Loading...
Okur-yazarlık oranı yüksek seçmen açısından önem verilen ve bir umut olarak kabul gören soyut vaatler manzumesinin, sorunlar yığınıyla başa çıkmakta zorlanan sıradan seçmen açısından yeterince sahiplenilmediğini görüyoruz.Açık ki ihtiyacımız özgürlükçü, demokratik, laikliği içselleştirmiş ve sosyal bir hukuk devletidir. Totaliter bir anayasayla yönetiliyoruz; bu nedenle özgürlükçü bir anayasa önerisi, gelecek açısından umut vericidir. CHP’NİN KİTABINDA NE YAZIYOR? Öte yandan Kılıçdaroğlu, Salı Grup toplantısında, “Halkın huzuruna çıktığında ne için oy isteyeceğimizi anlatacağız” “Sadece bir tekil adaya oy istemek, CHP’nin kitabında yazmaz, CHP’liler asla bunu kabul etmez” dedi. Biliriz ki siyasetin soyut prensipleri, somut vaatlerin alt yapısını oluşturur; Kılıçdaroğlu’nun 3 Aralık’a yönelik çağrısı ve vurgusu bu açıdan önemlidir. Öte yandan siyaset stratejileri alanında tecrübesi sabit olanlar bilirler ki öyküsü olan ve bu öyküye uygun adımlar atanlar kazanabilir. Seçimler yaklaştığına göre artık vaatlerin derli toplu bir biçimde dillendirilmesi gerektiği açıktır. Muhtemelen CHP’nin 3 Aralık çağrısı, böyle bir dillendirmeyi amaçlıyor. En azından toplumun beklentisi, bu yönde atılacak adımları odaklanmış bulunuyor. Gene de bazı noktaların altını çizmem gerekiyor: Türkiye’de 21 milyon genç seçmen olduğu söyleniyor; bu gençlerin bir kısmının üniversiteli, bir kısmının mezun ama işsiz, bir kısmının da çalışıyor olmakla birlikte gelecek kaygıları olduğunu biliyoruz. Bu kaygıların giderilmesine ihtiyacımız var. Altılı Masa’nın oluşum sürecinde, bu sürecin “amiral gemisi” konumundaki CHP eksenli açıklamaların hemen tamamında, “dostlarımızla birlikte” vurgusu yapılırdı. Bu vurgunun, daha katılımcı, daha şeffaf ve her zaman hesap verebilir bir modeli içerdiği açık; dolayısıyla son dönemlerde, anlaşılmaz bir biçimde, Kılıçdaroğlu’nun diline pelesenk olan “ben” vurgusunun yerini, tekrar “biz” vurgusunun almış olmasını da önemli buluyorum. Okur-yazarlık oranı yüksek seçmen açısından önem verilen ve bir umut olarak kabul gören soyut vaatler manzumesinin, sorunlar yığınıyla başa çıkmakta zorlanan sıradan seçmen açısından yeterince sahiplenilmediğini görüyoruz. Mevcut iktidarın, sadaka kültürünü beslediğini; buna mukabil sosyal devlet kavramını aşındırdığını tecrübe etmiş bulunuyoruz. Bu yöntemin, aç ve açıkta olan yurttaş sayısını çoğalttığını da biliyoruz. Demek ki ihtiyacımız, sosyal devletin yeniden inşa edilmesidir. Bu, hem aç ve açıkta olan insanımıza geleceğe dair güven verici somut adımlar atarak hem de giderek yaygınlaşan sadaka kültürünün önüne geçmek için yurttaşına karşı sorumluluğu yüksek bir kamu yönetimi inşa edilerek çözülebilir. Kimden bekliyoruz bunu? Elbette “Altılı Masa”dan… SEÇMEN NE İSTİYOR? “Altılı masa”, yeniden ve ısrarla sosyal devleti inşa edeceğini somut bir biçimde açıklamalı; örneğin ilköğretimden başlayarak, her düzeyde eğitim alan öğrencilerin beslenme, ulaşım ve eğitim giderlerini karşılayacağını ve bütçesini nasıl oluşturacağını kamuoyuyla paylaşmalıdır. Ayrıntılara giriyor olabilir ama hepimiz biliyoruz ki “şeytan ayrıntıda gizlidir”. Örneğin yurda yerleştirilmeyen öğrencilere kira yardımı yapılacağını; çiftçinin üretim sürecinde kullanacağı mazotu yarı fiyatına vereceğini; emeklilere, bayram ikramiyesini bir maaş düzeyine çıkartacağını ve ayrıca bir maaş tutarında yaz tatili ikramiyesi verileceğini açıklamak hem desteksiz bir vaat değil hem de bugünkü ölçüler açısından rahatlıkla sübvanse edilebilecek somut bir vaattir. Bunlar yapılması mümkün ve de gereklidir. “Teşbihte hata olmaz”; seçim bir çeşit savaştır. Savaşta koşulları kendi lehine çeviren kazanır. Ne zaman ve nasıl savaşacağınızı, savaşırken gücünüzü nasıl ve nerelere yoğunlaştıracağınızı biliyorsanız; sizinle beraber hareket edenlere aynı umudu verip, o umut etrafında el birliği yapmalarını sağlayabiliyorsanız ve de tarafını seçmekte zorlananların kalbine giden yolu bulabiliyorsanız kazanırsınız. Bu hem kendinizi hem muarızlarınızı hem de iki güç arasında bir tercih yapmak zorunda kalan seçmeninizi iyi bilmeyi gerektirir. Yazıyı, Sun Tzu’nun yazdıklarından çıkartabileceğimiz bir sonuçla kapatalım. “Hem kendinizi bilmiyor hem de karşıtlarınızı iyi tanımıyorsanız, gireceğiniz her savaşta yenilgi kaçınılmazdır. Kendinizi bilip, karşıtınızı önemsemiyorsanız, kazanacağınız her zafere karşın yenilgiyle de tanışabilirsiniz. Hem kendinizi hem de karşıtınızı tanıyorsanız, zafere ulaşmanızın önünde bir engel yoktur.”