“Kazanacak aday” diye bir şey yoktur, “kazandırılacak aday” vardır ve biz hep beraber kazanacağız bu seçimi. Eskinin kalıplarını bir kenara bırakmanın vakti geldi de geçiyor. Sünniler ve Aleviler arasında mozaiğe benzer keskin ayrımlar yerini bir ebru gibi iç içe geçişlere bırakacak.Millet İttifakı ise sonuçsuz polemiklerle zaman yitirmek yerine gelecek vizyonunu aktarıyor. Adaletin, demokrasinin, refahın, eşitliğin, siyasi ahlakın egemen kılınacağı bir ülkeye hangi yollardan, ne kadar bir sürede, nasıl gidileceğini topluma anlatıyor. En büyük engel ise kutuplaştırma, insanların kimliklere sıkışması ve aynı kavgaların yeniden-yeniden başlaması. Altılı Masa, bu uğurda atılmış en önemli adımdır. Ama atılan adımlar hiçbir zaman nihai hedefe ulaşamaz, her zaman atılacak bir adım, gidilecek bir yol vardır. Kılıçdaroğlu’nun son iki videosu bu kutuplaştırmanın sona ermesi için önemliydi ama o videoların daha da büyük bir değere ulaşmasını Ahmet Davutoğlu’nun cevabi “Sünni” videosu sağladı. İki lider de tabanlarına verdikleri mesajlarla uzlaşıyı, itidal, kardeşlik, hiyerarşik olmayan bir hoşgörü çağrısında bulundular. Konuşmalarındaki Alevi ve Sünni kelimelerinin yerini değiştirin, özün değişmediğini göreceksiniz. Türkiye için çok büyük bir kazanç bu. Politikyol Genel Yayın Yönetmeni Ali Haydar Fırat da Kemal Kılıçdaroğlu ile Ahmet Davutoğlu’nun “ülkenin gizli anlatılarını açığa çıkardıklarını” söyledikten sonra şöyle yazıyordu: “Herkesin eşit olacağı bir yeni ülke müjdesi veriyorlar. İyi niyetle ve samimiyetle kimlik kamplarının sınırlarını ortadan kaldırıyorlar… Bu yüzyıl ayrımcılığın değil birliğin yüzyılı olacak… Tarih bunu yazacak…” “Kazanacak aday” diye bir şey yoktur, “kazandırılacak aday” vardır ve biz hep beraber kazanacağız bu seçimi. Eskinin kalıplarını bir kenara bırakmanın vakti geldi de geçiyor. Sünniler ve Aleviler arasında mozaiğe benzer keskin ayrımlar yerini bir ebru gibi iç içe geçişlere bırakacak. Derin bir oh çekebilmemize hepi topu üç hafta kaldı, sonra dönüp birbirimize “şu yedi-sekiz senede biz neler yaşadık allaşkına?” diye soracağız. Kılıçdaroğlu’nun çağrıları ne kadar değerliyse, Davutoğlu’nun cevabı da o kadar değerli. İki lider de dolaylı göndermeleri bırakıp putlara dokunmaya karar verdiler. Sonuçta, ikisinin de elleri yaldızlarla parıldıyor şimdi. Dokundukları her yere de o yaldızları taşıyorlar.
Kılıçdaroğlu ve Davutoğlu
Kılıçdaroğlu’nun çağrısı ne kadar değerliyse, Davutoğlu’nun cevabı da o kadar değerli. İki lider de dolaylı göndermeleri bırakıp putlara dokunmaya karar verdiler. Sonuçta, ikisinin de elleri yaldızlarla parıldıyor şimdi. Dokundukları her yere de o yaldızları taşıyorlar.
Nasıl yıkıldı ama bütün tabular üç dakika içinde?
En girilemez sanılan konuların gücünün hepi topu üç dakika olduğunu görmedik mi?
Kemal Kılıçdaroğlu, önce “Kürtler” dedi, sonra “Alevi” dedi, iktidarın elinde ne varsa aldı yere çaldı.
Hoş ne Kürtlük bu iktidarın elindedir ne de Alevilik ama bu iki kelime üstünden bir kutuplaştırma amacı güdülüyordu.
Ara ara yazarım, Flaubert, Madam Bovary’de “putlara dokunma,” der, “yaldızı elinde kalır sonra.”
Kılıçdaroğlu da putlara dokundukça ellerinin yaldızlandığını gördü, daha büyük cesaretle, görülmemiş bir özgüvenle konuşmaya, hakkın sesini 85 milyon yurttaşa duyurmaya başladı.
Hatırlıyor musunuz, daha birkaç ay önce “kazanacak aday” diye manasız bir tartışmanın dehlizlerinde handiyse kayboluyorduk.
Sadece ânı gösteren anketler üzerinden yapılan “analizler” ile Kılıçdaroğlu’nun zinhar “kazanacak aday” olmadığını ileri süren doktoralılar, şimdilerde methiye üstüne methiye düzüyorlar.
Bereket, mazbut ama öylesine geniş bir Halil İbrahim sofrası kurduk ki herkesle bölüşecek bir şeyimiz var.
Kılıçdaroğlu şu oyla başlıyormuş da böyleymiş de…
O oyun Kılıçdaroğlu’nun gerçek oyu olduğunu, seçim sathı mailinde toplaya toplaya büyüyeceğini oysa diğer adaylar için böyle bir imkân olmadığını anlatamadık bir türlü.
Kılıçdaroğlu kazanırsa yeni bir ülkeyi hep beraber inşa edebileceğimizi söylüyorken bazıları tarihin bir aşamasındaki hatalar üstünden sürekli o aday olmasın kampanyası yürütüyorlardı.
Bugün geldiğimiz yerde, Kılıçdaroğlu’nun yelkenleri enginlere açılırcasına şişkin, karşımızda ise küreklerine asılmış kanocular var, harala gürele, bizi yakalamaya çalışıyorlar.
O yüzden de DSP olmuş, HÜDAPAR olmuş hiç fark etmiyor, küreğe kim geçecekse buyur ediyorlar.