Kılıçdaroğlu’nun başörtüsüne dair söyledikleri sanırım ilk işaretti, bunu mutfak videoları takip etti, sonra adım adım içimizden birine, bilge bir siyaset adamına ve çok cesur bir lidere dönüşmeye başladı.
Bayram değil seyran değil, iktidarın “fetva yaratıcısı” Hayrettin Karaman, pek tabii ki Türkiye toplumuna değil kendisini takip eden Sünnilere seslenerek, Alevilerden kız alınmayacağını buyurdu.
İfade özgürlüğü neredeyse sonsuza uzanır ama istisnai durumları da vardır; bir zümreyi şeytanlaştırmak, ayrımcılık yaratmak, hedef göstermek, şiddet çağrısı yapmak gibi.
Bunu sıradan biri söylese çok önemli değil, “meczubun teki,” der geçersiniz ama toplumu etkileme gücü olan biri söylediğinde bence ifade özgürlüğünün sınırlarını geçmiş oluyoruz.
Alevilerden kız alınmaması ne demek?
Aleviler “bizim” asaletimizi, asil kanımızı bozuyorlar demek; yani, biz saf kalabilmek için onlardan uzaklaşmalıyız.
Peki bunlar “bizim” asaletimizi bozacaksa, “var olmalarını” gerektirecek bir sebep var mı?
Burada “biz bize” kalsak daha iyi değil mi?
Hitler de benzer şeyler söylüyordu, “sekizde bir” gibi kaç birim Yahudi olunacağına dair fetvalar veriyordu ama bu yol Himmler ve Heydrich’e verdiği “Nihai Çözüm” emriyle neticelendi.
Sonuçları biliyoruz, Avrupa’nın doğusu toplama kamplarıyla doldu taştı.
Ama Hayrettin Karaman, bence dinen bir söz söylemiyor ve ben onun bu sözünü Tayyip Erdoğan’ın faiz-enflasyon sarmalını açıklamak için kullandığı şu sözlerle beraber değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
“Bizim arkadaşlara ne oluyor? Bunu görevde olduğum sürece faizle mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim, enflasyonla mücadelemi sürdüreceğim. Şunu bilmemiz lazım, bu konuda nas
[1] ortada. Nas orada olduğuna göre sana bana ne oluyor? Nas orada olduğuna göre sana bana ne oluyor?”
EKONOMİ, KAMU HUKUKUNU İLGİLENDİRİYOR
Konu, ekonomi. Bu da kamu hukukunu ilgilendiren bir alan.
Ve bu alanda referansı bir kutsal kitaba dayandırıyorsanız, her şeyden evvel anayasa ile çelişiyorsunuz demektir.
Bunu etkileme gücüne sahip olmayan biri söylese önemli değil. Canı nasıl isterse öyle yaşar, isterse bütün hayatını İslam’ı kendi anladığı şekliyle yaşar, kimse de onun tasarruflarına karışamaz.
Varlık Fonu’nda olduğu gibi, yazın bir gece yarısı kararnamesiyle atayın kendinizi Merkez Bankası’nın başına… Bu faiz mereti on yedi olunca günah da on dört olunca sevap değil ya…Sıfırlayın.
Ama bunu Cumhurbaşkanı söylüyorsa ve bu Cumhurbaşkanı bir gece yarısı kararnamesiyle Merkez Bankası Başkanından Boğaziçi Üniversitesi Rektörüne herkesi görevden alıp yerlerine yenilerini atayabiliyorsa, iş hayli çetrefilleşiyor.
Hadi bakalım, imtihan ortada.
Madem nas ortada, buyurun sıfırlayın faizi.
Varlık Fonu’nda olduğu gibi, yazın bir gece yarısı kararnamesiyle atayın kendinizi Merkez Bankası’nın başına… Bu faiz mereti on yedi olunca günah da on dört olunca sevap değil ya…Sıfırlayın.
Çok zor da değil, yarım saatlik iş, üstelik samimiyet testi veya “imtihan” demek daha doğru galiba.
Ama yapmayacaklar çünkü mesele o değil, ucuz krediyle yatırımları ve dolayısıyla istihdamı artırmak bir hedef belki ama amaç bence bambaşka.
Şimdi, elimizde, bu hafta söylenmiş iki büyük laf var.
Biri, “Alevilerden kız alınmaz” diyor; öteki de faiz-ekonomi ilişkisini nassa dayandırarak açıklıyor.
Ben bu iki açıklamaya bakınca, iktidarın seçim politikasını görüyorum.
Peki, bugüne kadar neden beklendi de şimdi üst üste yapılıyor?
Hiç şüphesiz ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun birbirinden çarpıcı açıklamaları yüzünden.
Bundan birkaç ay öncesine kadar Kılıçdaroğlu, muhalefet etmeyi seçilmiş belediye başkanlarına bırakmıştı. Onları öne sürüyor, kendisi de “dostları bir arada tutabilmeye” çalışıyordu.
Baş örtüsüne dair söyledikleri sanırım ilk işaretti, bunu mutfak videoları takip etti, sonra, adım adım içimizden birine, bilge bir siyaset adamına ve çok cesur bir lidere dönüşmeye başladı.
SEÇİM KAZANDIKTAN SONRA
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın belediye başkanı seçilmeleriyle birlikte “seçim kazanamayan bir genel başkan” eleştirilerinden de sıyrıldı ve kendine ilk kez istediği gibi oynayabileceği bir alan buldu.
Alanı bulduğunda da hiç bilmediğimiz birine dönüştü.
Murat Sabuncu, T24’te Bekir Ağırdır ile yaptığı son programda “Dersimli Kemal” oldu diyor, bence kusursuz bir tespit.
Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı olmaktan başka bir şey olmaya karar verince Türkiye’nin kronikleşmiş sorunlarına baktı ve büyük bir cesaretle onların üstüne gitmeye karar verdi.
Bu büyük bir özeleştiri gerektiriyordu, yapmaktan da bir an olsun imtina etmedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yapılacak seçim kampanyasının başlangıcı da verilmiş oldu: Sünniliğe vurgu yap, onun Alevi olduğunu hatırlat ve Sünnilere “kız vermediğimiz Alevilere oy da veremeyiz” algısını yerleştir.
Varlık Vergisi’nden Ahmet Kaya’ya “helâlleşme” çağrısı yaptı.
Bu samimi çağrı, o kadar büyük bir karşılık buldu ki bir anda “doğal aday” konumuna yükselen Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı yapılacak seçim kampanyasının başlangıcı da verilmiş oldu: Sünniliğe vurgu yap, onun Alevi olduğunu hatırlat ve Sünnilere “kız vermediğimiz Alevilere oy da veremeyiz” algısını yerleştir.
İyi de Kemal Kılıçdaroğlu’nın yanında Temel Karamollaoğlu var, seçmenlere sürekli “kazanımların garantörü” olduklarını söyleyen Ahmet Davutoğlu ile Ali Babacan var. Onun üstüne sadece Alevisin demeleri için trolleri saldırtmalarının bir manası olmayacak.
Bazı çaptan düşmüş marjinaller de tutturdular “helâlleşme değil hesaplaşma” diye.
Burası Norveç olsa önce kanunları uygulamak gerekebilir, bu doğru da olabilir; ama Türkiye gibi ülkelerde evvelâ “adaleti sağlamak” ihtiyacı var bana göre.
Barışacağız, uzlaşacağız, normalleşeceğiz.
Özeleştiri yaptıkça karşı mahalleden de yapmasını isteyeceğiz.
Ancak normalleştikten sonra hesaplaşabiliriz, aksi mümkün değil; aksi, sadece yeni kahramanlar yaratmak anlamına gelir, rövanş duygusunu biler.
Aman ayağın takılmasın Kemal Bey, kol kola, hep beraber, milletçe inelim o lanetli basamaktan.
Şu durduğumuz “Jakoben laikçilik” ile “otoriter muhafazakârlık” yerlerinden birer basamak aşağıya ineceğiz.
Kılıçdaroğlu, seçim kazanmış bir lider olmanın getirdiği özgüvenle arka arkaya muhteşem sözler söylüyor ve kitlesini de dönüştürerek o basamağı iniyor.
Sokakta gazeteci ya da siyasetçi döven ülkücüler, intikamcı Kemalistler, maksimalist solcular, şeriatçı İslamcılar, terör sevicisi ayrılıkçılar, mülteci düşmanları, otoriterler, zorbalar yukarda yapayalnız kalıyorlar.
Aman ayağın takılmasın Kemal Bey, kol kola, hep beraber, milletçe inelim o lanetli basamaktan.
---
[1] Nass ya da Türkçe yazılışıyla “nas” İslam hukukundaki temel emir ve yasaklar için kullanılır (edt. Notu).