Devam eden seçim sürecinin çeşitlilik kazanan sembolleri arasında ‘’Kılıçdaroğlu’nun mutfağı’’ da yer alacaktır.Hepimize tanıdık gelen ve gençlerin bilgisayar ekranlarına arka plan yapmalarıyla ‘‘kült’‘ olma yolunda ilerleyen Kılıçdaroğlu’nun mutfağı, yalnızca mütevazı bir siyasetçinin evinin bir köşesini değil; enflasyon altında ezilen işçinin, yapılan zamlarla hayatta kalma oranının paralellik taşıdığı asgari ücretlinin, yoksulluk ve asgari ücretin altında kalan emeklinin, yok sayılan emekçinin, ay sonunu getirmeye çalışan memurun, yarına bir tencere yemek çıkartabilme telaşında olan milyonlarca ev hanımının mutfağını temsil etmektedir. Kılıçdaroğlu’nun mücadelesi, yalnızca Erdoğan’a karşı değil; zenginlerin sermayelerini katlarken yoksulların giderek fakirleştiği sisteme, katma değeri yüksek ürün üretme alanındaki başarısızlığa, toplumsal birlik ve beraberlik duygusunu zedeleyen politik kutuplaşma ortamına, organize suçlar ve suç örgütleriyle aynı zamanda neo-liberalizm ve nepotizme karşı bir mücadeledir. Dolayısıyla devam eden seçim sürecinin çeşitlilik kazanan sembolleri arasında ‘’Kılıçdaroğlu’nun mutfağı’’ da yer alacaktır.
Kılıçdaroğlu’nun mutfağı
Kılıçdaroğlu’nun mütevazı mutfak görüntüsü, Ejder meyvesi ve mango dolu şatafatlı saray sofralarına karşı ezber bozan bir etki yaratırken esasında yıllarca eleştirilen ‘’halktan kopuk CHP elitizmi’’ algısına karşı da bir ters köşe yaratmıştır.
Kant, mekânın insan ruhu üzerindeki etkisine atfen zaman tasavvuru kapsamında bir duyumun deneyimlenebilmesi için mekânı; olmazsa olmazların başında sıralamıştır. Hayatımızı ve hissettiklerimizi doğrudan etkileyen mekân kavramı, yalnızca dört duvarı çevreleyen bir kutu olmaktan ziyade çok daha derin ve etkin bir mahiyet taşımaktadır. Dolayısıyla mekân kavramı, doğrudan olmasa dahi algıda, hayatları ve benlikleri şekillendiren bir olgudur.
2023 Seçimleri’nin yaklaştığı günlere müteakip Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son zamanlarda sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda mekân olarak evinin mutfağını kullanması farklı bir gündem yaratırken mutfağın ‘’mütevazı’’ görünümü üzerinden yükselen tartışmalar, toplum nazarındaki siyasi lider profilini özetler nitelikteki perspektifleri gözler önüne sermiştir.
Mutfak; bir evin aş ocağı, tasarruf odağı, yuva kucağıdır. Mutfak, aile kurumunun bereketini taşırken ekonominin de en belirgin hissedildiği mekânlardır. Dolayısıyla ekonomi-politiğin aile içindeki merkezidir. Üstelik mevcut ekonomik tablo içerisindeki en zor zamanların da şahididir.
Kapağı açık bırakılmış bulaşık deterjanı ve sünger, ankastre olmayan fırın ve sapına asılı havlular, bir köşedeki yarım limon, yeni alınmış AirFryer ile Kılıçdaroğlu’nun mütevazı mutfağı; yıllarca ‘’itibardan tasarruf olmaz.’’ algısıyla özdeşleştirilerek saray sofralarıyla bezenen gösterişten uzakta bir görüntüyle topluma benimsetilmiş şatafatlı lider temasını alt-üst etmiştir.
Bu mütevazı mutfak görüntüsü, Ejder meyvesi ve mango dolu şatafatlı saray sofralarına karşı ezber bozan bir etki yaratırken esasında yıllarca eleştirilen ‘’halktan kopuk CHP elitizmi’’ algısına karşı da bir ters köşe yaratmıştır. İlk mutfak videosunun ardından sosyal medyadan gelen tepkiler üzerine twitter hesabından bir paylaşım yapan Kılıçdaroğlu, ‘’Mutfak dolaplarımıza dertlenen gençler olmuş. Sağ olsunlar, var olsunlar. Sevgili gençler, o dolap kapaklarının arkasında iç huzur var. Selvi Hanım ve ben, huzuru hiçbir şeye değişmeyiz’’ cümleleriyle samimi bir karşılık vermiştir.
Büyük bir dönüşümün ardından yakalanan çıkışın mimarı Kılıçdaroğlu’nun, uzun zamandır yürüttüğü halkçı, adil ve eşitlikçi siyasi çizgisi, söylemden ziyade mutfak görüntüsüyle de somutlaşarak toplum nazarında olumlu bir etki yaratmıştır. Dolayısıyla siyasal iletişim açısından da son derece doğru bir hamleyi teşkil eden Kılıçdaroğlu’nun ‘’mutfak seslenişi’’ toplum nazarında uzun zamandan beri görülmeye alışık olunmayan ‘’bizden biri’’ imajını hissettirmiştir.
Ancak Kılıçdaroğlu’nun mutfak seslenişinin planlı bir siyasi strateji olmaktan ziyade doğal bir mesaj içerdiği aşikârdır. Zira Millet İttifakı’nı bir araya getirmek adına harcadığı emek ve uzlaşmacı siyaset dilinin inşasında herkesi kucaklayan yaklaşımı, bu durumun en büyük kanıtıdır. Keza Millet İttifakı’nın kurmaya çalıştığı toplum tahayyülü, adil bir toplum düzeniyle eşit yurttaşlık kazanımlarını kapsarken sermaye çetelerinin sömürü düzenine karşı milletin huzur ve refah seviyesinin yükselmesini amaçlamaktadır.
Bir ülkenin en büyük ekonomik aktörü devletin kendisidir. Zira vergi toplayan borçlanan ve bunlar haricinde birtakım gelirlere sahip olan devlet, mevcut kaynakları halkı adına harcamalıdır. Keza refah düzenini inşa etmek bir sosyal devletin en temel görevlerinden biridir. Dolayısıyla önümüzdeki seçimler yalnızca demokrasi adına değil doğrudan bağlantılı olarak ekonominin mevcut kur korumalı ve faiz karşıtı politikalarla devam ettiği ya da sürdürülebilir bir düzelme ve istikrarlı bir şekilde güven sağlama seçimini de temsil etmektedir.
Bunlar da ilginizi çekebilir