Kremlinin son kararları, savaşı uzun bir süre daha izlemek zorunda kalabileceğimizi gösteriyor. Bu yalnızca atılacak yeni adımların önünü açan bir gelişme değil, Rusyanın 2024 Devlet Başkanlığı Seçimlerini etkileyebilecek nitelikte.  Pandora’nın kutusu açılmaya devam ediyor ve dönülmez akşamın ufkundayız vakit “biraz” geç. Son birkaç haftadır yaşananlar, hamle sırasının Rusya’da olduğunu gösteriyordu ve ardı ardına yeni kararlar alındı. Bunlardan ilki, kısmi seferberliğin uygulanışını mümkün hale getirecek Rus Ceza Kanunundaki değişiklikler oldu. Seferberlik ve sıkıyönetim kavramları, ceza kanununda yer buldu, olası bir ilanda göreve çağrılanların firarı, göreve gelmeyi reddetmeleri, görev esnasında gönüllü teslim olmaları gibi durumlar yeni cezai yaptırımlarla belirlendi. Hemen ardından, Ukrayna’nın dört bölgesinde acil referandum kararları alındı, Putin’in bir gün ertelenen konuşması sonrasında kısmi seferberlik kararı çıktı, Şoygu kameralar karşısına geçerek 300.000 yedek askerin göreve çağrılacağını bildirdi ve dünya kamuoyu yeni bir olası nükleer savaş ihtimaline uyandı. “Devlet aklı” ifadesi, tek başına her şeyden bağımsız, rasyonel, duygulardan arınmış, öngörüsü yüksek bir kavram, kişilerden ayrı bir organizma olarak ele alındığı sürece, bize istediğimiz cevapları vermeyecektir. Rusya’nın Sovyetler Birliği’nden miras aldığı, 90’lı yılların çöküşünde önemini tekrar kavradığı bürokratik yapısı, gittikçe kişiselleşmeye ve bu anlamda dönüşmeye devam ediyor çünkü Kremlin’in ağır topları, ister istemez emeklilikleri öncesi son baharlarını yaşıyor, mevcut pozisyonlarında son danslarını yapıyor; Ustinov’u ve Brejnev’i hatırlayan bu Kremlin nesli, aynı görüntünün bir parçası olmak ister mi ve/veya birileri buna izin verir mi, pek zannetmiyorum. Ayrıca, sözü edilen devlet aklı, konu Ukrayna olduğunda sanıldığından daha duygusal ve iyimser davranıyor; 2004’ten bugüne bu argümanı iddia edip üzerine konuşabiliriz. İşler, Kremlinin istediği gibi olmadığı taktirde neler olabilir sorusunun cevabını tam olarak veremiyoruz. Putinin, Şoygunun, Medvedevin ve hatta Lavrovun nükleer silah demeçleri, bir blöfün varlığından veya yokluğundan öte, Rusyanın artık bunu da bir araç olarak söylemlerine dahil edebildiği sonucunu yaratıyor. Rusya’nın Şubat ayında adına “özel operasyon” dediği saldırı, yaşanan geri çekilmeler, istihbarat başarısızlığı, gelen yardımların (silah, yabancı asker, danışman vb.) boyutu, tartışmaya açık bir şekilde karşımızda duruyor. Rusya, Ukrayna’da bugün dört referandum düzenleyebilecek noktaya ulaştı, bu görünüş kendi açısından bir başarı olarak da yazılabilir ancak belirsiz hedeflere sandığından çok daha büyük bir bedel ödemek durumunda kalıyor ve arkasında mutlaka bir belirsizliği yaratıyor. Rusya, referandum düzenlediği bölgelerde (oblast) mutlak kontrole sahip değil. Hatta, Zaporijya’da oblasta adını veren Zaporijya’yı şu an için kontrol etmiyor. Bu yüzden Nisan ve Mayıs aylarında bölgedeki mevcut Rus yönetimleri, idari haritanın tamamlanmasının ardından referandum yapılabileceği yönünde açıklamalarda bulunuyordu. Referandum, mevcut kontrol edilen bölgelerde geçerli olsa bile Rusya mecburen idari haritaları tamamlamak isteyecektir. Çatışmanın artan boyutu, bu sebeple kaçınılmaz gözüküyor. Belirsizliğin diğer tarafı, kısmi seferberliğin, yıllar sonra Rus halkına doğrudan kendi hayatlarına dair bir rıza inşa etme sorusu yöneltmesi. Dahası, bir kere verilebilen kısmi seferberlik kararı sonrasında, bu kararın verilmiş olmasından kaynaklı eşik aşıldı, geri dönüşü gittikçe zorlaşan, yetmediği durumda sayısı artacak, seyahat kısıtlamalarını gündeme getirebilecek, yalnızca göreve çağrılanları değil, doğrudan bütün bir toplumu etkisi altına alacak bir zincirin mümkün hale gelmesinden söz edebiliriz. İşler, Kremlin’in istediği gibi olmadığı taktirde neler olabilir sorusunun cevabını tam olarak veremiyoruz. Putin’in, Şoygu’nun, Medvedev’in ve hatta Lavrov’un nükleer silah demeçleri, bir blöfün varlığından veya yokluğundan öte, Rusya’nın artık bunu da bir araç olarak söylemlerine dahil edebildiği sonucunu yaratıyor. Nükleer silah, ismi anılmaması gereken, bir nevi yasaklı bir söz, sinkaflı bir küfür iken, şimdi kolayca dillerden dökülüyor. 23-27 Eylül’de yapılacak referandumlardan sonra, büyük ihtimalle bu bölgeler Rusya tarafından Rusya’nın toprağı sayılacak; bu gelişme, Rusya’nın nükleer doktriniyle elbette doğrudan bağlantılı. Aslında şu an statüsü belirsiz bölgelere doktrini de ilgilendiren yeni bir statü sağlanacak. Ayrıca gelişmeler Rusya’nın olası ateşkes ve barış görüşmelerinin masasına vurduğu bir tekmeyi de andırıyor. Son iki gündür, Rusya’da protestolar ve destek mitingleri düzenleniyor. İki tarafın ortak bir noktasını tespit etmemiz gerekse, az önce bahsettiğim belirsizlik ve bundan kaynaklı duyulan endişeyi temel alabiliriz. Kremlin’in açıklamalarında yer alan “her şey plana göre gidiyor”, insanları şimdilik ve sürekli ikna edebilecek boyutta değil. Kremlin’in Şubat’ta kendince açıkladığı planlara ne kadar bağlı kalındığını da sorgulamak gerekecek. Türkiye’nin aracı olduğu yeni bir esir takasında Rusya, Azov Taburundan önemli isimleri serbest bıraktı. Karşılığında hem daha az insan hem de Medvedçuk’u aldı. Medvedçuk, 2022 öncesinde özellikle Ukrayna’nın Doğu tarafında etkili olmuş siyasi bir isim, Zelenskiy’in 2019’da iktidara gelmesinde pay sahibi. Bu hamle yalnızca Medvedçuk’un Putin ile yakın ilişkileri olmasına bağlanabilir mi zannetmiyorum. Rusya, Medvedçuk’u aylar önce farklı bir esir takasında da alabilirdi, bu durumun referandumlarla ve sonrasıyla ilgili olma ihtimali var. Geçtiğimiz günlerde, Karpatlar’a ilk kar düştü. Yakında şehirlere, köylere ve cephenin ortasına da düşecek. Kremlin’in son kararları, savaşı uzun bir süre daha izlemek zorunda kalabileceğimizi gösteriyor. Bu yalnızca atılacak yeni adımların önünü açan bir gelişme değil, Rusya’nın 2024 Devlet Başkanlığı Seçimlerini etkileyebilecek, 2024 sonrası Rusya’nın değişimine dair tartışmaların artacağı bir duruma işaret ediyor. Burası, sandığımızdan daha enteresan olabilir.