Ozinian sizi ansızın bir cağ kebabı yemeye davet ediyor. Türkiye’nin en milliyetçi şehirlerinden biri olan Erzurum’un milli yemeği olan cağ kebabının etimolojisinde bu toprakların çokkültürlü günlerinin izini sürüyor.Alin Ozinian bunlarla yetinmiyor ve sürekli bir adım daha ileri gidip bizi büyük sofralara davet ediyor. O sofralarda yok yok. O sofralarda bu toprakların bütün yemeklerine yer var. Alin Ozinian, konuyu bir biçimde yemeğe getirip ağzımızın suyunu akıtırcasına anlatmaya başlıyor. Bilen bilir, benim bilgimse pratikle değil teoriyle sınırlı, Ozinian’ın mutfağı hayli iştah kabartıcıdır. Mesela, bizde ince olan yaprak sarmanın Ermeni usulünde tombulca sarıldığını ben ondan öğrendim. Kökler ve Kanatlar’ın en kötü yanı, insanı ha deyince bulamayacağı yemek tarifleriyle acıktırması. Yemek, sadece yemek değildir Alin Ozinian denemelerinde. Onun sofraya getirmeye çalıştığı bu toprakların unutturulan yemekleridir, yok sayılanlarıdır ve tabii şimdilerde onca hasar almış kent kültürüdür. Oysa, o yemekler kadim kültürümüzün de ayrılmaz bir parçasıdır. İşte Ozinian sizi ansızın bir cağ kebabı yemeye davet ediyor. Türkiye’nin en milliyetçi şehirlerinden biri olan Erzurum’un milli yemeği olan cağ kebabının etimolojisinde bu toprakların çokkültürlü günlerinin izini sürüyor. Ben gene de son sözü Herkül Millas’a bırakayım. Herkül Millas’ın tavsiye ettiği, okura okuduğuna asla pişman olmayacağını söylediği bir kitap hakkında ben ne yazsam eksik kalır çünkü.
Kökler ve Kanatlar
Alin Ozinian’ı pek çok kişiden ayıran özelliği, Ermeniliği anlatırken Ermenicilik yapmaması. Milliyetçiliğin hamasetine prim vermiyor, kısırlaştıran dünyasında gezinmiyor, öteki yaratmıyor, kimseyi suçlamıyor. Ama unutturulan isimleri size hatırlatmaktan da vazgeçmiyor asla.
Size bir şey itiraf edeyim mi, sanırım ben Herkül Millas’ın yazdığı her şeyi okumuşumdur.
Sadece bir kez, bundan en az on sene önce, Gezi Pastanesinde görüşebilmiştik ama Herkül Millas’ın benim hayatımdaki yeri, onun tahmin edebileceğinin çok üstündedir.
Onun referansı, önsöz yazması, yazarı kim olursa olsun o kitaba büyük bir prestij katar.
Herkül Millas, Kökler ve Kanatlar’ın önsözünde şöyle yazıyor: “Sonunda öyle kapsamlı ki bu metin ve özellikle yaşananlarla yüzleşmeye açık okurlar için satır aralar öylesine zengin ki, kitabı bir tek kategoriye yerleştirmek kolay değil. İnsanlarla ilgili her şey var hemen hemen.”
Hiç şüphesiz, bu sözleri Herkül Millas’tan işitmek, Tolstoy’u bile büyük sevinçlerle başbaşa bırakırdı.
Aslına bakarsanız, Alin Ozinian’ın denemeleri için Herkül Millas’ın referansına ihtiyacım yoktu, ben Ozinian’ın denemelerinin bazılarını çeşitli mecralarda okumuştum, şimdi bütünlüklü bir kitapta yeniden okuyacak olmaktan ötürü de mutluydum.
Ama Herkül Millas’ın yazısıyla kitaba girmek, okuyucu için hem güzel bir sürpriz hem de ne kadar ciddi bir eserle karşı karşıya olduğunu hatırlatan bir ikaz.
Tam da mevsimidir iyi deneme okumanın.
Ayva çıkar, nar çıkar, sonbahar yaprakları örter Yoğurtçu’nun yürüyüş parkurunu ve Koço’da titreyerek oturursun saat ilerlediğinde.
Alin Ozinian, denemelerinde, uçarı bir maymun gibi daldan dala atlatıyor okuyucusunu, kâh siyasetin en çetrefil meselelerine gidiyor, kâh tarihin tozlu sayfalarında kalmış bazı olayları gün yüzüne çıkarıyor, kâh birbirinden lezzetli olduğu okurken anlaşılan yemek tarifleri verirken alıyor soluğu.
Hiç bilmediğim Ermeni tarihine dair bilgiler veriyor, adını sanını duymadığım bazı Ermeni sanatçılarını anlatıyor ama en önemlisi, bence Alin Ozinian’ı pek çok kişiden ayıran özelliği, Ermeniliği anlatırken Ermenicilik yapmaması.
Milliyetçiliğin hamasetine prim vermiyor, kısırlaştıran dünyasında gezinmiyor, öteki yaratmıyor, kimseyi suçlamıyor.
Ama unutturulan isimleri size hatırlatmaktan da vazgeçmiyor asla.
Böylece, bu toprakların bir zamanlar ne kadar çokkültürlü olduğunu ve neleri yitirdiğimizi bir kez daha düşünmeye mecbur bırakıyor.
Gasparyan’ın duduğundan bahsetmeye başladığında sizi bilmem ama benim aklıma 19 Ocak anmaları geliyor, ben duduk sesini senelerdir başka hiçbir yerde duymadım, sadece bu bile bizim ne çok şey kaybettiğimizi gösteren bir örnek.