Loading...
Kılıçdaroğlu’nun çağrısı ve yanıt
Kimse mahallesinin bayraktarlığını yapmayacak, herkes karşı mahallenin hakkını cesurca savunduğunda başka bir ülkeden konuşuyor olacağız. Yarının Türkiye’sini ilmek ilmek, tuğla tuğla öreceğiz. Unutmayın, özgürlükler bir bütündür, parçalanamaz.
“Âyînesi iştir kişinin lafa bakılmaz”, derler.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da laf üretmekle yetinmeyen bir siyasetin sözcülüğünde kararlılıkla ilerliyor.
Erdoğan’ın toplumu ortadan ikiye yarma siyasetine karşı bölünmüş parçayı büyütmeye çalışmıyor, bununla yetinmiyor, sağduyuyla bölünmeyi engellemeye çalışıyor.
Bunun için de “helâlleşme” adını verdiği bir yolculuğa çıktı.
Küçük hesapçılıkları bir kenara atıp “büyük bir siyaset” yapmaya başladı.
Tabanını dönüştürdükçe daha güçlü, daha özgüvenli açıklamaları art arda sıralıyor.
Roboski’ye gitti, Şenyaşar ailesini ziyaret etti, 28 Şubat mağdurlarıyla konuştu…
Kemal Kılıçdaroğlu, mağduriyetleri ayırt etmeden ve mağdura kimlik sormayan bir siyasetin sözcülüğünü yapıyor bugün.
Kendi “mahallesinin” yanlışlarını söylemekten çekinmiyor, samimi özeleştirinin bir yenilgi değil büyümeye giden yol olduğunun bilincinde, halkla kucaklaşıyor.
O halk ki daha düne kadar CHP’ye düşman gözüyle bakıyordu.
O halk ki CHP için komünist, dinsiz gibi sıfatlar kullanmaktan imtina etmiyordu.
Kılıçdaroğlu, bu yerleşik algıları yıkmak için samimiyet, cesaret ve kararlılıkla konuşuyor.
Jakoben laiklik anlayışı olanca dayatmacılığıyla toplumda derin huzursuzluklara yol açarken kimse kendi mahallesini terk etmiyor, açılan yaraları sarmaya gitmiyordu.
İşte bugün Kemal Kılıçdaroğlu tam da bunu yapıyor, devletin sahip olması gereken müşfik eli her kesime uzatıyor.
Başörtüsüne anayasal düzenleme getirmek istemesi de tarihi bir çağrı.
Gerçi bunu der demez bazılarının hemen tepki gösterdiğini gördük.
Gösterenler göstermeye devam etsinler, tarih onların istediği kutuplaştırıcı yönde ilerlemeyecek.
Kılıçdaroğlu’nun çağrısına “enflasyon böyleyken, seküler yaşam tarzına sahip insanların hayatları sınırlanırken konu bu mu” diyenlerin idrak edemediği bir şey var.
Özgürlükler bir bütündür, içinden seçip birkaç tane alamazsınız.
Özgürlüğü ya tam savunursunuz ya da kendinize kadar olanının sözcülüğüyle yetinirsiniz.
Buradan da demokrasi falan çıkmaz.
Gücü ele geçirdiğinde yaparsın; gücü yitirdiğinde -eğer bunu kurumsallaştırmadıysan- o kazanımlar da buhar olur gider.
Dönersin en başa.
AKP örneği ortada; nerede 2004’te Anayasa Madde 90/5’e o son cümleyi ekleyen parti, nerede bugünkü?
Nereden nereye…
Kılıçdaroğlu da kazanımların kaybedileceği korkusunu yaratarak siyaset yapmak isteyenlerin ellerindeki en büyük kozu alıverdi bir anda.
Ve iktidarı bir şey yapmak zorunda bıraktı.
İktidar istiyorsa şimdi reddetsin teklifi.
Sonra aynısını kendisi geçirsin.
Kim geçecek bu samimiyet sınavını?
Doğrusu ya, ben bu halkın hiçbir şeyi görmediğini söyleyenlere hiç inanmıyorum.
Büyük bir deprem yaratmak için sessizce sandığın gelmesini bekliyor.
Daha iyi olan nedir biliyor musunuz? Hayır, Kılıçdaroğlu’nun çağrısına Gelecek ve Saadet partilerinin de büyük destek vermesi değil.
Ahmet Davutoğlu’nun İsmail Küçükkaya’nın programında konser ve festival yasaklamalarına karşı çıkması.
Bir taş bizim mahalle koyacak, bir taş karşı mahalleden gelecek.
Demirtaş, “ortak ev Türkiye’dir” diyor Edirne’den.
Türkler, Kürtlerin hakkını savunmadıkça, Kürtler silaha karşı çıkmadıkça huzur gelmeyecek.
Sünniler Alevilerin haklarını savunacak, Aleviler Sünnilerin…
Muhafazakârlar içki zamlarına, konser yasaklarına karşı duracak, kendini modern adlandıranlar ise 28 Şubatçı hayaller gören öfkelileri aklıselime davet edecek.
Sonra hep birlikte “sansür yasasına”, yolsuzluğa, hukuksuzluğa karşı duracağız.
Kimse mahallesinin bayraktarlığını yapmayacak, herkes karşı mahallenin hakkını cesurca savunduğunda başka bir ülkeden konuşuyor olacağız.
Yarının Türkiye’sini ilmek ilmek, tuğla tuğla öreceğiz.
Unutmayın, özgürlükler bir bütündür, parçalanamaz.