Kılıçdaroğlu ne yapmak istiyor?
Kılıçdaroğlu’nun “dili” iktidarın “ağrıyan dişine değmiş”! O paniğin etkisiyle bazı aklıeveller, “faturasını ben ödeyeyim” diye boy gösteriyor; bazıları da Kılıçdaroğlu’nu provakatörlükle suçluyor. Maksatları gerçeğin üstünü örtmek!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriği kesilmiş.
Hem de “enerji temel bir haktır” dediği günlerde.
İktidarın bu işlemi, nedense M.Ö. 412-323 yılları arasında, Sinop'ta doğup, Korint'de ölen Diyojen’i hatırlattı bana.
Babası bankacıymış; buna rağmen olabildiğince sade yaşarmış.
Hatta bir rivayete göre varlıklı olmanın gözlerde büyütülecek bir tarafı olmadığını kanıtlamak için babasından aldığı paranın sahtesini yapmış biridir.
Onun yaşamını ve dünyaya bakışını özetleyen üç anekdottan biri, gündüz vakti elinde lamba ile dolaşmasıymış.
“Neden böyle geziyorsun?” diye sormuşlar.
Şu cevabı vermiş:
“İnsan arıyorum.”
KARA KIŞ FONU ÇAĞRISINI HATIRLIYOR MUSUNUZ?
Derler ki İskender, kendisine, “dile benden ne dilersen” diye sorunca, o da, “gölge etme başka ihsan istemem” şeklinde karşılık vermiş. Çünkü şatafatın, insanı köleleştirdiğine inanırmış. Bu nedenle mümkün olduğunca ihtiyaçları aza indirgemeyi, doğal yaşamayı ve kendi kendine yetebilmeyi önemsermiş. Bunun bir göstergesi olarak da yalınayak dolaşırmış.
Günlerden bir gün ciddi bir konuda söz etmek istemiş ama sözünü kimseye dinletememiş.
Bakmış olacak gibi değil, o an kuş gibi ötmeye başlamış.
Etrafı kalabalıklaşınca da taşı gediğine koymuş:
“Maskaralık oldu mu güzelce toplanırsınız ama ciddi konuları konuşmak istediğim vakit umursamaz olursunuz.”
Diyojen’in “insan” aradığı çağdan günümüze uzanan iki ana aksın mücadelesi sürüyor.
Taraflardan biri hala kendini “Ben Büyük İskender” olarak tanıtıyor; diğerleri ona “mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var” demek için sıradan insanların yaşam gailesini hatırlatmak için çabalayıp duruyor.
“İki çizgi”nin arasındaki mücadelenin en somut göstergelerinden biri “kara kış fonu” çağrısı sırasında oluştu.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yaklaşan kışı ve ağırlaşan yaşam koşullarını göz önüne alarak, iktidara, aylar önce çağrıda bulunmuştu.
Herkesi kendileri gibi sanıyorlar ya, önceleri Kılıçdaroğlu’nun bu tutumunu, “tribünlere oynamak” şeklinde yorumlayıp, Diyojen’in “umursamazlık” dediği tavrı takınmışlardı.
Kılıçdaroğlu’nun da, bu umursamazlığa ve ödeme güçlüğü içinde bulunan yurttaşların durumuna dikkat çekmek için elektrik faturalarını ödememe kararı aldığını biliyoruz.
AYDINLANMANIN TEMEL BİR HAK OLDUĞU İLK KEZ DİLE GETİRİLİYOR
“Hafıza-i beşer nisyan ile malul”; olduğu için yeniden hatırlamakta fayda var.
Ne demişti Kılıçdaroğlu?
“Bir, her şeyden önce kara kış fonunu kurarak vatandaşlarımıza kış ayları için destek ver.
İki, elektrik faturalarındaki KDV'yi kış boyunca kaldır. Sana söylüyorum, sadece TRT fonunun kaldırılması bile tek başına yüzde 20 oranında bir indirimin sağlanmasına neden olacak. O nedenle derhal kaldır.
Üç, aynı şekilde doğal gaz ve mutfak tüpündeki ÖTV ve KDV'yi hemen kaldır.
Dört, elektrik ve ısınmada düşük gelirliler lehine kademeli tarifeli sisteme geç. Yani sosyal tarife uygulamasını başlat. Bu vatandaşlar daha ağrı bir fatura ödemesinler.”
Kılıçdaroğlu’nun bu çağrısı, ne zamandı?
27 Ekim 2021!
Önceki gün, muktedire hoş görünmek isteyen Enerji Bakanlığının talimatı üzerine ilgili kurumun görevlilerinin “uzaktan” bir işlemle Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriğini kestiğini öğrendik.
Kılıçdaroğlu, konuyu kamuoyuyla paylaştı ve dedi ki “toplamda 3.5-4 milyonu bulan yurttaşın başına gelenleri ülkenin gündemine taşımak için bir hafta boyunca elektrik borcumu ödemeyeceğim”.
Ardından ne dediğini hatırlatalım; dedi ki, “enerji, tıpkı hava gibi, su gibi temel bir insan hakkıdır”.
Meselenin “bam teli” de burasıdır!
Daha önce umursamaz gibi duranların, birden bire paniklediğini görüyoruz.
NEOLİBERALİZMLE ARASINA İLK KEZ BU AÇIKLIKTA MESAFE KOYUYOR!
İlk kez, iktidara aday bir partinin, “temel insan hakkı” kavramını hatırlattığını görüyoruz.
Evet, elbette, yoksullarla her türlü dayanışmayı göstermek, bir insanlık görevidir ama asıl hatırlanması gereken kamu yönetiminin yerine getirmesi gereken zorunlu görevidir. Bunların başında da vazgeçilemez nitelikte olan temel insan hakları gelir.
Aydınlanma da bunlardan biridir ve demek ki Kılıçdaroğlu’nun “dili” iktidarın “ağrıyan dişine değmiş”!
O paniğin etkisiyle olacak ki bazı aklıeveller, “faturasını ben ödeyeyim” diye boy gösteriyor; bazıları da Kılıçdaroğlu’nu provakatörlükle suçluyor.
Maksatları gerçeğin üstünü örtmek!
Gerçek ne peki?
Gerçek şu ki toplam 4 milyonu bulan abonenin, elektrik borçlarını ödeyemez duruma gelecek kadar yoksullaşmış olmasıdır.
Bir şey daha söylüyor Kılıçdaroğlu:
“Dünyanın en zengin 26 insanının serveti dünya nüfusunun yarısına eşit. Zenginler daha zengin, yoksullar daha yoksul hale getirildi. Bu zenginler servetlerinin yüzde 1'ini paylaşsalar okula gidemeyen bütün çocukların eğitim masrafları karşılanır.
Zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapan bu sistem artık miadını doldurdu. Neoliberalizm artık can çekişiyor. Sıradan insanların öfkesine yenilmek üzere neoliberalizm. İmkansız görünen düşüncelerin zamanı gelmiştir. Devletler insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür.
Neoliberalizmin sonu gelmiştir.”
“Kralın çıplak olduğu” ilk kez bu kadar açık söylenmiş olması önemlidir ve esasen mesele bu kadar basittir.