Loading...
Başkanın talimatıyla Amerikalı savcılar bütün geçmişini araştırdı ancak hiçbir suç emaresine rastlayamadılar. En sonunda bir trafik cezası bahane edilerek hapis cezasına çarptırıldı. Halk da Ali’den yana tavır alınca para cezasına çevrildi.Ali hiç şüphesiz gelmiş geçmiş en iyi boksörlerden birisiydi ve ringlerdeki başarısını sonuna kadar hak etti. Ancak Muhammed Ali’yi iyi bir boksörden efsanevi sporcu kategorisine yükselten sadece ring içindeki yetenekleri değildi. Ali, kariyerinin en parlak, en başarılı ve en şöhretli dönemlerini yaşarken Amerika Birleşik Devletleri Vietnam’a savaş açtı. Muhammed Ali de askerlik çağındaydı. Ordu ihtiyacını karşılamak için asker alımı yapacaktı. Muhammed Ali, o gün itibariyle bir dünya yıldızı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin en ünlü sporcularından birisiydi. ABD Başkanı dahil birçok etkili siyasetçi ile yakın ilişkisi vardı. Dolayısıyla isteseydi, askere yazılabilir ve en rahat, en güvenli birimde formaliteden zaman geçirerek askerlik vazifesini tamamlayabilirdi. Hatta menajerleri böyle bir vatansever hareketi tavsiye etmişlerdi, askere gitmesi onun ününe ün katacak, kariyerine olumlu bir ivme kazandıracaktı. Muhammed Ali kendisinin ve ülkesinin anlık çıkarını değil, insanlığın üstün çıkarı olan barışı tercih etti. Farkında olmadan zorluklarla dolu ancak sonunda efsane olacağı bir serüvenin ilk adımını atmıştı… Gazete ve televizyonların katıldığı bir basın toplantısında kendi ülkesi Amerika Birleşik Devletleri’nin bu savaşta haksız olduğunu, kendi ülkesi bile olsa haksızlık karşısında susmayacağını ve orduya katılmayacağını açıkça beyan etti. Ünlü konuşmasında şöyle diyordu; ‘‘Vietnamlıların Amerikan halkıyla bir alıp veremediği yok, Vietnamlılar bana hiçbir kötülük yapmadılar, onlarla neden savaşayım?’’ Birçok devlet adamı araya girmeye çalışsa da o kararından vazgeçmedi… Bu dönemim en güçlü devleti ABD’nin o sarsılmaz otoritesi ilk defa hem de hiç ummadıkları bir yerden, içeriden sarsılmıştı. İlk defa bir sporcu Amerikan halkına devletin her yaptığının kutsal ve tartışılmaz bir doğru olmayacağı fikrini aşılamıştı. ABD Başkanı’nın talimatıyla Amerikan Boks Federasyonu Muhammed Ali’nin Dünya Boks Şampiyonu unvanını geri aldı, boks lisansını iptal etti ve ABD sınırları içerisinde boks yapmasını yasakladı. Amaç Muhammed Ali’nin direncini kırmak, onu sindirmek ve vazgeçirmekti. Devleti karşısına almaktan çekinen tüm sponsorları, sponsorluk anlaşmalarını iptal ettiler. Banka hesaplarına bloke konuldu. Pasaportu iptal edildi. Tek mesleği boks olan Ali, mesleğini icra edemediği için ekonomik olarak çok zor duruma düştü.
Sadece savaş karşıtlığı değil, aynı zamanda siyahilerin hakları konusunda da öncü oldu. Restorana alınmayan bir siyahi olduğunda yüzlerce kilometre yol kat ediyor ve kendisi o restorana giriyordu.Başkanın talimatıyla Amerikalı savcılar bütün geçmişini araştırdı ancak hiçbir suç emaresine rastlayamadılar. En sonunda vatan haini ilan edildi ve geçmişte ki bir trafik cezası bahane edilerek hapis cezasına çarptırıldı. Halk da Ali’den yana tavır almaya başlamıştır. Bu yüzden hapis cezası para cezasına çevrildi. Ali, ismine yakışır şekilde karşısına çıkartılan tüm engellere rağmen hep dik durdu, hiç vazgeçmedi. Üniversitelere gidip gençlere seminerler vermeye başladı. Ölümünden önce Malcolm-X ile yakın arkadaştı. Ondan öğrendiği İslami argümanları bu seminerlerde öne sürüyordu. Kimden yana olduğunu soranlara ‘‘Haktan yanayım’’ diyordu. Sadece savaş karşıtlığı değil, aynı zamanda siyahilerin hakları konusunda da öncü oldu. Restorana alınmayan bir siyahi olduğunda yüzlerce kilometre yol kat ediyor ve kendisi o restorana giriyordu. Onlarca TV programına konuşmacı olarak katıldı. Kendi Müslüman olmasına rağmen diğer dinlere ve her türlü inanca saygısını dile getiren konuşmalar yaptı. Diğer sporcuları örgütlemeye çalıştı. Çoğu sporcu korkusundan bu aktivist hareketlere destek vermekten çekindi ama NBA’in en ünlü basketbolcuları Kareem Abdul-Jabbar ve William Russell, NFL oyuncusu Jim Brown gibi isimler bir araya gelerek Ali’ye birçok eylemde destek verdiler. 25 yaşından 29 yaşına kadar ömrü bu mücadeleyle geçti. Profesyonel bir sporcu için bu 4 sene en güçlü, en atletik, en büyük başarıları kazanabileceği dönemdir. Ali, hiç tereddüt etmeden profesyonel sporculuk hayatının en verimli 4 senesinden vazgeçmişti. Vietnam Savaşı bittiğinde yaklaşık 50 bin Amerikan askeri bir hiç uğruna ölmüştü. Yıllar sonra Amerika’nın Vietnam savaşına katılması yanlış ve gereksiz bir karar olarak kamuoyu önünde genel bir kabul gördü. Savaştan sonra Muhammed Ali’ye tekrar boks lisansı iade edildi ve hakkındaki tüm yasaklar kaldırıldı.. Tekrar şampiyon oldu.. Boksu bıraktıktan sonra ABD Başkanı Reagan’ın danışmanı oldu. Dünya genelinde nerede bir haksızlık varsa onun sesi olmaya gayret etti. Güney Afrika’ya kadar giderek Nelson Mandela’yı hapishane ziyaret eden ilk kişilerden biri oldu.
Muhammed Ali muhafazakarlar için önemli bir figürdür. Ancak örnek aldıkları Ali ile ortaya koydukları pratik arasında tezat vardır. El alemin savaşında ‘‘Savaşa Hayır’’ demek kolaydır. Kendi ülkeniz savaşa girerse “hayır” diyebilecek misiniz?Bir zamanlar hain ilan edildiği, spor yapmasının bile yasak olduğu kendi ülkesinde düzenlenen 1996 Atalanta Olimpiyatları’nın onur konuğu olarak iade-i itibarı yapıldı, olimpiyat ateşini yakma onuru ona verildi. 2002 yılına gelindiğinde Birleşmiş Milletler’in Barış Elçisi seçildi. Birçok kişiye göre Muhammed Ali en önemli maçını ring içinde değil, ring dışında kazanmıştır. Bu özelliğiyle Muhammed Ali adeta bir öncüdür. Ali’den sonra özellikle spor camiasında aktivist eylemler çoğalmış, dünyaca ünlü sporcular toplumun sorunlarına daha duyarlı olmaya, gerektiğinde tutum sergilemeye başlamışlardır. Tam bu olayların ertesinde 1968 Meksika Olimpiyatlarında altın ve gümüş madalya kazanan iki ABD’li atlet, tam ABD ulusal marşı söylenirken siyah eldiven taktıkları ellerini havaya kaldırarak tutumlarını bu protesto ile göstermişlerdi. Benzer şekilde Ali’den ilham alan ünlü tenisçi Arthur Ashe ülkesindeki apartheid’ı protesto etmek için tenis maçında protestosunu gerçekleştirmiş ve bu yüzden tutuklanmıştı. Kısacası Muhammed Ali’yi efsane yapan bokstaki başarıları kadar aktivist ve muhalif kişiliğidir. Kendi ülkesinin politikalarını eleştirecek kadar cesur olması ve en güçlünün karşısında bile dik duruş sergilemesidir. Ülkemizdeki spor camiasına baktığımızda maalesef ülke sorunlarıyla yakından ilgilenen, toplumsal olaylarda öncü olabilecek sporcu sayımız fazla değil. Genelde etliye-sütlüye karışmayan, çok konuşmayan, maç röportajları dışında seslerini ve hiçbir konuda fikirlerini duyamadığımız kişiler… Belki de bu yüzden 100 senelik Cumhuriyet tarihimizde 1 tane bile Dünya çapında evrensel bir efsanevi sporcumuz olamadı… Muhammed Ali ülkemizde özellikle muhafazakar kesim ve Siyasal İslamcılar için önemli bir figürdür. Örnek alırlar. Buna rağmen bu kesimin devletin her kararını ve eylemini kutsarcasına sahiplenmesi aslında örnek aldıkları Ali ile ortaya koydukları pratik arasında önemli bir tezattır. Muhammed Ali her zaman muhalif kişiliği ile öne çıkmıştır. El alemin savaşında ‘‘Savaşa Hayır’’ demek kolaydır. Önemli olan sadece hak, hukuk ve hakkaniyetten yana olarak kendi ülkeniz bile savaşa girerse ‘‘Savaşa Hayır’’ diyebilecek misiniz? İşte esas erdem budur. Muhammed Ali sadece iyi yumruk attığı için efsane olmadı, bu erdeme sahip olduğu için oldu. Muhammed Ali hikayemizi son olarak şu anekdot ile bitirelim. Muhammed Ali 1963 yılında İngiltere’ye İngiliz Boks Şampiyonu yenilmez Henry Cooper ile maç yapmaya gittiğinde ringe kafasında kral tacıyla çıkar. Maç sonunda spiker Ali’ye kral tacıyla ringe çıkmanın ne anlama geldiğini sorar. Ali, kibar ve saygılı bir şekilde şöyle cevaplar; ‘‘İngiltere’ye ve tarihinize saygı duyuyorum. Sizlerin bir kraliçesi var ama kralı yok. İşte bugün İngiltere’ye ben, yani bir kral geldi’’. Muhammed Ali bu konuşmayı yaptığında Kraliçe Elizabeth’in 10. senesiydi. Bu maçtan tam 60 sene sonra, İngiltere’nin geçen hafta nihayet yeni bir kralı oldu…