Kılıçdaroğlu ve helalleşme…

Abone Ol
Devleti ele geçirmekten ve bir kimliğin hizmetine sokmaktan vazgeçip, herkese eşit ve aynı fırsatı sunan bir devlet modeli yaratmak hem yurttaşlar arasında hem de devlet ve toplum arasında sağlam bağların kurulmasını sağlayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisi lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Helalleşme” çağrısını, aslında izlediği siyasetin doğal bir sonucu olarak görmek gerekmektedir. Bu CHP’nin siyasal ve sosyolojik açılımıdır. Geçtiğimiz salı günkü yazısında yazarımız Murat Aksoy bunu, “Kılıçdaroğlu’nun İkinci Kurucu Rolü” olarak tanılamıştı. Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışı, siyasal ve sosyolojik açılımın ya da kurucu rolün yeniden inşası; temel olarak ayrıştırılmış, bölünmüş, parçalanmış, kimliksel yarılmanın ötesinde bir siyaset kurma çabasıdır. Bu kapsamlı dönüşüm istenci ne sağcılaşmaktır ne de Atatürk çizgisinden ayrılmaktır. Zaten sağcılaşmak değildir mevcut/günümüz sağcılığının amacı. Tam da bu kimliksel ayrışma, ayrıştırma ve bunun temellendirildiği bir popülizm üzerine siyasetini kurmaktır amaç. Atatürk’ün çizgisinden kopmak hiç değildir çünkü yurttaşlık kurumu devrimci bir ilke olarak hangi kimlik ve inançtan olursa olsun herkesin eşit ve özgür bir birey olarak görüp, anayasal bir çerçeveyi ortaya koyar. Asıl mesele de Atatürk’ün bu devrimci ilkesinin gerektiği ölçüde uygulanmamasıdır. Özellikle çok partili yaşama geçiş ve sonrasında kimlik, inanç, yaşam tarzı alanında tam da CHP liderinin “devletin yıpratılması” dediği, benim “devletin ele geçirilmesi” olarak yorumladığım iktidar değişiminde, devletin bir kimliğe ya da inanca sahip anlayış tarafından ele geçirilmesi/yağmalanmasının da ötesinde, diğer kimliklere karşı baskı ve zulüm uygulama siyaseti artık bir son bulmalıdır. Zira bu son bulmadıkça toplumsal ve siyasal bir barıştan söz edilemez. Devleti ele geçirmekten ve bir kimliğin hizmetine sokmaktan vazgeçip, bütün kurum ve kurallarıyla herkese eşit ve herkese aynı fırsatı sunan bir devlet modeli yaratmak hem yurttaşlar arasında hem de devlet ve toplum arasında çok sağlam bağların kurulmasına imkân tanıyacaktır. Ülkemizde çok ağır acılar yaşandı, bedeller ödendi ve travmalar hala etkisini sürdürmektedir. Ancak CHP liderinin vurgu yaptığı gibi bu artık böyle devam edemez. Yani yeni bir siyasetin kurulması, yurttaşların kimlik sömürüsünden kurtarılması, en çok kurucu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin ve onun lideri olan Kemal Kılıçdaroğlu’nun sorumluluğudur. Demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla işlemesi ve Cumhuriyetin bu şekilde taçlandırılması, ikinci yüzyıla giren Cumhuriyetimiz açısından yaşamsaldır. Hiçbir ülke ve toplum bu denli parçalanmışlığı, ayrışmayı ve bölünmüşlüğü kaldıramaz. Muhafazakârlığın, Kürtlüğün, Aleviliğin, gayrimüslim olmanın, bir sorun alanı ya da baskı uygulanan bir alan olmaktan çıkarılması gerekmektedir. Sosyolojilerin bu denli yoğun karşılaştığı bir ortamda her mahallenin duvarını yıkmak gerekmektedir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısı tam da bu duvarların yıkılmasını hedeflemektedir. Ülkenin kurucu partisi, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, yeterince ve gerektiği gibi uygulanmayan yurttaşlığın demokratik bir düzende bütün hedefiyle uygulanmasını arzu etmektedir. Dolayısıyla bu yeni bir kurucu siyasettir. Kimlik eksenli olmayan, kimliksel ayrışmayı hedeflemeyen, geçmişin ağır acılarını kanatmayan, onları saran; toplumun kendi iç barışı ile devlet ve toplum barışını gerçekleştirmeyi başarmak isteyen yeni bir siyasettir. Topluma ve devlete ilişkin bu yeni bakış, siyasal ve toplumsal bir aradalığın eşit temelde inşasını önümüze koymaktadır.
Ülkenin kurucu partisi, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına girerken, yeterince ve gerektiği gibi uygulanmayan yurttaşlığın demokratik bir düzende bütün hedefiyle uygulanmasını arzu etmektedir. Dolayısıyla bu yeni bir kurucu siyasettir.
Balkanlaşmanın, Orta Doğululaşmanın yani kimlik ve inanç eksenli bölünmüş parçalanmış toplumların akıbetini yaşamamak için bu yaklaşım tarihidir. Ulusu olma bilinci ve gerçekçiliği ve “tevhit” yani “üniterlik” ancak böylesi bir siyasetle mümkün olabilir. Dolayısıyla Kemal Kılıçdaroğlu’nun iktidara gelmekten daha önemli gördüğü bu çerçeve/vizyon yeteri kadar sahiplenir, anlatılır ve yaşama geçirilirse çok büyük sorun alanları arındırılmış, demokratik ve kalkınmış bir toplum inşa edilmiş olur.