Kodları silinmiş nesil

Abone Ol
Gün ışığını bile görmeyen çocuklar yetiştiriyoruz. Günde 11 saatlik eğitimin ardından çocukları kitap okumadıkları için eleştirebiliyoruz. Tüm bu sistemin adını “mecburiyet” koyuyoruz. Sonra ne istediklerini sormadığımız çocuklarımızın “bağımsız” bireyler olmasını bekliyoruz. EĞİTİM NEDİR? Sokrates’e göre; kişiye bilgi vermek değil, kişideki potansiyeli açığa çıkarmaktır. Kişiye analiz-sentez becerisi kazandırıp yaratıcılığına katkı sağlamaktır. Aristoteles’e göre; eğitim insana, çalışabilmek, zorunlu ve topluma faydalı, kendi iç değerinde bulunan şeyleri yapabilmek için imkân yaratmaktır. J.J. Rousseau’ya göre; eğitimde çocuğun doğası merkeze alınmalı ve çocuk doğasına uygun bir şekilde eğitilmelidir. Her insan doğuştan iyidir eğitim bu iyiliği ilerletmeyi amaçlamalıdır. 21.yüzyıl eğitimi; eğitim 4.0, dijital, teknoloji, ortaya karışık, azar azar ama birleşince bolca, toplum yok birey var… Yani karman çorman. Öğrendiğim en modern eğitim kuşkusuz ki 2600 yıl öncesine ait. Öğrencilere düşünme becerisi kazandıran, kişideki potansiyeli gerçekleştiren eğitim anlayışına… Kişideki benlik duygusu keşfedilip artmaya başladıkça eğitim toplumsal yarardan çok kişisel egoya dönüşmeye başladı. GERÇEKTEN ÇOCUKLARIMIZ EĞİTİLSİN Mİ İSTİYORUZ? Haydi aramızda kalacak. İtiraf edin aslında çocuklarınızın hangi eğitimi aldığı umurunuzda değil mesele çoğunlukla çevrenizdeki “o veli” “O veli”den olmazsanız kendinizi aşağılanmış ve ezilmiş hissediyorsunuz. Bazen de ilgisiz… Çocuğunuzun ne istediğinin bir önemi yok. Çarka girmiş bir fare gibi dönüp durmasından amansız bir haz alıyorsunuz. Üstelik bu çarkın sonunda ulaşacağı peynirin bayatlığını bildiğiniz halde… Çocuğun etrafındaki tüm çevresel faktörleri satın alıp, onu salt iyiye ulaştırabileceğinizi düşünüyorsunuz. Bu yüzden senede binlerce lira verilen okullara gönderiyor, her altı ayda bir değiştirdiği kurslara gittiklerinde kendilerini geliştirdiklerini düşünüyor, ekmek tarifi gibi mayalanmış çocuklar yetiştiriyorsunuz. Okul çıkışı etütlerle birlikte tam 11 saatlik bir eğitimden bahsediyorum. Yeni saat uygulamasıyla birlikte çoğunlukla gün ışığını bile görmeyen çocuklar yetiştirmekten bahsediyorum. Günde 11 saatlik bu eğitimin ardından çocukları kitap okumadıkları için eleştirme haddini bile kendimizde görebiliyoruz. Sanki iş çıkışı hepimiz kitaplarımıza sarılıyormuşuz gibi. Çocuğa yüklenen tüm bu sistemin adını “mecburiyet” koyuyoruz. Sonra da yetişkin olana kadar ne istediklerini sormadığımız çocuklarımızın “bağımsız” bireyler olmasını bekliyoruz. Modern eğitim ve yaşamı tanımlayacak olsam “hızlı tüketim” şeklinde tanımlarım. Zamanı, ilişkileri, testleri, ders saatlerini, yemekleri (fast food) hatta izlediğimiz programları bile hızlı tüketiyoruz. Üstelik bunu tek ben söylemiyorum yapılan araştırmalar da bu yönde. ZAPLAMA DİKKAT EKSİKLİĞİNE NEDEN OLUYOR Mahiye Morgül’ün Eğitim Küresel Piyasaya Teslim adlı kitabında şu satırlar yer alıyor; “Zaplama teknolojisinin insan üzerindeki olumsuz etkilerini araştırmak üzere yapılan bir çalışmada ilginç sonuçlara ulaşıldı. ( Denis Garot, Agon Dergisi s.10 Paris 1997) Fransa’da yapılan bu araştırmaya göre, birçok kanalı arka arkaya izlememizi, yani zaplamayı isteyen teknoloji, insanın dikkat yoğunlaştırmasını ortadan kaldırmaktadır. Zamanı bölerek kullanma, haberin reklamı, reklamcılığın nüfuzu, keserek anlatma, sansasyonelleştirme, sunucuyu starlaştırma, yapay bilgi aktarımı, analiz yokluğu araştırışmış ve şu sonuçlar saptanmıştır:
  1. Toplumda çatlama ve dağılma
  2. Tecrit ve yalnızlaşma eğilimi
  3. Dikkat yoğunluğu kaybı “
Yaşamı Kullan At Haline Çevirdik İşte eğitim de zaplama gibi; derinlemesine öğrenilen, üzerinde düşünülen konular yerine ezberlenen ve test tekniğiyle hızlı tüketilen bir olgu haline getirildi. Bu sisteme ayak uydurma konusunda aykırı davranan çocuklara ise “başarısız” damgası vurulmaya başlandı.  Okulda başarısız olmak hayatta başarısız olmak gibi algılanıyor. Robotik İnsanlar Yetiştiriyoruz Çocukların merkezde olduğu bir eğitim yerine çocukların birer nesne olarak kullanıldığı bir sistem oluşturduk. Bunun adına da “çağın eğitimi” dedik. Prof. Dr. İonna Kuçuradi yeni çağı şu sözleriyle tanımlıyor; “İnsanların robotlaştırıldığı, robotlarınsa insanlaştırıldığı bir dönemde yaşıyoruz.” Kendi ellerimizle ürettiğimiz mekanik robotlardan korkmaya başlamamıza rağmen kendi yetiştirdiğimiz çocuklarımızı robotlaştırmaktan hiç imtina etmiyoruz. İnsanı doğadan bu denli ayıran, yaratıcılığın ve düşünce becerilerinin öğretilmediği bir sistemin çökmesinin tek bir elektrik kesintisine bağlı olması insanın kendi ırkına yaptığı en büyük kötülük olsa gerek. Sistemlerin çökmesinin çok da komplo teorisi olmadığını pandemi sürecinde anlamış olduk…