Kredi musluklarının açılması "baskın seçim" getirmez!
https://twitter.com/mmkubilay/status/977467747805401088?s=20
https://twitter.com/mmkubilay/status/980762347362029568
4 ay önce Şahap Kavcıoğlu TCMB’ye atandığındaki beklentisi; enflasyonun düşmesi ve eksi reel faiz verilmesiyle 800 baz puanlık kademeli faiz indirimiydi. İşin aslıysa enflasyondaki iyimser gelişmelerle; yurt içi ve dışında beklenmedik bir şok yaşanmaması halinde 300 baz puana kadar indirim alanı olduğuydu ve yılın 2. çeyreğinde başlayabilirdi. Atanmasının ardından yaşanan sarsıntı ile küresel enflasyon gelişmelerinin etkisiyle faiz indirim alanı gittikçe daraldı ve zamanlaması ötelendi; son dönemdeki gelişmelerle yılın son çeyreğindeki 100 baz puanlık sembolik bir indirim haline geldi. Bunun ötesine geçilirse veya erken bir indirim gelirse hızlı bir şekilde kur atağı yaşanma ihtimali var. Bir de kantarın topuzu iyice kaçırılır ve dış ekonomik gelişmeler de olumsuz seyrederse, Türkiye’nin 1990’lı yıllarda dahi içine girmediği bir dış ödemeler dengesiz krizi ve onun doğal sonucu olan sermaye kontrolü dahi mümkün hale gelebilir. Bu kısım ise oldukça düşük olasılıklı ancak asla olmaz denebilecek bir senaryo değil, nihayetinde son karar merci Cumhurbaşkanı Erdoğan.
KİMİN KREDİYE İHTİYACI VAR?
Düşük faiz ortamı yokken kredi genişlemesi ile ekonomiyi canlandırmak zor. Kredi talep edenler çok daha yüksek enflasyon veya kur seviyesi bekliyorlarsa buradan borçlanarak spekülasyon yapabilirler. Fakat bunun yaşandığı 2020 yılı yaz aylarında dolar kuru 6,85 ve borçlanma maliyeti %10 idi; bugünse dolar kuru 8,65 ve borçlanma maliyeti %20. Yani geçtiğimiz yazın kolay para kazanma yolu bu yıl zorlu.
Bu nedenle krediye asıl talep, mevcut kredi borcunu döndürmekte zorlananlardan gelecektir. Bu durumun önemini Mart 2018’de başlayan iktisadi buhranın başlangıç düdüğünü Yıldız Holding ve Doğuş Holding’in borç yapılandırma talepleri olduğunu hatırlatarak vurgulayalım. Özel bankaların kredileri döndürmekteki iştahsızlığı sürüyor, haliyle iş kamu bankalarına kalıyor. Halkbank’ın ABD’deki davadan ötürü sermayelendirilmesi zor; Kalkınma Bankası’nın bu amaçla kullanımı konuşuldu ancak beklendiği kadar gerçekleşmedi. Kamu mülkiyetindeki 3 katılım bankasının ise gücü yetmiyor. Vakıfbank ve özellikle Ziraat Bankası yine ön plana çıkacak. BDDK’nın son dönemde aldığı bazı ihtiyati önlemler de kredi talebinde önceliğin tüketicilere verilmesinin önüne geçiyor, hatta buna TCMB karar metninde bile atıf yapılarak cari açıktan korkmayın denmiş. Özetle, 2020’dekini andıracak bir kredi genişlemesi için imkân yok, yapılanlar pandemi nedeniyle ağır hasarlı şirketlerin ayakta tutulabilmesi için.
Dolayısıyla iktidarın hedefinde bir baskın seçim yok. Kredilerle bu yolu denese bile yaşanacak kur atağı ile güçleşen %50 oya ulaşma hedefi imkânsız hale gelir. Bunu biliyorlar ve bu nedenle TCMB’nin her toplantıda pas geçmesine ses çıkaramıyorlar.
AKP bir yolunu bulsa genel seçimleri 2024’teki yerel seçimlere kadar ötelemek ister. Bu süre zarfında devlet ve medyadaki etkisini mutlak kılarak seçimleri Belarus düzeyinde demokrasiye indirgemek ister. Fakat son dönemde çiğnenmesi sıklaşan hukuka rağmen bunu başarmak zor. Diğer taraftan erken seçim için 360 milletvekili gerekiyor MHP desteğini çekse bile buna yetecek sayı yok ve Erdoğan’ın takdiriyle seçime gidilirse kendisi aday olamıyor.
Bununla birlikte ekonomideki iç ve dış gelişmelerin seçimsiz 2 yıllık süreye imkân tanıması pek mümkün değil. Önümüzdeki aylarda pandemi geride kaldıkça iktisadi yıkımın etkisi daha çok idrak edilecek. ABD başta olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki yüksek enflasyonun geçici olmadığının en azından kısmen anlaşılmasıyla parasal genişleme sürecinin bitim düdüğü çalacak. İç politikada yumuşama denemesinin olmadığını ve dış politikada deneneninse ABD nezdinde karşılık bulmadığını belirtelim. Bu nedenle daha sakin bir dış politikaya geçilerek yeni şoklardan kaçınmakla yetiniliyor.
DÜZELME OLMADI OLMAYACAK DA
2021 yılı kış aylarının ekonomik olarak epey soğuk geçeceğini, bahar aylarına ulaştığımızda süreklilik arz eden işsizlik ve bir türlü düşürülemeyen enflasyonla iktidarın yeniden seçilme sınırının çok uzağında kaldığını göreceğiz. Buna karşılık eş zamanlı iç politikadaki sertleşme sürpriz olmayacak. Ancak Erdoğan ve AKP’nin ülkeyi veya en azından ekonomiyi yönetemeyeceğine dair toplumda kanaat oluşacak. ‘Berat Albayrak gitti, pandemi bitti ama işler düzelmedi’ şeklinde bir ifadeyle, toplum kabahati AKP ve Erdoğan’da bulacak.
Peki, buna rağmen muhalefet çevrelerinde, Erdoğan’ın yapacağı bir hamleyle yeniden öne geçebileceğine dair neden şüphe var? Çünkü muhalefet kendine güvenmiyor. Ülkenin ana sorunlarına karşı bir çıkış stratejisi oluşturduğuna kendisini ikna edemiyor. Esasında top muhalefetin eline geçti, fakat muhalefet kendinden şüphe eder vaziyette. Bu şüphe nasıl kaldırılır? Özellikle dış politika ve ekonomide ayakları yere basan bir program, bunu topluma anlatabilecek iletişimci bir ekip ve toplumu ikna edebilecek yüksek teknik yeterlilikte isimlerle.