettiği seçimden sadece 9 ay sonra ise İstanbul’u kaybetti. Bu kronoloji bize şunu söylüyor. Erdoğan Gezi’den bu yana ülkeyi Erdoğancı ideallere göre yönetemeyeceğini bile bile bunu denedi. Neden kötü daha kötü oluyor sorusunun yanıtı budur. Türkiye halkının zamanda her geri gidişte refahının daha iyi olduğunu anımsamasının ardındaki basit gerçek tam da budur.