Kemal Bey’in zor yolu…

Abone Ol
Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı için şu anda en güçlü ve en doğru isim. Aday ister Kılıçdaroğlu olsun ister bir başkası. Seçimi adayla birlikte Türkiye’nin değişmesini isteyenlerin çabası kazandıracak. Aday sadece değişimi isteyenlerin temsilcisi olacak.

Loading...

Pazartesi günü Soli Özel’in CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığı üzerine yazdığı yazı hayli tartışma yarattı. Ne olursa olsun bu yazıdan Sayın Kılıçdaroğlu ve çevresindekilerin alması gereken dersler olduğu açık. O da bu tür eleştirileri yok saymak yerine, kabul etmek. Dahası böyle düşünenlerin varlığını kabul etmek ve oylarını almak için, onlarla iletişimde olmak ve onları ikna etmek. Diğer yandan bu yazı Kılıçdaroğlu’nu eksik okumak kadar, CHP’ye ve CHP’nin değiş/e/meyeceğine olan inançla doğrudan bağlantılı. Oysa Kılıçdaroğlu’nun CHP’de başardığı en önemli şey bu. Yani CHP’yi dönüştürmek. Dahası bu dönüşüm, sadece CHP’de değil bizatihi Kılıçdaroğlu’nun kendisinde de var. Ve bu dönüşüm devam eden bir süreç. Bu dönüşüm elbette değişimi de kapsıyor. Kuşkusuz CHP’nin sadece kurucu parti olmaktan değil, tek parti döneminden gelen ağır bagajları var. Ancak geçmişin  bagajlardan hareketle bugünün CHP’sini mahkum etmek de doğru olmaz. Nitekim Kılıçdaroğlu başkanlık döneminin ilk yıllarından başlayarak CHP’de zor ama önemli bir şeyi başarıyor; partiyi salt kadro olarak değil ideolojik olarak da dönüştürüyor. Bu sadece siyaset, Türkiye okuması anlamında değil siyaset yapma tarzının da bir bütün olarak dönüşmesini ifade ediyor. Bunun gereği olarak, parti adını geçmişte yapılan hataları kabul ediyor, özür diliyor. Elbette bu süreçte, hep doğruların yapıldığını söylemek mümkün değil. Bu süreçte benim de eleştirdiğim pek çok siyasi hata yapıldı ve muhtemelen yapılmaya devam edecek. Sonuçta Kılıçdaroğlu CHP’nin Genel Başkanı ve bir siyasetçi. Biz gazeteci, yazar, akademisyen için normatif (olması gereken) olan ne yazık ki onlar için her zaman öyle olmuyor. Tam tersine onlar var olan imkân seti içinde partileri ve ülke için var olan konjonktürde en optimum çözümü bulmaya çalışıyorlar. Ve siyasetçilerin yaptığı her şey bize doğru gelmeyebilir. İşte Özel’in yazısı tam da böyle bir okumadan kaynaklanıyor. Anlama çabasının göreli olarak az olduğu, kısmen önyargıların olduğu, partinin değişemeyeceğine olan inanç ve sürekli en idealin yapılmasını beklemek. Bu noktada temel sorun; normatif olanı, en doğru olanı hep siyasilerden beklemek. Ve siyasileri, o en ideali yap/a/madığında eleştirmek. Eğer dışardan en idealin yapılmasını istiyorsak bir adım atarak o idealin gerçekleşmesinin parçası olmak durumundayız. Bu da bizatihi siyasetin parçası olmayı, siyaset yapmayı gerektiriyor. Belki de Türkiye’de laik kesimdeki aydınların temel sorunu da bu. Siyasete katılmadan, siyasetin parçası olmadan siyasetçilerden kendileri için normatif olanın, en ideali yapmalarını beklemek. Oysa şu bir gerçek ki, siyaset biz talep ettiğimiz kadar, biz dahil olduğumuz kadar, biz siyasetin parçası olduğumuz kadar değişir. Değişim talep etmek kadar bizatihi emek vererek, onun parçası olarak gerçekleştirmiştir. Özetle Kılıçdaroğlu zor olanı partiyi, siyasetini partiye rağmen değiştirmeye çalışıyor. Kılıçdaroğlu zor bir yolda emin adımlarla ilerliyor. Kılıçdaroğlu’nun partide yaptığı dönüşümün en açık göstergesi, bir zamanlar adları partinin başkanlığı için geçenlerin, partinin yetkili kurullarında görev alanların bugün nerede olduklarına bakarak anlayabiliriz. Peki CHP’de değişim bitti mi? CHP’nin dönüşümü, parti içinde küçük iktidar mücadelesini sürdürenlerin büyük iktidar için mücadele etmeye başlamasına kadar devam edecek. Son olarak Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanlığı için şu anda en güçlü ve en doğru isim. Daha önemlisi şu; aday ister Kılıçdaroğlu olsun ister bir başkası. Her kim olursa olsun seçimi tek başına aday kazanmayacak. Altılı Masa’daki liderler, partilerin belediye başkanları, partililer ve Türkiye’nin değişmesini isteyenlerin çabası kazandıracak. Aday sadece değişimi isteyenlerin temsilcisi olacak.