Kıbrıs ve kültürel mirasın yağmalanması

Abone Ol
1974 yılından sonraki dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen tarihi eser yağması Türkiyede çok daha kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır. Kıbrıs meselesine dair en karanlık konulardan birinin aydınlığa kavuşması için bu konunun gündemde tutulması ise kültür sanat alanında faaliyet gösterenlerin sorumluluğunda bulunuyor. 20 Temmuz Perşembe günü Kıbrıs Barış Harekatı’nın 49. yıldönümüydü. Kıbrıs Adası, dünya ile olan ilişkisi bağlamında mütemadiyen Türkiye’nin gündeminde yer alıyor. Kıbrıs Meselesi’nin Türkiye gündeminde yer bulamayan bir ayrıntısı var. Bazıları tarafından II. Dünya Savaşı’ndan sonra kültür ve sanat alanında gerçekleşen en kapsamlı hırsızlık olayı olarak değerlendirilen bir ‘ayrıntı’. Adanın kuzeyinde, Türk kısmında kalan kiliselere yönelik yağma bugüne kadar Türkiye’de pek konuşulmadı. Gazeteciler Özgen Acar ve Ömer Erbil’in yaptığı birkaç haber istisna olarak kabul edilebilir. 1974’den itibaren birkaç sene boyunca süren yağmanın önde gelen ismi ise Aydın Dikmen. 8 Nisan 2020 günü Münih’teki bir hastanede, 83 yaşında kalp yetersizliğinden vefat eden Aydın Dikmen dünyanın en tanınan sanat hırsızlarından biri. Dikmen, Çatalhöyük ve Hacılar’dan çalınan bazı eserler nedeniyle 1966 yılında tutuklanıp daha sonra serbest kalınca yurtdışına çıkmıştır. Aydın Dikmen’in Kıbrıs’taki yağma ile olan ilişkisi 1984 yılında ortaya çıkar. Dikmen, Lysi yakınlarındaki St. Evphemianos Kilisesi’nin 13. yüzyıla tarihlendirilen fresklerini ABD’deki Menil Vakfı'na satar. Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin vakıf ile irtibata geçmesi neticesinde eserler iade edilecektir. 1979 yılında Boltaşlı Köyü’ndeki (Lythrangomi) Panaya Karakarya Kilisesi’nin mozaiklerinin çalındığı anlaşıldı. İkonoklastik dönemin öncesinden kalan az sayıdaki mozaiklerden olan, 6. yüzyıla tarihlendirilen eserler 1988 yılında ABD’de ortaya çıktı. Dikmen, sanat taciri Michel van Rijn ve Robert Fitzgerald, dört Kanakarya Kilisesi mozaiğini Peg Goldberg'e bir milyon dolara sattılar. Goldberg ise söz konusu mozaikleri J. Paul Getty Müzesi'ne satmaya kalkınca müzenin küratörü Kıbrıslı yetkililere başvurdu. 1989 yılında mahkeme, eserlerin Kıbrıs'taki Yunan Ortodoks Kilisesi'ne iade edilmesine karar verdi. Bu olaydaki en önemli ayrıntılardan biri ise hırsızlık vakasının Türk kesiminde yaşanmış olmasına karşın Türk makamlarının Aydın Dikmen’e karşı herhangi bir soruşturma açmamış olmasıdır. Olayın uluslararası basında yer bulması Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ı rahatsız eder. Denktaş bu tür olayların KKTC’nin prestijini sarstığına dair bir demeç verecektir. 1986 yılında KKTC’de kültürel mirasın korunmasına yönelik bir kanunun yürürlüğe girdiğini belirtmek gerekir.
Şüphesiz ki bu yağma söz konusu dönem içinde adada görev alan yetkililerin haberi olmadan gerçekleşemezdi. Türkiyedeki ve KKTC’deki ilgili makamların geçmişe yönelik kapsamlı bir soruşturma açması ve bu yağmada yer alan isimleri tespit etmesi gerekiyor.
Aydın Dikmen 1997 yılında tarihi eser kaçakçılığı gerekçesiyle bu sefer Almanya’da tutuklanır. Alman polisinin Dikmen’in evine yaptığı bir baskın neticesinde binlerce tarihi eser ele geçirilmiştir. Ele geçirilenler arasında Trooditissa Manastırı'na ait bir elyazması, 6. yüzyıla ait Kanakarya mozaikleri, 12. yüzyıldan kalma Antifonitis Kilisesi'ne ait fresklerin de yer aldığı Kıbrıs’tan çalınmış çok sayıda eser vardır. Bizans uzmanı Athanasios Georgiou tarafından Alman yetkililere iletilen rapora göre Dikmen'e ait dairede bulunan ve içlerinde mozaik, tablo, ikon ve el yazmalarının olduğu, Kıbrıs'ta 51 farklı kilise ve manastırdan kaçırılmış olan tam 422 farklı değerli eşya söz konusuydu. Suçlamalara konu olan eylemlerin zaman aşımına uğraması nedeniyle bir seneden kısa bir süre hapiste kalan Dikmen ile Alman devleti arasındaki davalar neticesinde 2013 yılında 173, 2014 yılında ise 34 eser Kıbrıs Rum Kesimi’ne iade edildi. Eserlerin KKTC’ye değil de Rum Kesimi’ne iade edilmesinin nedeni Rum Ortodoks Kilisesi’ne ait olmaları. Türkiye ise Dikmen’in evinde bulunan yaklaşık 1100 parçanın Anadolu’dan kaçırıldığını ileri sürerek iade talebinde bulundu. Ancak bu talep Alman makamlarca yerine getirilmedi. Kasım 2008’de gazeteci Ömer Erbil Milliyet Gazetesi’nde Aydın Dikmen’e dair şaşırtıcı bir habere imza attı. Dikmen, Konya Selçuk Üniversitesi’ne koleksiyonunun önemli bir kısmını bağışlamış, bunun karşılığında da üniversitede kendi adına bir müzenin açılmasını talep etmişti. Erbil konuya dair 7 Mart 2022 günü Doğan Haber Ajansı için kaleme aldığı bir yazıda şöyle diyor: “İsmi şaibeli biri adına Selçuk Üniversitesi gibi güzide bir eğitim kurumunda müze açılacaktı. Arkeoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Ahmet Tırpandı. İstanbul’dan Konya’ya ihbarı araştırmaya gittim. Prof. Tırpan’ın bunu doğrulamayacağını düşünürken bir de ne duyayım ihbar sonuna kadar gerçekti. Hatta Dikmen eserleri üniversitenin deposuna kadar taşımayı da başarmıştı. Bir tabela takmak kalmıştı. Tırpan ise kendisini eşsiz eserleri üniversiteye kazandırmakla savunuyordu. Menşei belli olmayan eserler üniversite çatısı altında legalleşecek, Konyalı olan Aydın Dikmen’de kendini akladığı gibi ismini de ölümsüzleştirecekti.” Ömer Erbil’in haberi üzerine Selçuk Üniversitesi Aydın Dikmen adına bir müze açma projesinden vazgeçer. Dikmen Erbil aleyhine tazminat davası açar ve seneler süren dava neticesinde Erbil beraat eder. 1974 yılından sonraki dönemde Kıbrıs’ın kuzeyinde gerçekleşen tarihi eser yağması Türkiye’de çok daha kapsamlı bir şekilde ele alınmalıdır. Şüphesiz ki bu yağma söz konusu dönem içinde adada görev alan yetkililerin haberi olmadan gerçekleşemezdi. Türkiye’deki ilgili makamların geçmişe yönelik kapsamlı bir soruşturma açması ve bu yağmada yer alan isimleri tespit etmesi gerekiyor. Kıbrıs meselesine dair en karanlık konulardan birinin aydınlığa kavuşması için bu konunun gündemde tutulması ise kültür sanat alanında faaliyet gösterenlerin sorumluluğunda bulunuyor.