Kılıçdaroğlu’nun elektrik faturasını ödememesi kendisi öyle kabul etmese de yerine getirdiği şartlar açısından bir sivil itaatsizlik eylemi tanımına uymaktadır. Bu eylem aynı zamanda haksızlığa karşı bir direniş olarak da tarihe geçecektir.
Bazı fotoğraflar sadece birer fotoğraf değil tarihsel belge niteliğindedir.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun elektriklerinin kesildiği akşam evinden medyaya yansıyan fotoğraf kareleri işte bu niteliktedir.
Kılıçdaroğlu bu protestosuyla, Türkiye’de faturasını ödeyemediği için elektriği kesilen 4 milyona yakın aileyle kendini eşitledi.
Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriklerinin kesilmesi, onun faturalarını ödeyemeyecek durumda olmasından kaynaklanmıyor kuşkusuz. O, faturalarını ödemeyerek toplumsal bir sorunu, siyasi lider olarak tüm topluma ve dünyaya duyurmuş oldu.
Bu eylem elbette tek başına iktidara elektrik zamlarını geri aldırmaya yetmeyecektir ama Kılıçdaroğlu’nun aynı durumlarda olan 4 milyona yakın aileyle yarattığı duygudaşlık önemlidir.
Kılıçdaroğlu o akşam sosyal medya mesajında önemli şeyler söyledi. Onlardan üç tanesi özellikle önemli.
Bunlar;
- “Aç gözlü politikacıların yarattığı karanlığa karşı ayaktayım. Bu eylemim sivil itaatsizlik çağrısı değil bir direniştir. Bu sizin hakkınızı arama mücadelemdir.
- “Eşimle birlikte bir hafta boyunca karanlıkta kalacağız. Adalet için bu ülkede kilometrelerce yol yürüdüm, şimdi karanlıkta oturacağım.”
- “Erdoğan’a sesleniyorum enerjiye yaptığın zamları geri çek. KDV’yi sıfırla.”
Bu çağrılardan birisini özel olarak ele almak gerekiyor. O da
“bu eylemim sivil itaatsizlik çağrısı değil bir direniştir.”
Peki Kılıçdaroğlu’nun yaptığı sivil itaatsizlik midir yoksa direniş mi?
NEDİR? NE DEĞİLDİR?
Sivil itaatsizlik kavramını 1848’de kullanan Henry David Thoreau, “
Yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylem.” olarak tanımlamıştır.
Yani sivil itaatsizlik, yasal bir kabul ve bu kabulü değiştirmeye yönelik şiddet içermeyen yasayı ihlâl eden bir eylemdir. Toplumsal olarak meşru olanın yasal olmadığını söyler ve bunun için kamuoyu oluşturmayı ve farkındalık yaratmayı hedefler.
Yani sivil itaatsizlik eylemi;
- Yasaya aykırı,
- Şiddet içermeyen,
- Toplumsal duyarlılık yaratacak biçimde kamuya açık, sonuçları hesaplanabilir ve
Katılanların da
- Bunun hukuki ve siyasal sonuçlarına katlanılmayı göze almasıdır.
Şimdi bu dört belirleyici unsura Kılıçdaroğlu’nun eylemi üzerinden kısaca göz atalım.
1.YASAYA AYKIRILIK
Sivil itaatsizlik, siyasal alanının daraldığı ve siyasi kanalların kapatılmasının sonucunda başvurulan bir eylemdir. Bu açıdan sivil itaatsizlik eylemi, yasal yollardan sonuç alınamaması durumunda başvurulan bir eylemdir. Bu haliyle yasadışıdır. Ancak yasa dışılığı, yasal olanı reddeden değil, meşru kabul edilenin yasal olmasını sağlama eylemidir.
Sivil itaatsizlik eylemi, sistemi toptan reddeden değil, sadece sorun olarak kabul edilene yönelik bir itirazdır. Sivil itaatsizlik eylemi, düzeltilmesi istenen doğrultuda, yasaklayıcı bir ya da birden fazla kurala karşı gelmek (ceza kurallarına karşı gelinmesi gibi) ya da hukuken yapılması gereken bir kurala uymamak (harç ya da vergi ödemekten kaçınma gibi) şeklinde gerçekleşebilir.
İşte Kılıçdaroğlu elektriğe gelen zamları haksız bulduğu için protesto amaçlı olarak faturalarını ödemeyerek bu unsuru yerine getirmiştir.
2.ŞİDDET İÇERMEME
Şiddet unsuru, sivil itaatsizliği diğer protesto biçimlerinden ayıran en temel özelliklerden birisidir. Sivil itaatsizlik şiddet içermez hatta şiddeti reddeder. Yani sivil itaatsizlik, nasıl yapılırsa yapılsın, barışçıldır. Eylemin yapısı gereği, doğabilecek olumsuz ortamda temel ölçüt, üçüncü kişilerin hak ve özgürlüklerinin çiğnenmemesidir.
Sivil itaatsizlik kavramını 1848’de kullanan Henry David Thoreau, “Yönetim siyasetinin ya da yasaların değişmesini isteyen, aleni, şiddetsiz, vicdani, fakat aynı zamanda siyasi olan, yasa dışı bir eylem.” olarak tanımlamıştır.
Türkiye koşullarında sivil itaatsizliğin en zayıf noktası da burasıdır. Çünkü bu eylemleri manipüle ederek, itibarsızlaştırmak, değersizleştirmeye çalışacak bir yönetim ve onun ideolojik aygıtları bulunmaktadır.
Kılıçdaroğlu’nun eylemi şiddet içermemesi açısında bu koşulu da yerine getirmektedir.
3.DUYARLILIK YARATMA, KAMUYA AÇIKLIK, HESAPLANABİLİRLİK
Eyleminin bir başka unsuru da kamuya açık yani herkes tarafından bilinir olmasıdır. Var olduğu düşünülen haksızlığın giderilmesi için yapılan eylemin açıklığı önemlidir. Çünkü sivil itaatsizliğin temel amacı, sorunu ve talebi kamusal bir bilinirlik ve bunun sonucunda somut toplumsal destek sağlamaktır.
Özetle, Kılıçdaroğlu’nun elektrik faturasını ödememesi kendisi öyle kabul etmese de yerine getirdiği şartlar açısından bir sivil itaatsizlik eylemi tanımına uymaktadır.
Buna bağlı olarak, hesaplanabilirlik kavramı, sivil itaatsizlik eylemi açısından önemli bir noktada durmaktadır
. Eylem süresince, yaşanacakların, eylemin başından açıklanan süreçle uyumlu olması bütünlüğünü koruması için olmazsa olmazıdır.
Kılıçdaroğlu, elektriğe yapılan zamdan sonra fatura ödemeyeceğini açıklayarak yüksek zamlarla ilgili kamuoyunda duyarlılık yaratma, dikkat çekme açısından başarılı olmuştur. Üstelik sadece Türkiye’de değil dünyada da.
4.HUKUKİ VE SİYASAL SONUÇLARA KATLANMA
Yazının başında vurguladığımız gibi, sivil itaatsizlik, siyasal bir eylemdir. Bunun sonucu da itaatsizlik eylemiyle karşı çıkılan yasanın sonuçlarının baştan kabul edilmesidir. Çünkü eylem kamusal olduğu ölçüde katılanları kamusallaştırır ve siyasallaştırır.
Kılıçdaroğlu’nun, faturasını ödememesi hukuki sonucu zamanı geldiğinde elektriğinin kesilmesidir. Ki olan budur.
Özetle, Kılıçdaroğlu’nun elektrik faturasını ödememesi kendisi öyle kabul etmese de yerine getirdiği şartlar açısından bir sivil itaatsizlik eylemi tanımına uymaktadır. Bu eylem aynı zamanda haksızlığa karşı bir direniş olarak da tarihe geçecektir.
SİYASET YOKSA…
Elbette siyaset, siyasal alanda ve siyasal kurumlar üzerinden yapıldığında daha etkili sonuçlar yaratır. Ancak siyasal alanın ve özgürlük alanlarının adım adım daraltıldığı ortamda alternatif siyasal alanlar kaçınılmazdır. Sadece sokak ve meydanlar değil evler de bir tür siyasal alana dönüşür.
Siyasi iktidar, Türkiye’yi AVM’leştirerek sokakları ve meydanları boşaltmayı arzu etse de demokrasi talebinde ortaklaşanların ve vicdan sahiplerinin tercihi kaçınılmaz olarak daha çok siyaset yapmak olmaktadır.
Sokaklarda olmazsa evlerde…