- Sosyal beceriler yani kişilerarası ilişki becerileri,
- Üst düzey bilişsel beceriler ve
- Sistemsellik becerileri.
Sosyal beceriler koordinasyon, ekip yönetimi, öğrenme ve öğretme becerisi, duygusal zeka, duygusal çeviklik ve sosyal anlayış gibi becerileri içeriyor. Sosyal anlayış, diğer insanların sosyal ilişkiler ve olaylar içindeki durumunu algılayabilmek ile ilintili. Aslında bu açıdan yine çok önemli bir beceri olan duygusal zeka ile bağlantılı. Son yıllarda özellikle liderlik alanında yapılan çalışmalar EQ yani duygusal zekanın iş hayatında en az IQ kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor. Ünlü akademisyen psikolog David Goleman duygusal zekanın önemini şöyle vurgulamış: “Etkili liderlerin çok önemli bir ortak özelliği var: Hepsi duygusal zekası yüksek bireyler. IQ ve teknik beceriler elbette önemli. Fakat bunlar yönetici pozisyonları için artık ancak giriş seviyesi gereksinimlerdir." Dolayısı ile iyi bir hayat ve yükselen bir kariyer grafiği için duygusal zeka oldukça önemli bir beceri.
Bunun dışında sosyal beceriler altında değerlendirilen diğer konular ise psikoloji, sosyoloji, antropoloji gibi alanlarda bilgi sahibi olmak. Özetle önce kendimizi sonra da başkalarını anlayabilmek geleceğin dünyasında daha da önemli hale geliyor.
Üst düzey bilişsel beceriler orijinal fikirler üretebilme, fikir akışkanlığı ve aktif öğrenme gibi becerileri içeriyor. Aktif öğrenme yeni öğrenilen bir bilginin bugün ya da gelecekte bir sorunu çözmede nasıl işe yarayabileceğini düşünebilmek anlamına geliyor. Fikir akışkanlığı ise biraz sıra dışı bir beceri… Bir konuda fikrin kalitesi ya da doğruluğundan bağımsız olarak çok sayıda fikir üretebilmeyi ifade ediyor. Yaratıcılık ile de yakından bağlantılı. İyi haber ise şu: IQ’nun aksine ve EQ’ya benzer şekilde bu beceriler de üzerinde çalışılarak geliştirilebiliyor.
Sistemsellik becerileri ise sosyo-teknik sistemler arasındaki bağlantıları ve ağları fark edebilme ve çözümleyebilme becerisi olarak nitelendiriliyor. Sosyo-teknik sistemleri makine ya da algoritma ile insanın birlikte çalıştığı sistemler olarak tanımlayabiliriz. Örneğin insan-bilgisayar birlikteliği de mikro düzeyde bir sosyo-teknik sistem ve bu sistemin efektif bir biçimde çalışabilmesinden sorumlu meslekler de var. Son yıllarda sıkça duyduğumuz kullanıcı deneyimi uzmanı ve insan-makine etkileşimi tasarımcısı gibi… Bu meslekleri icra edebilmek için sistemsellik becerilerine sahip olmak gerekiyor. Hem çalışan hem de tüketici gözünden bakarak, makineyle birlikte çalışmak ya da iş yapmak nasıl bir deneyim? Bu deneyim insan açısından nasıl daha iyi hale getirilebilir? Ve tabii aynı zamanda şirketler için nasıl daha verimli sonuçlar doğurabilir? Bunlar bugüne kadar üzerinde pek durmadığımız sorular ancak özellikle pandemi süreci sonrasında önemini yoğun bir biçimde hissedebiliyoruz.
Teknik beceriler ise geleceğin iş dünyasında varsayılan olarak kabul ediliyor. Yani bir alanda derinlemesine bilgi ve beceri sahibi olmanız zaten bekleniyor, ancak bu yeterli değil. Harika bir yazılım uzmanı olabilirsiniz; ancak tasarım bakış açısına da sahip olursanız bütün gününü sizin ürettiğiniz yazılımla geçiren insanların hayatlarını kolaylaştırabilirsiniz. Aylardır uzaktan çalışan ekibinizle ilişkilerinizde duygusal zekanızı ortaya koyarsanız daha yüksek motivasyonla, verimle ve mutlulukla çalışan bir ekibe sahip olabilirsiniz. Dolayısı ile ana uzmanlık alanımız olmasa da, bahsettiğimiz becerileri edinmek son derece önemli. Tüm bu beceri alanlarında kendimizi geliştirmek zorunda olmamız zaman zaman omuzlarımıza fazlaca yük yüklendiğini düşündürebiliyor. Ancak modern insanın sürekli ilerleme ve kalkınma şiarıyla çıktığı yolda geldiğimiz nokta, bunun aksini şimdilik olanaklı kılmıyor.