Katma değer üretmek yaratıcılık, emek, bilgi, sabır ve akıl teri ister..

Abone Ol
Kore ve Türkiye arasındaki farkın nedeni gayet basit… Teknolojiyi ve katma değerli ürün ihraç ederek ülkede sermaye birikimi sağlayabilecek bir politikamız yok. Uzak Doğu’ya ilk defa 2002 yılında bir görevlendirmeyle gitmiştim. 2001 yılında yaşanan ekonomik ve finansal krizin ortaya çıkarttığı ve Türkiye’nin milli gelirinin neredeyse %30’a yakınını buharlaştıran bankacılık krizinin yarattığı sorunlu kredi alacak çözümlemesi ile ilgili ülke deneyimlerini anlayabilmek ve kendi pratiklerimize dökebilmek amacıyla Güney Kore’nin Seul kentine bir heyet ile birlikte on dört günlük bir iş seyahati yapmıştım. 1998 yılı uzak doğu krizi nedeniyle bankacılık sektöründe yaşanan sorunlu kredilerin çözümlenmesi ile ilgili deneyim ve tecrübeleri Korean Asset Management Company (KAMCO) yetkililerinden bire bir dinlemiş ve Türkiye’de yapılması gerekenleri bir rapor haline getirerek, bugün yürürlükte olan Varlık Yönetimi Şirketlerinin İşleyiş Esasları Hakkındaki Tebliği arkadaşlarımla birlikte yazmıştım. Gece geç saatlerde Seul’e geldiğimiz ve otele yerleştiğimiz için şehiri tam görememiş ve anlayamamıştım. Sabah odamın penceresinden baktığımda ilk anda NewYork’a geldiğimi düşündüm. Seul’de beni etkileyen en can alıcı şeyin ilk bakışta şehir içi otoyolları sonrasında ankesörlü telefonların dijital ekranlarının büyüklüğü ve bedava internetin sağlanması olduğunu bugün hala çok net hatırlıyorum. Daha henüz akıllı telefonların yaygın olmadığı, iPhone’nun bile tam beş yıl sonra çıkacağı bir dönemde bu teknolojiye ulaşmış olmak Kore için gerçekten gurur duyulması gereken bir noktaydı. Yaptığımız gezi sırasında konukseverlikleri ile kalplerimizi feth eden Kore’li arkadaşlarımız bizlere birçok yeri gezdirdiler. En etkilendiğim gezi, Samsung’un İncheon’daki merkezlerinden biriydi. Kırk iki katlı bir binanın en alt katında yer alan Samsung müzesi bizlere tarihte bir yolculuk yaptırdı. 1938 yılında küçük bir bakkal dükkanı olarak kurulan ve sonrasında bir global teknoloji devi olan Samsung’un çıktığı yolculuğu bu müzede görmek mümkündü. Bu müzede zaman yolculuğu 1942 yılından itibaren üretilmeye başlanan transistörlü radyolarla başlıyor, buzdolapları, çamaşır makinaları, televizyonlar, bilgisayarlar, cep telefonları ile devam ediyor ve o günün koşulları olan akıllı mutfak ve akıllı ev gereçleri ile sonlanıyordu. Önünde büyük bir ekranı olan, içinden alınan ürünler bittiğinde uyarı veren ve ev sahibine alışveriş listesi çıkartan bir buzdolabı 2002 yılından bugüne ışık tutar gibiydi. Kore’nin gelişimi ve geldiği nokta beni gerçekten çok etkiledi. Kore’ye ve Seul’e bir daha gitme fırsatı bulamadım ama Kore’yi global markaları ile bugüne kadar yakından takip ettim. Umarım yakın tarihte bir gün yeniden gidebilir ve Samsung’ un aşağıda da linklerini verdiğim Samsung Yenilik Müzesi’ni (Samsung Innovation Museum) gezme fırsatı bulur 2002’den bugüne kadar geçen yirmi yıllık süreçte ortaya çıkan teknoloji evrimini de farklı bir gözle yakalarım. https://youtu.be/wGm3sdPKt4s https://youtu.be/OC0GW1QhVds Buraya kadar olan hikayeyi Türkiye’de son dönemlerde yaşadığımız ekonomik tartışmalar, ihracat artışı, fiyatlar genel düzeyi dengelenmesi ile ilgili geniş kapsamlı tartışmaya basit ama etkili olduğunu düşündüğüm bir açıdan bakmak için anlattım. Öncelikle, yukarıda anlattığım hikayenin Türkiye ile bir karşılaştırmasını göstermek ve sorgulatmaya başlamak en büyük amacım. Bu karşılaştırmayı çok basit bir grafikle, 1960 yılından 2020 yılına kadar olan dönemdeki kişi başı milli gelir grafiğini aşağıda paylaşarak göstermek doğru olacaktır. 1980’li yıllardan itibaren ortaya çıkan ayrışma oldukça dikkat çekici. 1998 yılında yaşanan Uzakdoğu Asya kredi krizi, 2008 yılında yaşanan global kriz ve 2020 yılında yaşanan pandemi dışında kişi başı gelirde herhangi bir azalma söz konusu değil ve artış hızı Türkiye’ye göre oldukça yüksek. 2020 yılı itibarıyle Türkiye’nin kişi başı milli geliri 8536 $, G. Kore 31.631 $. Aradaki fark tam 3.7 kat olmuş. Güney Kore’nin ihracat anlamında birçok markası olduğunu biliyoruz. Samsung, Hyundai, KİA Motors, LG, Missha, Korrendy bunlardan bazıları. Teknoloji ve katma değer yoğun üretimin Kore ekonomisi ve ihracatına yaptığı katkı büyük. Aşağıdaki tabloda G. Kore ve Türkiye’yi karşılaştırmalı olarak ihraç ettikleri ürünler cinsinden görmek mümkün. G. Kore ihracatının %31’i Elektronik ürünler. Türkiye’de bu oran %5.5 Yıllardır aynı yerde sayıyoruz... Peki bizdeki durum nedir? Yaptığımız ihracatın katma değeri ne kadar? Son dönemlerde iddia edildiği gibi ihracatımızı artırarak cari açığımızı düşürüp döviz fiyatlarını istikrara kavuşturup enflasyonu düşürebilecek miyiz? Dış ticaretin ve ortaya koyduğu kompozisyonun bu yöntem dahi kullanılsa ne kısa ne de uzun dönemde bu yolla bir istikrar sağlamasının mümkün olmayacağını gösteriyor. Nedeni  gayet  basit… Teknolojiyi ve katma değerli ürün ihraç ederek ülkede sermaye birikimi sağlayabilecek bir politikamız yok. Kaynak: Turkey Data Monitor Dış ticarette hep pozitif katkı yapan ve 2020 yılının ortasından itibaren ihracat artışını sağlayan hep düşük teknoloji ürünleri olmuş. Bunun yanında yüksek teknoloji ürünlerde verdiğimiz dış ticaret açığı özellikle 2019 yılı başından itibaren bugüne kadar artarak devam etmiş. Bunun en basit şekilde ifade etmek istersek on beş tane cep telefonu almak için bir konteyner mal ihraç etmek zorunda kalıyoruz. Düşük teknoloji ürünleri ve servis sektöründeki ihracatımızın artışındaki en büyük etkenin son üç yıldır TL’de yaşanan önemli değer kayıpları olduğunu söylemek sanırım yanlış olmaz. Yüksek teknolojili ürünlerin toplam sanayi ihracatında payının son sekiz yıldır hiç değişmediği, Orta yüksek teknolojili ürünlerin ihracatının 2015-2018 yıllarında hafif bir artış trendindeyken 2018’de bu güne kadar bu trendin tersine dönmüş olması katma değerli ürün ihracında yine negatif bir trend içinde olduğumuzu gösteren başka bir gösterge. Kısaca vatandaşımızı yoksullaştırarak, dış ticaretimizi katma değeri düşük ürün ihracı ile kapatmaya, cari dengede fazla vermeye ve fiyat istikrarını bu yolla sağlamaya çabalıyoruz. Son dokuz yıldır görünen resimde yapısal bir değişikliğin olmaması, ihracat artışını katma değerli ürünlerle sağlamak için önemli yapısal değişikliklere ihtiyaç duyulması bu uygulamanın da uzun soluklu olmayacağını düşündürmektedir. İşin felsefi boyutu da başka bir noktadır. Katma değerli bir üretim için özgürlükçü düşünce ile yarınlarından endişe duymayan yaratıcı ve yenilikçi insan kaynağı olmazsa olmaz koşullardan birdir. Kendi düşüncesini sosyal medyada paylaşmaktan çekinen, soru sormaktan korkan bir toplumda da bu değişimin kısa sürede olmasını beklemek hata olur. Sonuç olarak başarısızlık gemisi bahaneler denizinde yüzer. Son dönemde iktidarın ekonomik alandaki bir başarısızlıktan ötekine büyük adımlarla koştuğu düşünüldüğünde ihracatın artışı, cari dengenin fazla vermesi böyle ülkeye girecek döviz miktarı ile stabilizasyon sağlanacağı ve fiyat istikrarının temin edileceği bir peri masalından öteye gidemez.