Kemal Bey aday olmalı mı?

Abone Ol
Altılı masa bu haliyle AKP’nin 20 yılda oluşturduğu müesses nizama kafa tutacak ve o nizamın bekası için oluşturulan idari rejimi değiştirecek çaptan bir hayli uzak.

Loading...

Kemal Kılıçdaroğlu muhalefetin cumhurbaşkanı adayı olmalı mı? Bu soruya vereceğimiz cevap, muhalefetin siyaset sahasında ve seçim sath-ı mailinde oyunu kimin kuralları ile oynayacağına göre değişir. Eğer altılı masa, kuralları kendi belirleyecek, yani Erdoğan’a değil onun temsil ettiği rejime muhalefet edecek ve gayesi onu değiştirmek olacaksa; Kemal Bey hem hak hem fıtrat hem de kimlik itibariyle en anlamlı ve en güçlü aday olabilir. Zira bu halde hikâye asırlık ezberleri bozmak; hürriyete, adalete ve eşitliğe vurulan tüm prangaları kırmak üzerine kurulacak demektir. Kemal Bey, gerek altılı masanın bir araya gelmesine verdiği emek; gerek eril dile, ben merkezciliğe karşı duruşu ve gerekse de Alevi kimliği ile müesses nizamın çizdiği alanın dışında bir kişi olarak bu meydan okumada önemli bir figür olabilir. Lakin altılı masa genel itibari ile bu yönde değil, salt iktidar değişikliği odaklı politikalar yürütmeyi seçiyor. Bu da oyunun rejimin kurallarına göre oynanacağı anlamına geliyor ve Kemal Bey’in yukarıda güçlü görülen tüm nitelikleri altılı masa nezdinde bir anda zafiyete dönüşüyor. Çünkü bu denklemde, iktidarın milli-dini değerleri suistimal veya geçmiş acıları istismar ederek yurttaşları ayrıştırma ve bunun üzerinden kitleleri kutuplaştırma politikaları karşısında altılı masa sürekli patinaj çekiyor, boşa düşüyor. Onunla mücadele edecek dili inşa edemiyor. Karşı argüman olarak belirtilen, sıkça duyduğumuz ve adayın temel kriteri olarak sunulan “Hele bir seçimi kazanalım gerisi kolay” cümlesi ise siyasal muhalefetin kendisine kurduğu en büyük tuzak. Toplumsal muhalefeti ikna edebilecek her türlü öğeden de yoksun. Bu replik geleceğin inşasını değil geçmişin imhasını baz alıyor. Oysa geleceğe rengini verecek olan şey, neyi kazandığımızdan ziyade nasıl kazanacağımız olacak. Ekrem İmamoğlu’nun hata yapmasına sebep olan ve bir türlü kavrayamadığı husus da bu. Erdoğan’a benzeyerek, onun seküler versiyonu olarak kazanılan seçimin Pirus zaferinden farkı olmayacak ve en ufak bir krizde herkes için hezimete dönüşecek. Böylesi bir senaryoda çok kısa bir zaman sonra gelenin gideni aratması veya gidenin daha güçlü dönmesi kuvvetle muhtemel. Ehven-i şer seçimine doğru büyük bir hızla ilerliyoruz. İdeal olanın iradeye dönüşmesi mevcut muhalefetle epey zor. Saman alevi gibi yanıp sönen meydan okumalar dışında hiçbir muhalif lider kendini aşamadı. Meral Akşener’in Kürtlere yapılan zulme ses çıkaramadığı; Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu ve Temel Karamollaoğlu’nun Alevi bir cumhurbaşkanı adayına ağızlarının ucuyla değil kalpten ve cepheden sahip çıkamadığı bir atmosferde Kılıçdaroğlu’nun adaylığı heyecan yaratmayacak, dönüştürücü bir nitelik arz etmeyecek. Kemal Bey açısından bakacak olursak, fıtratına uygun dille siyaset yaptığında Türkiye’ye neler kattığı hepimizin malumu. Eğer ayakta kalan ve eksikleri de olsa bir araya gelebilen bir muhalefetten bahsedebiliyorsak, kuşkusuz onun emeği çok. Yolculuğun mihmandarlığını uzun bir süre hakkını vererek yaptı. Peki hal bu iken Kemal Bey’in son iki aylık süreçte Erdoğan tarzı dille yaptığı, ‘Ben’ merkezli yürüttüğü ve “Gerçek ülkücü benim” çıkışıyla da final yapan söylemleri ile masaya dayattığı adaylık politikalarına ne demeli? Bu büyük çelişkiyi nasıl açıklamalı? Kemal Bey kendi siyasi söylemlerinin hakkını vermeden, arkasını getirmeden o kadar hızlı daldan dala atlıyor ki kavramların içi boşalıyor. Bu da güveni zedeliyor. Akıllara Kemal Bey’in demokratlığı konjonktürel mi sorusunu getiriyor. Kılıçdaroğlu olası adaylığını kendisi baltalıyor. Tıpkı Ekrem Bey gibi. Bir kişinin veya bir kimliğin değil her birimizin ve tüm kimliklerin kazanabileceği zaferin Kemal Bey tarzı bir aday ile geleceği aşikâr. Lakin buna önce altılı masanın, sonra da Kılıçdaroğlu’nun kendisinin inanması lazım. Kemal Bey’e en büyük zararı iktidar veya uzağındakiler değil, onun ezber bozan politikalarını tahkim etmeyen lakin adaylığını her fırsatta köpürten en yakınındaki figürler veriyor. Sonuç olarak altılı masa bu haliyle AKP’nin 20 yılda oluşturduğu müesses nizama kafa tutacak ve o nizamın bekası için oluşturulan idari rejimi değiştirecek çaptan bir hayli uzak. Lakin bu durum seçimleri şimdi olduğundan daha önemsiz kılmıyor zira yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren demokrasinin, geleceği inşa etmek ve Cumhuriyet’i demokrasi ile taçlandırmak için bir nebze de olsa nefes almaya ihtiyacı var. Bu sebeple de aday kim olursa olsun zikredildikten sonra arkasında durmaktan başka seçeneğimiz yok.