Kanada’da TIR şoförlerinin %90’ı aşılı. Fakat mevzu Kanadalıların aşı kuralını kişisel hak ve özgürlüklere yapılan bir müdahale olarak görmesi. Bir araştırmaya göre, nüfusun %47’si aşı karşıtı şoförlerin protestosuna destek verdi.
Kanada bir aydan uzun bir süre boyunca ülke tarihinde görülmemiş olayların kazanında kaldı. Kanadalı TIR şoförlerinin ABD sınırından geçişinde aşı zorunluluğu getirilmesine yönelik barışçıl başlayan “özgürlük” temalı protestolarının başta başkent Ottawa olmak üzere birçok kentte bambaşka bir boyuta taşınmasını tecrübe ettik.
Aşı zorlamasına karşı özgürlük protestolarla başlayan, sağ-popülist siyaset ile ırkçı grupların şiddet içeren maşası haline gelen ve sadece politik değil ekonomik boyutları ile Kanada’dan dünyaya yayılan tarihi olaylar yaşadık ve aslında olaylar henüz bitmiş değil.
HER ŞEY NASIL BAŞLADI?
15 Ocak’ta Başbakan Justin Trudeau’nun liderliğindeki liberal hükümet, daha önceden açıklanacağı bilinen, Kanada-ABD arasında nakliyat yapan TIR şoförlerinin tam aşı olma ve aşı pasaportlarını sınır güvenliğine ibraz etme zorunluluğu kuralını yürürlüğe aldı.
Aşı olmak istemeyen fakat olmadığı takdirde işinden olacağını bilen bir grup TIR şoförü alınan kararı protesto etmek ve hükümetin geri adım atmasını talep etmek amacıyla ülkenin en batısında yer alan British Columbia eyaletinden başkent Ottawa’ya bir TIR konvoyu düzenledi.
İşin ilginç yanı Kanada’da TIR şoförlerinin %90’ının aşılı olması. Yani protesto küçük bir grubu temsil ederek başladı.
Fakat mevzu aşı karşıtlığından öte, Kanadalıların bu kuralı kişisel hak ve özgürlüklere yapılan müdahale olarak görmesi. Yani aşı olmadığı takdirde işini kaybetme tehdidiyle karşı karşıya kalınmasını TIR şoförü olmayan veya olsa da aşılı olanlar da destekledi.
Innovative Research Group’un yaptığı bir araştırmaya göre Kanada nüfusunun %47’si protestoya destek verdi. Baktığımızda ülkenin neredeyse yarısının, çoğu aşılı olmasına rağmen, protestonun yanında yer aldığını görüyoruz ve bu bir toplum için çok büyük bir oran.
Peki bu destek nereden alevlendi? İki ana sebep söz konusu; basının taraflı yaklaşımı ve Trudeau’nun“elitist” veya “kutuplaştırıcı” yaklaşımı halkta büyük tepki topladı.
PROTESTOLARIN BÜYÜMESİNDE BASININ TARAFLI YAKLAŞIMI
Aşı karşıtı olan veya kapalı alanlarda maske, aşı pasaportu gibi COVID-19 sebebiyle devreye alınan uygulamaların kaldırılmasını isteyen fakat TIR şoförü olmayan Kanadalılar da bu protestoya konvoyun güzergahı boyunca bayraklarla, konvoyun geçiş alanlarında kornalarla destek verdi.
Fakat bu konvoyu ve konvoya verilen desteği Kanada’da evinde akşam haberlerini açan kimse görmedi ve duymadı.
Protestonun sesini dünyaya hatta Kanada’ya bile duyuran mecra sosyal medya oldu. Kanada’daki ulusal kanallar protestoyu ve konvoyu görmezden gelerek gelişmeleri sosyal medyadan takip etmek zorunda kalan halkın tepkisiyle karşılaştı.
Protestonun sesini dünyaya hatta Kanada’ya bile duyuran mecra sosyal medya oldu. Kanada’daki ulusal kanallar protestoyu ve konvoyu görmezden gelerek gelişmeleri sosyal medyadan takip etmek zorunda kalan halkın tepkisiyle karşılaştı.
Türkiye’de bizim görmeye alışkın olduğumuz bir durum aslında bu. Ana akım medyanın hükümet yandaşı olarak aldığı tutumlara benzer şekilde, adalet arayışının sosyal medya üzerinden yapılmasına toplumca çok alıştık. Adalet kurumlarının, medyanın yetersiz kalması sebebiyle başvurduğumuz sosyal medya kanallarını kanıksadık.
Oysaki Kanada halkı bu konuda bana da bir özgürlük dersi verdi.
Aşı karşıtı olmayan veya protesto konusuyla ilgilenmeyen Kanadalılar bile, halkın doğru ve tarafsız haber alma özgürlüğünün engellenmesinden büyük rahatsızlık duyarak sesini yükseltti ve protestoya destek vermeye başladı.
Basının protestoları görmezden gelmesi protestoları halk sağlığı konusundan politik bir konuya taşıyan ilk adım oldu diyebilirim.
Konvoyun yanı sıra, basının da dikkatini çekmek amacıyla TIR şoförleri ve sempatizanlar kendi araçlarını alarak Kanada-ABD arasındaki sınır kapılarına yığılarak iki ülke arasındaki önemli ticaret rotalarının tıkanmasına sebep oldular. Bu durum barışçıl başlayan, özgürlük arayışında olan protestoların ekonomik etkilerle iç sorun olmaktan çıkıp dış ilişkiler sorunu olarak büyümesine de sebep oldu. ABD ticaretin etkilenmesiyle Kanada’ya protestoların bitirilmesi için yardım teklifinde bulundu fakat Kanada tarafından reddedildi.
PROTESTONUN TRUDEAU/HÜKÜMET KARŞITLIĞI HALİNE GELİŞİ
Konvoyun başkent Ottawa’ya ulaştığı günlerde Başbakan Justin Trudeau COVID-19 temaslı olduğunu açıklayarak 5 gün boyunca inzivaya çekileceğini paylaştı. Zamanlama çok manidar oldu çünkü aynı zamanda başbakanın güvenlik sebebiyle evinden alınıp, gizli ve güvenli bir yere taşındığı bilgisi paylaşıldı.
Bu yaklaşım Trudeau’nun halkıyla uzlaşmak yerine onlardan uzaklaşarak araya set çekmesi anlamına geldiğinden konuyu aşı karşıtlığından çok politik bir zeminde değerlendirmemize sebep oldu.
Karantinasından sonra Trudeau’nun yaptığı açıklamalarda protestoculara “kabul edilemez görüşleri olan marjinal bir azınlık” yakıştırmasında bulunması protestoları iyice alevlendirdi.Bana kalırsa gereksiz sertlikte verdiği bu yanıt protestonun başlangıçta tek talebi olan TIR şoförlerine yönelik kuralın kaldırılmasına ek olarak devasa bir siyasi taleple Trudeau’nun ve hükümetin istifasını istediler.
Trudeau’nun kutuplaştırıcı, onlar ve bizler şeklinde kullandığı dili ile protestonun ana hedefi artık sağlık siyasetinden çok Trudeau’nun temsil ettiğine inanıldığı elitist hükümet anlayışına yönelik olarak değiştiğini söyleyebilirim.
PROTESTONUN SALDIRGANLAŞMASI, FİNANSAL DESTEKLER VE SAĞ-POPÜLİST PROPOGANDA
Aynı zamanda bir önemli detay da protestonun bugüne kadar topladığı yaklaşık 18 milyon dolarlık kitlesel fon.
Dünyadaki tüm kavgaların, savaşların aslında ekonomik olduğu gerçeğini hatırladığımızda bu olayların büyümesinin ardındaki gerçek sebepler daha gözle görülür hale geliyor.
Protestonun organizatörleri “GoFundMe” kitlesel fonlama sitesi üzerinden destek kampanyası başlattı. Sadece ilk gün 2,5 milyon dolar toplanan kampanyanın amacı Ottawa’ya yapılacak olan konvoyun yol masraflarını karşılamaktı. Fakat kampanyaya bağışta bulunan isimlerin anonim oluşu, kaynaklarının belli olmayışı, ABD’deki Trump destekçilerinin ve Ted Cruz gibi aşırı sağ temsilcilerinin bu protestoya ciddi maddi destek verdiği söylentileri GoFundMe’yi harekete geçirdi ve toplanan 10 milyon doların hesaplara aktarımını durdurdu. Bunun üzerinde başka bir fon sitesi üzerinden 8 milyon dolar daha toplayan ve halihazırda Kanada istihbaratının takibinde olan protesto organizatörleri Chris Barber ve Tamara Lich konumlarını gizli tutmaya çalıştıysa da protestolarla bağlantılı olarak düzene zarar vermekten tutuklandılar.
Protestoların zaman içinde barışçıl bir platformdan çıktığını söylemem lazım.Protestocuların arasına karışan ırkçı grupların gamalı haç bayrakları taşıması, ırkçı sloganlar atılması, LGBT bayraklarının yakılması, Ottawa’da parlamento civarındaki heykellere, anıtlara yani kamu değerlerine zarar verilmesi, aş evlerinin yağmalanması ile Ottawa sakinleri için güvensiz sokak ortamının oluşması ve merkezin işgal edilmesi sebebiyle Hükümet daha sıkı önlemler almak durumunda kaldı ve böylelikle OHAL ilan edildi.
Burada hukuki fark şurada, Kanada yasalarında protesto bir hak iken, işgal yasadışı olduğundan Hükümet’in bunu bir işgal olarak değerlendirmesi ile OHAL’in yolu açıldı.
OHAL VE MUHALEFET
Başbakan Justin Trudeau 14 Şubat günü “sorumlu liderliğin” gerektirdiği üzere ülkede OHAL kurallarının devreye alındığını ilan etti. OHAL (Emergencies Act), Kanada tarihinde ilk defa devreye alındı. Savaş öncesi hazırlık kurallarını içeren ve hükümete geniş yetkiler veren bu düzenleme içinde asker çağırma yetkisi de bulunuyor. Trudeau OHAL’i medyaya açıklarken askeri Ottawa merkeze çağırmanın söz konusu olmadığını,
Kanadalıların protesto hakkının her zaman devam ettiğini belirterek, OHAL’in Kanada Haklar ve Özgürlükler sözleşmesi ile uyumlu, ancak son çare olarak kullanılacak bir destek yöntemi olduğunu söyledi.
Bize ne kadar uzak değil mi? Ülkede protestolar yapılıyor, olaylar şiddet boyutlarına varınca OHAL ilan ediliyor fakat yine de Başbakan protesto hakkınız elinizde, hükümeti eleştirebilirsiniz açıklamasını yapabiliyor. Çünkü aksini söylemesi Kanada’da mümkün değil. “TIR Protestoları”nın burada ismi “Özgürlük Protestosu”. Medeniyet ve demokrasi Kanada’da halkın gücünden besleniyor veKanadalılar demokrasisine, özgürlüğüne sahip çıkıyor. İnanmadığı görüşün savunulmasına ket vurulduğunda dahi sesini yükseltiyor çünkü “bugün sana yarın bana” gerçeği olduğunu biliyor.
Olayların siyasileşmesinde basının ve hükümetin rolü olduğu aşikar ama muhalefetin rolü asla yadsınamaz. Geçtiğimiz Eylül ayında yapılan seçimlerde aşırı sağcı parti PPC’nin (Halkın Partisi Kanada) sadece aşı karşıtlığı propogandası ile %5 oy aldığını düşünürsek bu protestoya nasıl dört elle sarıldıklarını tahmin edebiliriz.
Trudeau’nun kutuplaştırıcı, onlar ve bizler şeklinde kullandığı dili ile protestonun ana hedefi artık sağlık siyasetinden çok Trudeau’nun temsil ettiğine inanıldığı elitist hükümet anlayışına yönelik olarak değiştiğini söyleyebilirim.
Fakat
ana muhalefet partisi olan Muhafazakar Parti’nin lideri Erin O’Toole’un protestoya mesafeli yaklaşması, muhafazakarlar arasında sağ eğiliminin fazla olması sebebiyle, parti içi kararla görevden alınmasına sebep oldu. Yerine gelen geçici lider Candice Bergen, klasik sağ-popülist tutumundan bekleneceği gibi, protestoyu sahiplendi ve destekledi. Protestocuların vandalizminde bile geri adım atmayan Bergen’e“evinize dönün” çağrısını yaptıran etken,yıllık 600 milyar dolarlık ticaretin yapıldığı sınırların protestocular tarafından işgal edilmesiyle, haftada 3 milyar dolar ekonomik kayıp yaşanmasıydı.
Muhafazakar Partiher ne kadar geri adım atmış olsa da OHAL’in ilan edilmesi ile Justin Trudeau’nun iddia ettiği gibi “sorumlu liderlik” gösterdiğini değil aksine yeterliliderlik gösteremediği için olayların kontrolden çıktığını ve ilk defa bu kanunun devreye alındığını söylediler. OHAL’in geçerli olması için parlamentonun onayı gerektiğinden muhalefetin duruşu önemliydi ve muhalefet içinde solda yer alan NDP’nin (Yeni Demokrat Parti)hükümeti yetersizlikle suçladığı halde OHAL’in tek çözüm olduğuna inanması ile OHAL parlamentodan 21 Şubat’ta geçti.
OHAL’in en büyük yaptırımı protestocuların banka hesaplarının dondurulması yetkisinin devreye alınmış olması oldu. 170’den fazla gözaltı gerçekleşti ve toplamda 3 milyon dolardan fazla değere sahip 70’den fazla banka hesabı donduruldu. Protestoya katılan TIR’ların sigortalarının iptal edileceği gerçeğiyle birçok şoför protestodan çekildi. Geçtiğimiz hafta sonu hem eyaletin lokal polisi hem de federal hükümetin polisinin müdahalesiyle Ottawa protestoculardan arındırıldı. Protestocular merkezden çekilmelerine rağmen büyük şehirlerde kamplar kurmaya devam ediyor.
GELİNEN NOKTA
Geldiğimiz noktada parlamentonun OHAL’i onaylamasından üç gün sonra Başbakan Trudeau OHAL’in kaldırıldığını açıkladı. Aynı zamanda TIR şoförleri için dayatılan aşı pasaportu zorunluluğu da kaldırıldı ve Kanada-ABD arasında karayolu ticareti tekrar başladı.
Başta Liberal Hükümet’i ve sonrasında Ottawa halkını haftalarca uykusuz bırakan, Fransa, Yeni Zelanda ve Avustralya’ya sıçrayan “Özgürlük Protesto”ları her anlamda büyük dersler taşıyor. Barışçıl protestoların siyasetin oyuncağına nasıl dönüştüğünü Türkiye’den çok iyi biliyoruz. Gezi Parkı protestoları bunun en güzel örneği. Türk basınının o günlerde penguen belgeselleri yayınlaması gibi Kanada medyasının protestolara gözünü ve kulağını kapatması farklı görüşlerdeki halkı aynı Gezi Parkı olaylarında olduğu gibi birliğe itti.
Liberal Hükümet’in olaylar sırasında yetersiz yönetim sergilemesi, polis müdahalesinin geç gelmesi gibi eleştirilerin haklı olduğu yerler olsa
da Başbakan Justin Trudeau’nun, kendi hükümetini eleştiri hakkını bizzat savunması, olaylar esnasında taşkınlık yapan grupları barışçıl protestoculardan ayrı tutması vegenellemeye gitmeyip protestoya katılan herkesi terörist olarak yaftalamaması, halkın protesto hakkına yaklaşım konusunda Türkiye ile Kanada arasındaki farkı ortaya koydu.
Toplumların tarihleri, aydınlık olduğu kadar karanlık günlerle de dolu ve mücadeleler asla bitmeyecek. Fakat bu zorlu günler geldiğinde toplumun birlik olabilmesi, kutuplaşmadan temel hak ve özgürlükleri savunabilmesi ve devlet yetkililerinin popülist hareketlerden ve çıkarlardan uzak, halkın refahı için koltuklarını kaybetmeyi göze alarak demokrasiyi desteklemesi Türkiye’nin 2023’ten sonra kendi ayakları üzerinde, güçlenerek yaşamaya devam etmesinin anahtarı olduğunu düşünüyorum.