Kripto öldü mü? FTX’in çöküşünün ardından konuşulması gerekenler

Abone Ol
Sistemin şu anda yoluna hibrit bir modelle devam ediyor olmasını sürecin doğal bir parçası olarak görüyorum ve bence bu durum gelecekteki potansiyellerinin sınırlandırıldığı anlamına gelmiyor. Kriptonun JP Morgan’ı olarak adlandırılan FTX kripto para borsasının bilançosundaki 8 milyar $ açıkla birlikte çöküşü, hali hazırda negatif görünümde seyreden piyasalarda büyük bir tedirginlik dalgası daha yarattı. Olumsuz örnekler üzerinden yapılacak hızlı ve yüzeysel bir okumanın kriptonun ölümünün ilanı ile sonuçlanması pek de şaşırtıcı olmuyor. Ancak geri dönüşü olmayan bir kırılmanın sonrasında yeniden inşa edilmekte olan bir sistemin içinde olduğumuzun idraki, bizi bu yüzeysel okumalardan uzaklaştırarak daha gerçekçi gelecek tahminlerine yönlendirir. Özetle bu bir ölüm değil, yeni doğmakta olan ve hızla form değiştiren bir dünyanın doğum sancılarıdır. Pandemi sonrası dönemde yüksek enflasyon, faiz artışları, ekonomik daralma ve sıkılaşan para politikalarıyla birlikte kuvvetli bir küresel resesyon beklentisi ile karşı karşıyayız. ABD’de 2022 yılı içinde son 40 yılın en yüksek seviyelerine ulaşan enflasyon oranı, Eylül ayında %8.2 olarak gerçekleşti. Amerikan Merkez Bankası’nın Mart ayından bu yana başlattığı sıkı önlemler devam ederken, Bitcoin bu süreçte yaklaşık olarak %50 oranında değer kaybetti. Yatırımcılar da sürpriz olmayan bir şekilde riskten kaçınma davranışı göstererek piyasanın negatif seyrine katkıda bulundular. FED'in politika faizi, 2008'den bu yana görülen en yüksek seviyeye ulaşmış durumda ve yılın başındaki tahminlerin oldukça üzerinde. Uzmanlar durgunluk periyodunun uzamaması için FED’in 2023 yılı itibariyle faiz oranlarını düşürmek zorunda kalabileceği yönünde yorumlarını iletirken, FED cephesinden 2024 yılına kadar faiz düşüşü öngörmedikleri bilgisi geliyor. Eylül 2022 verilerine göre Avrupa Birliği'nde yıllık enflasyon %9.9'a yükselmiş durumda. Avrupa aynı zamanda enerji krizi ve siyasi belirsizlik dalgasıyla uğraşırken, yıl sonu ve gelecek yıl için bu risklerin doğuracağı bir resesyon ihtimali de giderek yükseliyor. Kripto paraların 13 yıllık ömrü boyunca tam ölçekli bir resesyon yaşanmamış olsa da zayıf ekonomik performans dönemlerine bakarak bir projeksiyon yapmak mümkün olabilir. 2015’te gerçekleşen ekonomik durgunluk dönemi esnasında hisse senedi piyasalarına benzer şekilde kripto paralar da ağır bir darbe aldı. Kripto piyasa değeri, 2015'in ortalarında dibe vurarak, 2014 yılının başına kıyasla %70 oranında düşüş yaşadı. 2018 yılında yaşanan ekonomik durgunluk ise S&P 500’de %6’lık rekor bir kayba neden olurken, kripto piyasa değeri %85’lik dev bir düşüşle, o zamanın piyasa değeri üzerinden 107 milyar dolara kadar geriledi. Elbette bu süreçte, özellikle ABD’de kripto para yasaklarına ilişkin çekincelerin artması da büyük bir rol oynadı. Düşüşe neden olan değişkenlerin kolektif etkisiyle Bitcoin 19.000 dolar seviyesinden 3.000 dolara kadar gerileyerek tarihindeki ilk büyük düşüşünü yaşadı. Bu tablodan açıkça anlaşılacağı üzere resesyon dönemlerinde yatırımcının güvensizlik algısının yüksek olduğu piyasalar sert darbeler alıyor. Geçtiğimiz yıl içinde, başta stabil kripto paraların çıpasını kaybetmesiyle ortaya çıkan türbülanslar ve bu düşüşlerin süratle yükselttiği kripto korku endeksi olmak üzere farklı nedenlerle kripto piyasaları rekor düşüşler yaşadı. Resesyon beklentilerinin üst düzeye çıktığı bu zorlu döneme bu vaziyette yakalanan piyasalar için pozitif bir öngörü yapmak pek olası değil.
Piyasanın mevcut güvensizlik ikliminden çıkabilmesi ve hem bireysel hem de kurumsal yatırımcı için yeniden güçlü bir alternatif konumuna gelebilmesi için tek bir yol var: regülasyonların bir an önce devreye alınması.
Ekonomik koşulların zorlaştığı dönemlerde yatırımcılar bahislerini düşürme ve harcamalarını kısma eğilimine girerler. Bu da örneğin geleneksel menkul değer piyasalarında, yalnızca kötü performans gösterme eğiliminde olan varlıkların değil, yüksek risk ve volatiliteye sahip (ya da bu şekilde algılanan) varlıkların da elden çıkarılması anlamına gelir. Yatırımcının parasını piyasadan çekmesinin dışında, durgunluk dönemlerinde kripto piyasalarını bekleyen farklı tehditler söz konusudur. Piyasada dolaşımda olan paranın azalması, sektörün genel üretkenliğini de düşürebilir. Zira dolaşımda olan coin miktarı arttığında, bu coinlerin fiyatlarındaki düşüş kadar, bu nispeten yeni yatırım araçlarına dair geliştirilen değer algısı da topyekûn bir düşüş yaşayabilir. Küresel çaplı negatif iklim, yatırımcıları en makul alternatifin bu süreci HODL ile atlatmak değil, çıkış yapmak olduğu düşüncesine yönlendiriyor. ABD doları endeksi diğer küresel para birimlerine karşı güçlü bir ralli yaparak son 20 yılın en yüksek seviyesine ulaştı. Bu da bize yatırımcıların hisse senedi piyasaları başta olmak üzere risk içeren alternatiflerden çıkarak nakit pozisyona döndüklerini gösteriyor. Ancak bir taraftan, risklerini azaltmak ve tahmin edilenden daha uzun süren kripto kışı nedeniyle nakit pozisyonu güvence altına almak isteyenler varken, diğer yandan da merkeziyetsiz piyasalarda, el konulamayan veya enflasyondan korunma sağlayan varlıklara yönelmeyi tercih eden yatırımcılar da var. Bu noktada durgunluk dönemlerini takip eden süreci de gözden kaçırmamak gerekiyor. 2015 ve daha önemlisi 2018 yıllarında yaşanan durgunluğu takiben kripto piyasaları çok önemli iki boğa yılı yaşadı: 2017 ve 2021 yılları, kripto yatırımcılarını ihya eden yıllar olarak akıllarımızda. Resesyon dönemlerinde piyasalara dipten yatırım yapan yatırımcılar, 2017 ve 2021 boğa dönemlerinde büyük kazançlar elde ettiler. Ancak bu kıyaslama üzerinden doğrudan bir sonuç çıkarmak da hatalı olur; zira o günün dünyası ile bugünkü koşullar arasında, başta FTX’in çöküşü gibi güveni derinden sarsan gelişmeler, kripto yasakları, vergilendirme ve diğer regülasyonlar olmak üzere pek çok makro faktör değişmiş durumda. Benim görüşüm, makroekonomik koşullar iyileştiğinde diğer piyasalar gibi kripto para piyasalarının da yükselişe geçerek yatırımcısına kazanç sağlayacağı yönünde. Ancak piyasanın mevcut güvensizlik ikliminden çıkabilmesi ve hem bireysel hem de kurumsal yatırımcı için yeniden güçlü bir alternatif konumuna gelebilmesi için tek bir yol var: regülasyonların bir an önce devreye alınması. Regülasyonlar, kripto mantığı ile merkeziyetsizlik ve anonimlik noktalarında taban tabana zıt olan pek çok uygulamayı kaçınılmaz olarak beraberinde getiriyor. Ancak ben bunu doğal bir evrim süreci olarak yorumluyorum. Ne kadar kuvvetli bir alternatif oluşturabileceğini kanıtlayan ve geleneksel finansla ilgili kabulleri temelinden sarsan bu sistem, tahmin ve tahayyüllerimizin ötesinde bir olanaklar dünyasının kapılarını araladı. Şu anda yoluna hibrit bir modelle devam ediyor olmasını sürecin doğal bir parçası olarak görüyorum ve bence bu durum gelecekteki potansiyellerinin sınırlandırıldığı anlamına da gelmiyor.