Kara panter

Abone Ol
Transfer dönemlerinin en gözde konusu genelde scouting olur. Peki, bu iş ilk olarak nerede ve nasıl başladı hiç merak ettiniz mi?

Loading...

Lig başladı, transfer dönemi bitmek üzere... Transfer dönemlerinin en gözde konusu genelde scouting olur. Türkçeye ‘yetenekli futbolcuların keşfedilmesi’ olarak tercüme edebiliriz. Yapan kişiye ‘scout’, yapılan aktiviteye ‘scouting’ diyoruz. Peki, bu iş ilk olarak nerede ve nasıl başladı hiç merak ettiniz mi? Bu hafta Portekiz’den gönülleri ısıtacak bir hikaye ile bu konuyu ele alacağız. Önceki yazılarımda Portekiz’in dünyanın ilk global imparatorluğu olduğundan bahsetmiştim. Bugünün küçük ve fakir ülkesi bir zamanlar 4 ayrı kıtaya yayılmış devasa bir imparatorluktu. Portekiz’e bağlı kolonilerle sosyal, kültürel ve ticari alanlarda işbirliği yapılıyordu. 1923 yılına gelindiğinde dönemin Portekiz başkanı kolonilerle spor alanında da ortaklaşa işbirliğine gidilmesine karar verdi. Futbol için Portekiz’in Afrika’daki iki büyük kolonisi Mozambik ve Angola seçildi. Plan belliydi: Portekiz’in en büyük üç takımı; Benfica, Sporting ve FC Porto bu iki kolonideki yerel takımlarla iş birliği yapacak ve futbolun gelişimine ön ayak olacaktı. Bu kapsamda başlayan ilişkilerden sonra Portekiz kulüpleri Mozambik ve Angola’da pilot takımlar oluşturmaya başladılar. Bu takımlardan en ünlüsü Sporting de Lourenço Marques takımıydı. Sporting de Lorenço Marques, Portekiz’in köklü takımlarından Sporting ile pilot takım anlaşması yaptı. Sporting bu anlaşmadan sonra pilot takımına Portekiz’den antrenörler yolladı. Antrenörlerin dikkatini çeken ilk şey takımlardaki yetenek ve kalite eksikliğiydi. Çünkü o döneme kadar takımların çoğunda Portekizli soylular ve çocukları futbol oynuyor, yerel halka fazla şans verilmiyordu. Bu yüzden kadroda ciddi bir yetenek eksikliği vardı.
Portekizli antrenörler futbol oynayan gençleri gözlemlemek için Mozambik ve Angola’yı baştan uca gezdiler. En ücra köylere kadar gittiler, notlar tuttular. İşte böylece 1920’li yılların başında ilk scouting denemesini başlatmış oldular.
Hâlbuki Afrika halkının fizyolojik ve atletik özellikleri çok ileri seviyedeydi. Takımdaki yetenek seviyesini arttırmanın en kolay ve kalıcı yöntemi Afrika yerel halkı arasından da yetenekli gençler bulmaktı. Böylece Portekiz’den gelen antrenörler futbol oynayan gençleri gözlemlemek için Mozambik ve Angola’yı baştan uca gezdiler. En ücra köylere kadar gittiler, notlar tuttular ve seçtikleri gençleri takımla çalışması için kulübe davet ettiler. İşte böylece farkında olmadan Portekizli antrenörler 1920’li yılların başında ilk scouting denemesini başlatmış oldular. Yıllar içerisinde oyuncu izleme ve keşfetme işi o kadar gelişti ki 1950’lerin sonlarına doğru artık Benfica Sporting’in, Sporting Porto’nun, Porto Benfica’nın pilot takımlarındaki oyuncuları izlemeye aldı. Adeta keşfedilenler arasından ikinci bir keşif yarışına girdiler. O gün bunu bilerek yaptıklarını sanmıyorum ama yaklaşık yarım asır sonra bu yaptıkları spor bilimi literatürüne ‘tarama – saptama – seçme’ (detection - identification - selection) ayrımı olarak geçecekti. Benfica’nın gözlemcileri bir gün Sporting de Lorenço Marques’ın antrenmanını gizlice izlemeye gittiler. Antrenmanda 17 yaşında bir genç dikkatlerini çekti. Sonrasında birkaç ay daha gizlice Sporting’in bu oyuncusunu takip ettiler. Çok hızlıydı, çok yetenekliydi. Küçük olduğu için henüz A takımda oynamıyordu ama potansiyeli müthişti.
Benfica’nın gözlemcileri bir gün Sporting’in pilot takımı Lorenço Marques’ın antrenmanını gizlice izlemeye gittiler. 17 yaşında bir genç dikkatlerini çekti. Potansiyeli müthişti. Benfica 350.000 Eskudo ödemek zorunda kaldı. O futbolcu Eusebio idi…
Artık karar verilmişti. Ezeli rakipleri Sporting bu oyuncuyu Portekiz’e davet etmeden önce oyuncuyu kendileri almalıydı. Portekiz ile yapılan görüşmelerden sonra Benfica’nın kurmayları oyuncuyu Portekiz’e kaçırması için Benfica’nın Afrika gözlemcisi Bauer’e talimat verdi. Ancak Benfica’nın atladığı ufak bir ayrıntı vardı. Oyuncu geçen ay Sporting de Lorenço Marques ile sözleşme imzalamıştı. Ücretsiz bir tek Sporting’e gidebilirdi. Benfica mecburen 350.000 Eskudo ödemek zorunda kaldı. Benfica bu Mozambikli genci Lizbon’a getirdiğinde onu ne Mozambik’te, ne de Portekiz’de kimse tanımıyordu. Tanınmayan bir gence bu kadar para verilmesini kimse anlamlandıramamıştı… Ancak kader ağlarını çoktan örmüştü. Çok değil, sadece 6 sene sonra tüm dünya onu gelmiş geçmiş en büyük Portekizli futbol efsanesi olarak tanıyacaktı. Transfer edilen genç oyuncunun adı Eusébio idi. Eusébio yetenekleriyle kısa zaman içerisinde Benfica A takımının değişmez bir parçası oldu. Benfica’nın 1960’larda Avrupa devi olmasında en büyük etkiyi o sağladı. Benfica formasıyla en fazla gol atan oyuncu rekoru 473 golle halen ona aittir. Bunu 440 maçla başarmıştır. Yani maç başına düşen gol ortalaması birden fazlaydı. Bugün çıktığı her maçta en az 1 gol atan bir oyuncu düşünün. İşte Eusébio böyle bir oyuncuydu. Üç defa Avrupa gol kralı oldu. FIFA tarafından verilen Dünya’nın en iyi oyuncusu ödülünü ilk kazanan Portekizli o oldu. Benfica kulübünün 118 senelik tarihinin tartışmasız en önemli oyuncusu olarak kulüp tarihine geçti. Portekiz A Milli takımın efsanevi kaptanı oldu. Milli takımda edindiği saygıyı bugün Ronaldo bile geçememiştir.
Milli takımın elenmesine Portekiz doğumlu beyaz Portekizlilerden daha fazla üzülen Afrika doğumlu Eusébio o günden itibaren ulusal bir kahraman ilan edildi. Portekiz halkı ona Portekiz’in savunucusu Kara Panter’i lakabını taktı.
Aslında Eusébio’nun milli takımda oynaması ilk başlarda halk tarafından kabul görmemişti. Afrika’dan yeni gelmişti ve o dönemin şartlarında Portekiz milli takımında Afrikalı siyahi bir oyuncunun oynaması pek alışılagelmiş bir uygulama değildi. Eusébio’nun milli kahraman olması ve tüm halkın onu bağrına basması 1966 Dünya Kupası’na denk gelir. Portekiz 1966 Dünya Kupası’nda Eusébio’nun üstün gayretleriyle yarı finale kadar çıkmıştı. Bu Dünya kupası tarihinde Portekiz’in o güne kadar aldığı en büyük başarıydı. Eusébio bireysel olarak da o Dünya Kupası’nın gol kralı oldu. Portekiz’in yarı finaldeki rakibi o dönemin en güçlü takımı, ev sahibi İngiltere idi. Eusébio bu maçta da çok iyi oynadı ve insan üstü bir performans sergiledi. Birçok şutunu İngiltere kalecisi çıkarttı. Maçın sonlarına doğru golünü de attı ancak zaman yetmedi. Maçı Portekiz 2-1 kaybetti ve elendiler. Maç sonunda tüm Portekizli oyuncular yenilgiyi kolayca kabullendi. Birçok Portekizli futbolcu İngiliz oyuncularla sarmaş-dolaş soyunma odasına giderken televizyon orta sahada hıçkıra hıçkıra ağlayan tek bir Portekizli futbolcuyu çekiyordu: Eusébio. Milli takımın elenmesine Portekiz doğumlu beyaz Portekizlilerden daha fazla üzülen Afrika doğumlu Eusébio o günden itibaren ulusal bir kahraman ilan edildi. Portekiz halkı ona Portekiz’in savunucusu Kara Panter’i lakabını taktı. Bugün Portekiz topraklarında sadece tek bir siyahinin heykeli vardır. O da efsanevi futbolcu Kara Panter Eusébio’nun... İlerleyen yıllarda Eusébio sevgisi çığ gibi büyüdü. Eusébio Benfica’ya 11 lig şampiyonluğu, 4 Avrupa Kupası Finali ve bir Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu kazandırdı. Ne şanslıyım ki o hayattayken onunla tanışma ve görüşme şansına eriştim. Güzel ülkemiz Türkiye’den ve Türk futbolundan bahsetmiştik. Aşağıda o günden çekilmiş bir fotoğrafımı paylaşıyorum. Haftaya bir başka hikayede görüşmek üzere…