Loading...
Acaba böyle büyük projeler, neden bu sorunlarla birlikte düşünülmezler? Neden bu yoksulluğun ve barınamamanın yol açtığı bireysel trajedileri gidermek için kaynaklar harcanamaz?O yıllarda İstanbul’un yakın çevresinde, kendine özgü bir kültür yaratmış kitleler, büyük kentlere uyum çabası içinde yaşamaya başlatmışlardır. Bu insanların bir yandan geldikleri kırsala, diğer yandan içinde yaşadıkları şehre yabancılaşmaları onların hayatlarına ayrı değerler katmış; ama bu uyum sürecinde yaşanan trajedilerin önüne geçilememiştir. Bu konuda büyük yazarlarımızdan Haldun Taner’in Keşanlı Ali Destanı konunun epik bir anlatımıdır. Keza 1970’lerde kente gelenlerin toplumsal uyum sorunlarının yol açtığı sıkıntılara değinen bir diğer önemli eser de, Ömer Lütfü Akad’ın “Gelin” filmidir. Ya da değişen değerlere uyum sorunu çeken bir başka halk kahramanımız, diğer bir deyişle bize özgü Don Kişot’umuz, Orhan Kemal’in o meşhur Bekçi Murtaza’sıdır. Bunlar bende iz bırakanlar. Aslında liste çok daha uzun. Tüm bu eserler o günlerin Türkiye’si hakkında fikir veren ve kentleşme sürecinin nasıl yaşandığını gelecek kuşaklara aktaran eserlerdir. Kanımca birçok bilimsel eserden çok daha etkili örneklerdir. Bugün bazılarına güldüğümüz bu teatral, dönem anlatımları ülkemizde yaşadığımız kentleşme sürecinin de ne kadar düzensiz ve plansız yaşandığının bir göstergesidir. Tamimiyle bireyi dışlayan, onları ve sahip oldukları özgün değerleri, içinde bulundukları topluluğun değerlerinden uzaklaştıran, yol açtığı trajedileri hep göz ardı eden bir süreç olmuş ülkemizdeki kentleşme süreci.
Zaten sahip olduğu gelirler itibariyle mülk sahibi olması mümkün olmayan bu kesimlerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için neden başka yollar aranmaz? Bunlar sorulması gereken, haklı sorular.Siyasi yelpazenin neresinde bulunduğunuza bağlı olarak, birey ya geleneksel değerlerin savunucuları, ya da kentlerde oluşmaya başlamış “modern” değerlerin savunucuları tarafından görmezden gelinmiştir. Bazen de hor görülmüştür. Olan her zaman kalıplar içine hapsolmak istemeyen tekil insanlara olmuştur. Bu insanlara, içinde bulundukları sarmaldan çıkış imkânını devlet, maalesef sunamamıştır. O da kendi “bekasını” düşünerek, bu insanların taleplerini görmek istememiştir. İşte bu sebeple, siyasilerin zaman zaman ortaya çıkıp kamuoyuna açıkladıkları “sosyal” konut projeleri gibi insana dokunması beklenen projeleri ilgi ve alakayla karşılarım. Geçmişten günümüze kentleşme sürecimiz içinde bu projelere yer bulmaya, anlam geliştirmeye çalışırım samimi olarak. Ama barınma ihtiyacını karşılamanın yegâne yolunun da bireyleri mülk sahibi yapmak mı gerekli olduğunu sorgularım. Ya da insanlar yalnızca mülk sahibi yapılarak mı, içinde yaşandığı kente yabancılaşmaları giderilebilir diye de merak ederim. İçinde bulunduğumuz ekonomik koşullarda daha ekonomik, insanların gelecekteki olası gelirleriyle daha uyumlu yolların olup olmadığını sorgulanmalı. Zira kentsel dönüşümün yol açtığı o kadar çok sosyal sorunlarımız var ki… Örneğin geçmişte olmadığı kadar ciddi bir “kentsel yoksulluk” sorunumuz var. Her şeyden önce bu yoksul insanların barınma ihtiyaçları var. Acaba böyle büyük projeler, neden bu sorunlarla birlikte düşünülmezler? Neden bu yoksulluğun ve barınamamanın yol açtığı bireysel trajedileri gidermek için kaynaklar harcanamaz? Zaten sahip olduğu gelirler itibariyle mülk sahibi olması mümkün olmayan bu kesimlerin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için neden başka yollar aranmaz? Bunlar sorulması gereken, haklı sorular. Bunlara verilecek cevap ise, siyasilerin bu sorunlara yönelik yaklaşımlardaki samimiyetlerine bağlı. Kanımca ülkemiz için son derecede önemli bir seçim sürecinde bulunmamızın bunda önemli bir payı var. O nedenle, bu yeni proje de tıpkı geçmişte olduğu gibi, insanları kendi başına bırakan ve onların kent hayatına üretken bir birey olarak entegra olmasını sağlamak dışında, kendisinden kopmak üzere olan orta ve orta üst gelir düzeylerindeki hanehalklarını tekrar kendine bağlamayı hedefleyen “siyasi” bir proje olarak hayata geçirilmesi düşünülmüştür. Onu da ne kadar gerçekleştirir son derecede şüpheli!