Kalbin yerini yumruk aldı

Abone Ol
CHP ideolojisinin Atatürkçülük ve sosyal demokrasi arasında bir yerde konumlandığı düşünüldüğünde milliyetçiliği yeniden yorumlayan bir parti söylemi yaratmak şüphesiz ki hiç de zor değil. Ama bu hususta da zamana ihtiyaç var.  14 Mayıs seçimleri siyasetin devletçi ve toplumcu çizgileri arasında bir yarışma gibi sonuç doğurdu. Bir tarafta sürekli bir şekilde devletin bekası ve birliği üzerine siyaset yapan Cumhur İttifakı, diğer tarafta ise ekonomi ve demokrasi gibi aslında özünde sivil toplumla ilgili meseleleri dile getiren Millet İttifakı vardı. İlk çizgi az farkla da olsa ikincisine üstün geldi. Devletçilikle toplumculuğun çatıştığı siyasi iklimde milliyetçiliğin oynadığı rol ise kritik önemde. Türk milliyetçiliği devletçi çizginin mayalandığı düşünsel forma karşılık geliyor. 2. tura doğru Kılıçdaroğlu liderliğindeki muhalefet cephesi toplumcu-çoğulcu dili terk ederek milliyetçi-devletçi hassasiyetlere hitap eden yeni bir söylemi benimsedi. Bu strateji değişikliğinin seçimde oy patlaması yapan milliyetçi kesime yönelik bir hamle olduğu açık. Daha özel bir gündemle ise Oğan’ın çevresinde kümelenmiş kesimleri ikna etme çabası ön plana çıkıyor. Gerçekten de böyle bir şey mümkün olabilir mi? Kısa vadede milliyetçiliğe eklemlenmiş bir muhalif dilin başarı şansı var mı, uzun erimde ise Atatürk milliyetçiliğini yeniden yorumlayıp muhalif kesimlerin sosyolojik tabanını genişletmek mümkün mü soruları üzerinde duracağımız temel meseleleri özetliyor. 14 Mayıs seçimleri açıkça gösterdi ki bu ülkede milyonlarca insan aynı anda hem Erdoğan hem de Kılıçdaroğlu’na karşı. Ülkedeki siyasal sosyolojik çoğulculuk politik gündemi iki seçeneğe doğru daraltan iklime direniyor. Oğan ve İnce gibi siyasal figürler üçüncü yolu temsil etmekte. Bu kesimlerin gündeminde ise birkaç konu var: Öncelikle HDP’ye ve ulus devlete yönelik her türlü itiraza şiddetle karşılar. Terör üzerinden HDP-PKK bağlantısı yoğun bir şekilde vurgulanıyor. İkinci mesele ise modernlik. Kendilerini Atatürk milliyetçisi olarak gören Oğan-İnce kitlesi AKP’nin yarattığı düzene mesafeli. Özellikle kadın hakları ve laiklik konusunda ciddi bir hassasiyet var. Son olarak ise göçmenlere değinilebilir. Özdağ-Oğan ekibinin ideolojik gündemi çok açık bir şekilde yabancı düşmanı. Onlara göre Suriyeliler Türk toplum yapısını bozan ve milli güvenliği tehdit eden unsurlar. Bir an önce gönderilmeleri gerek. Millet İttifakı bileşenlerin bu zihniyet dünyasıyla tam anlamıyla bütünleşmesi tabii ki mümkün değil. Atatürk modernliği ve göçmen karşıtlığı konularında şüphesiz ki bir orta yol bulunabilir. Ama ne Oğan ne de ona oy veren kitle HDP’nin desteklediği bir adaya oy vermeyecektir. Oğan bir şekilde ikna edilip Kılıçdaroğlu lehine açıklama yapsa dahi ona oy veren tabanın bu çağrıya uyma ihtimali çok zayıf. Zaten Oğan’ın durumu bakımından ortada ideolojik çerçevesi sağlam bir siyasal sosyolojik hat değil de, tarihin belli bir anında koşulların da zorlamasıyla bir araya gelmiş toplama toplumsal bir yapı var. Bu meseleyi sadece seçimler açısından düşüneceksek daha düne kadar Kemal dede olan ve kalp işaretiyle insanlardan oy isteyen bir siyasetçinin masaya yumruğunu vuran bir şahine dönüşmesi hadisesinin çok inandırıcı olmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca üslup değişikliği kendisine eşlik eden içerik bakımından da yetersiz. Kılıçdaroğlu Kürt meselesine Oğan-Özdağ gibi bakamaz. Bu adım HDP desteğini imkânsız hale getirir. Ancak HDP’yi dışlamadan Türk milliyetçilerini ikna etmek imkânsız. Dahası göçmen karşıtlığı post-faşist bir söylem. Sosyal demokrat bir siyasetçinin mültecilere bakışındaki olumsuzluk onu ideolojik açıdan savurabilir. Tüm bu yazılanlar da açıkça gösteriyor ki ortada bir çıkmaz var. Muhalefet Oğan kitlesinin oyuna talip. Ama oy için atılan her adım pek çok şeyin eksilmesine yol açacak. Uzun erimde ise CHP-milliyetçilik ilişkisini yeniden düşünmek zorundayız. Altı oktan biri milliyetçilik. Ama Kılıçdaroğlu CHP’si milliyetçi hassasiyeti Atatürkçü formda bile yeterince güçlü bir şekilde dile getirmiyor. Atatürkçülük siyasal bir nostalji biçimi olmaktan çıkarılıp yeniden ele alınmalı. Cumhuriyetçilik, yurttaşlık ve yurtseverlik arasındaki ilişkilerin daha yoğun bir şekilde vurgulanması gerekiyor belki de. CHP ideolojisinin Atatürkçülük ve sosyal demokrasi arasında bir yerde konumlandığı düşünüldüğünde milliyetçiliği yeniden yorumlayan bir parti söylemi yaratmak şüphesiz ki hiç de zor değil. Ama bu hususta da zamana ihtiyaç var. Bugünden yarına ne yeni bir ideolojik yorum ne de gündelik politik bir söylem kitleler tarafından kabul görecektir.