İyisiyle kötüsüyle bir demokratik tecrübe edindiğimiz son 75 yılda, tartışmaları olsa bile, serbest seçim yapabilmeyi ve daha önemlisi seçim sonuçlarını kabullenmeyi becerebilmiş bir toplum yaratılmışken, geldiğimiz noktada 14 Mayıs seçimlerinin bir ihtimalle yaşanan son demokratik seçim olacağına inanan insan sayısı hiç de az değil.Bunu önleyebilmenin tek demokratik yolu önümüzdeki bu seçimler olarak görünüyor. Burada İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun “14 Mayıs bir siyasi darbe girişimidir” söylemi öne çıkıyor. Başka biri söylese “ertesi sabah ters kelepçe” gerektirecek bu sözler, “milli irade”, “serbest seçimde halkın iradesi yansıdı” ya da “oylarımızla halkın iradesini gösterdik” laflarını dilinden düşürmeyenlerin ağızlarında bir başka anlamda kullanılıyor. Milli iradeden ne anladıklarını, OHAL döneminde kayyum atanan yerel yönetimlerden hatırlıyoruz. İyisiyle kötüsüyle bir demokratik tecrübe edindiğimiz son 75 yılda, tartışmaları olsa bile, serbest seçim yapabilmeyi ve daha önemlisi seçim sonuçlarını kabullenmeyi becerebilmiş bir toplum yaratılmışken, geldiğimiz noktada 14 Mayıs seçimlerinin bir ihtimalle yaşanan son demokratik seçim olacağına inanan insan sayısı hiç de az değil. Darbelerden bile sonra seçim yapıp, seçim sonuçları darbecilerin tam istemediği hâlde olsa bile kabullendikleri dönemlerden ne günlere geldik, bir arpa boyu yol alabildiğimizi zannediyorken… KHK’lıların, liyakatine güvenerek çalışanların, sırf siyasi bir torpili olmadığı için çalışma hayatında terfi alamayan memurların, siyasi parti aidiyeti olmadığı için ihale alamayan müteahhitlerin, ekoloji hassasiyetiyle ormanı kesip doğayı talan etmeye kıyamayan üretenlerin, Kürtlerin, Alevilerin, Çerkeslerin, Romanların, Ermenilerin, Süryanilerin, Yahudilerin, Hristiyanların, diğer her türlü azınlığın, LGBTİ’nin, belli bir okulun görüşünün devletçe dayatılmasından hoşlanmayan Sünnilerin, deistlerin, ateistlerin, aklı başında, yaşadığı yere sahip çıkabilen kentlilerin ve köylülerin, emeğinin karşılığını alabilmek isteyen işçilerin ve sürdürülebilir sermayeden yana olan iş sahibinin, üniversite öğrencisinin, haysiyetli akademisyenlerin, hukuktan ve adaletten yana olanların, sürekli dayak yemek istemeyen sağlık çalışanlarının, kısacası Türkiye’nin seçimi bu. Güvenmek zorundayız. Hani boğaz köprüsü otoyolunda “köprüden önceki son çıkış” yazar ya, onun gibi. O çıkış kaçarsa başka bir kıtada alırsın soluğu. O yakada seni ne bekliyor, bilemezsin. Rusya’da, Azerbaycan’da, Suriye’de İran’da açarsın gözünü, nereye geldim ben dersin. O son çıkışı kaçırmamak lazım!
Köprüden önceki son çıkış
Hani boğaz köprüsü otoyolunda “köprüden önceki son çıkış” yazar ya, onun gibi. O çıkış kaçarsa başka bir kıtada alırsın soluğu. O yakada seni ne bekliyor, bilemezsin. Rusya’da, Azerbaycan’da, Suriye’de İran’da açarsın gözünü, nereye geldim ben dersin. O son çıkışı kaçırmamak lazım!
14 Mayıs seçimlerine 10 günden az zaman kaldı. İktidarıyla muhalefetiyle, daha önceden görülmemiş düzeyde gerilimli, ancak bu gerilimin sokağa heyecan olarak yansımadığı bir seçime gidiyoruz. Eskiden olsa, her yer tüm partilerin bayrak ve flamalarıyla kaplanır, ortalık seçim broşüründen geçilmezdi. Bu seçimde bunların hiçbirini görmüyoruz.
Elbette üç büyük şehirde, özellikle İstanbul ve Ankara’da belediyelerin el değiştirmesinden kaynaklı, “billboard”larda artık tek bir kişinin propagandasının yapılmasının önüne geçilmiş görünüyor, görece bir denge var. Buna karşılık medyada benzer bir denge durumuyla karşılaşmıyoruz. Örneğin devlet kanalı olan ve “kamu yayıncılığı” gerçekleştirdiğini iddia eden TRT, son bir ayda 32 saat Erdoğan, 25 saat Bahçeli yayınına karşılık sadece 32 dakika Kılıçdaroğlu yayını yapmış. Havuz medyasında da durum farklı değil. Yorum programlarında Kılıçdaroğlu’nun mezhepsel kimliğine örtülü hakaretlere hiç değinmiyorum.
AKP’nin Cumhurbaşkanlığı ve meclis çoğunluğunu bir kez daha elde ettiği bir tabloda, bundan sonraki aşamanın “parti devleti”nin ötesine geçilerek gerçek bir alternatif oluşturabilecek tüm siyasi partilerin kapatılması ve fiili bir tek parti devleti oluşturulması olacağını görmek için büyük bir siyaset bilimi hocası olmaya gerek yok. Rusya’da, Azerbaycan’da, Suriye’de nasıl oluyorsa Türkiye’de de öyle olacak.