Kafamda deli sorular

Abone Ol
Açıklamalar yapılıyor, kamuoyu dinliyor. Ülkenin bu uygulamaların arkasında dizilerek, eleştiriden azade bir ortam oluşması isteniyor.  20 Aralık da, Türkiye iktisat tarihinde yerini aldı. Bu yer 1980’lerin Bankerler Krizi veya 1994’de yaşanan Çiller Krizi gibi müstesna bir yerdir. Diğerlerinde olduğu gibi, ardından birçok mağdur bırakmış bir krizdir. İktidar kabul etmese de, ekonomi yönetimindeki bir “beceriksizliğin” sonucunda çıkmış, ama bir o kadar da önlenebilir olan bir krizdir. Döviz kurlarında düşmenin ardından kısa dönemde yakalanan istikrar, bir ölçüde finansal piyasaların yorgunluğundan, bir yandan Noel tatilinin getirdiği rehavetten elde edilmiş görünmektedir. Ama yurtiçinde insanlar hala zarar tespitinde bulunmaya ve ne olduğunu, daha önemlisi bundan sonra ne olacağını tahmin etmeye çalışmaktadır. Normal bir ülkede böyle kararların arkasındaki isim olması gereken Ekonomi ve Hazineden Sorumlu Bakanımız Sayın Nureddin Nebati TV kanallarını gezerek, pazartesi yapılan bu hamlenin gerekçelerini anlatmakta, kurlarda sağlanan kısa dönemli istikrarı uyguladıkları iktisadi bir modelin sonucu olduğuna kamuoyunu ikna etmeye çalışmaktadır.  Bir de bu yetmemiş gibi, çıktığı programlarda kendini sıkıştıracak soruların sorulmayacağından emin şekilde, kendi konuşmasının şehvetine kapılan Sayın Bakan hızını alamayarak, yaptıkları iktisadi hamleyi eleştiren ve kendi yönetimleri için zaaf oluşturacak eleştirileri yapanlara da tehditler savurmayı ihmal etmemektedir. Açıklamalar yapılıyor, kamuoyu dinliyor. Ülkenin bu uygulamaların arkasında dizilerek, eleştiriden azade bir ortam oluşması isteniyor.  Zira ilgililer aldıkları kararları ve uyguladıklarını söyledikleri modelleri muhalif görüşlerin altında savunmaktan, bilinçli olarak kaçıyor.  Her zaman yaptığı gibi, “kendi çalıp, kendi söylüyor”. Siyasi iktidar, kur artışlarını bir süreden beri Çin modelinin gerekli bir şartı olduğunu, daha sonra da Türk tipi büyüme modeli diye adlandırdığı uygulamaların kasıtlı olarak tercih edilmiş bir adımı olduğunu söylemekteydi. Ancak müdahale günü ve sonrasına yönelik yaptığı açıklamalar, doğrusu insanın aklına başka sorular getirmektedir. Bunlardan bazılarını paylaşmak isterim. Paylaşacağım soruların, samimi olarak cevap aramakta olduğum sorular olduğunu belirtmek isterim. O yüzden her hangi makamın, yazdıklarımın arkasında başka niyetler aramasının yersiz olacağını belirtmek isterim.  Amacım kesinlikle birilerini küçük düşürmek veya itibarına zarar vermek değil. Aslına bakarsanız böyle sorulara cevap bulamıyor olmanın, sadece benim itibarımı ve kariyerimi tehdit ettiğini belirtmek isterim. Bu da, benim ülkemin bürokrasisine duyduğum güvenin bir göstergesi olarak değerlendirilmesini arzularım.
  1. Sayın Bakan, çıktığı her bir TV programında sistematik bir şekilde kamunun 20 Aralık günü herhangi bir müdahalede bulunmadığını söylemektedir. Bu söyleminin arkasında herhangi bir sayısal dayanak var mıdır? Zira ben ve benim gibi şüpheci iktisatçılar böyle bir veriye hala ulaşamadı. Aksine TCMB bilançosu üzerinden yapılan hesaplamalarda ciddi miktarda rezerv satışının izlerine rastlandığı belirtilmektedir. Hatta birtakım özel sektör bankalarının bile bu operasyona katıldıkları iddia edilmektedir. Bunların kısa dönemde doğruluğunu teyit edecek sayısal verilere ulaşabilmemiz mümkün olmadı. Belki de bizim beceriksizliğimizdir, kim bilir?
  2. Ülkemizin merkez bankasının net rezervleri ekside. Açıklamalarınızda sürekli brüt rezerv miktarı kullanılarak kamuoyunu teskin etmeye çalışıyorsunuz. Anladığım kadarıyla müdahalelerde kullanılan para başka kaynaklardan Merkez Bankamızın kısa vadeli olarak borçlanarak elde ettikleri nakitler.  Elbette vadesi gelince bunlar da ödenecek. O zaman kadar müdahalelerde kullanılan rezervleri nasıl yerine koymayı düşünüyoruz?
 
Konu bu şekilde ele alınırsa, aslından bunun siyasi iktidar tarafından yapılmış bir “manipülasyon” olarak değerlendirilmesi mümkün değil midir?
  1. O gece, tesadüf o ya, akşam saatlerinde yapılan döviz satışlarının gerçek kişilerden geldiğini ve vatandaşın TL’sine sahip çıktığını söylüyorsunuz. Ama gerçek kişilerin böyle bir satış imkânını nasıl elde ettikleri ise, tatmin edici bir şekilde cevaplanmıyor. Zaten TV programının yapımcıları da o soruyu sormuyor kendisine.
  2. Kur Korumalı TL Mevduat, özünde kur riskinin hazine tarafından yüklenilmesi esasına dayanır. Dahası TL’yi kur riskinden muaf kılarak, cazip hale getirmek ve böylece TCMB’nin para politikasının kapsamını genişletmektir. Anlaşılan 20 Aralık öncesinde bilinen bu uygulamanın çalışmaları daha önceden başlamış, ama buna rağmen piyasaların çıkışına izin verilmiş. Konu bu şekilde ele alınırsa, aslından bunun siyasi iktidar tarafından yapılmış bir “manipülasyon” olarak değerlendirilmesi mümkün değil midir?
  3. Aslına 20 Aralık kararları itibariyle “örtülü” bir faiz artışı gerçekleşmemiş midir? Zira karar sonrası kamu kurumlarının döviz piyasası üzerindeki etkileri azalmadığı gibi, kurların çıkışı hâlâ engellenmeye çalışılmakta ve bu şekilde piyasalar baskı altında tutulmaktadır. Artan mevduat ve kredi faizleri ise, kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır. Durum bu ise, TCMB’nin politika faizinin düşük tutulmasının manası nedir? Zira bu deneysel politika Sayın Cumhurbaşkanımızın düşündüğü gibi enflasyonu düşürmediği gibi, kamu kurumlarımızın döviz kaynaklarının tüketilmesine yol açmaktadır. Bu yönüyle uygulanmaya çalışılan politika son derecede maliyetli bir politika değil midir?
  4. AKP tabanının bu kur şokundan nasıl çıktığını biliyor mu Sayın Bakanım? Zira tüm kamuoyu davul-zurna eşliğinde halay çeken insanlarla, kasapta kıyma kıyar gibi dolar kıyan insanları gördü. Acaba kaybedenler arasında AKP tabanındaki küçük tasarruf sahipleri var mıdır? Yoksa hepsi kurlardaki bu düşüşten ziyadesiyle memnun mudur?
  5. O akşam kamuoyuna açıklanan Kur Korumalı Mevduat uygulaması ile serbest piyasada oluşması muhtemel kur riski mudilerin üzerinden alınarak hazineye yüklendi. Ancak bu riskleri yüklenmesi gereken hazinenin bunu karşılayacak kaynağının ise bütçede olmadığı anlaşıldı. Bu maliyetin finansmanı nasıl yapılacaktır? Aksi halde, yapılacak olan harcamanın bu uygulamaya izin verenler bakımından bir zimmet doğurma riski olduğu söyleniyor.
Sayın Bakan’ın 20 Aralık akşamı alınan kararların, açıklandığı saatten önce kamuoyuna sızmış olma ihtimali var mıdır?  Hatta bunlardan birinde de, sizin çok muhterem biraderiniz mevzubahis.
  1. Yoksa on dokuz yıllık AKP iktidarında kıt kanaat birikim yapan küçük tasarruf sahiplerinin enflasyonun satın alma güçlerinde yaratacağı erozyondan kaçmak için başvurdukları dövize yatırım ellerinde mi patlamıştır? Acaba tabanda meydana gelen huzursuzlukların suçlusu olarak göstermek için bugün birtakım iktisatçılar BDDK eliyle, kamuoyunun da çok iyi anlayamadığı bir hukuki bahaneyle, düşman mı ilan edilmeye çalışılmaktadır?
  2. Sayın Bakan’ın 20 Aralık akşamı alınan kararların, açıklandığı saatten önce kamuoyuna sızmış olma ihtimali var mıdır? Zira uygulamalardan, TCMB’nin faiz kararının açıklandığından çok önceleri başkaları tarafından bilindiği izlenimi hâkim kamuoyunda.  Hatta bunlardan birinde de, sizin çok muhterem biraderiniz mevzubahis. Acaba BDDK bu konularda da kamuoyunda oluşan endişeleri giderecek bir araştırma yapmak istemez misiniz Sayın Bakanım?
  3. Açık bir şekilde faiz artırımı anlamına gelen bu politika, Sayın Cumhurbaşkanının daha önce “nass’ın” gereği olduğunu belirterek savunduğu “faizsiz ekonomi” amacından geriye doğru atılan bir adım mıdır?
  4. Biliyorum enflasyon Maliye Bakanlığının işi değil; Merkez Bankasının işi. Ama enflasyona yaratan yapısal nedenleri nasıl bertaraf edeceksiniz? Özellikle gıda enflasyonu, konut ve ulaştırmadaki maliyet artışları hanehalklarının yükünü arttırıyor. Bunlarda kalıcı iyileştirme yapabilmek için “arz yönlü” ne tip politikalar öneriyorsunuz?
  5. Kafamdaki soruları bitiremiyorum. Bir taraftan da çekiniyorum yanlış anlaşılacağım diye. Malum serde akademisyenlik olunca, her şeye şüpheyle yaklaşıyorsunuz meslek icabı. Bunu bazen sıradan insanlara, hatta ekonomi bürokrasine anlatabilmek eskisi kadar kolay olmuyor. Zira bürokrasi çok değişti. Eskiden Ortodoks eğitim tedrisatından geçmiş nitelikli ekonomi bürokrasisiyle aramızdan çok sorun çıkmazdı. Ama gelin görün şimdi arkadaşların yönelimi farklı olunca, konuşulan dil de farklılaşıyor ister istemez.
Özellikle gerçekleşecek olan kur kazançlarının yeniden değerlendirilmesi üzerinden oluşacak gelir matrahlarından alınacak vergilerin arttırılması bir tedbir olmaz mı Sayın Bakanım?
Ama son olarak ülkedeki yoksulluk ve artan gelir eşitsizliği meselesini nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz, sormak isterim Bakanım. Neticede 20 Aralıkta almış olduğunuz tedbirlerle kurları düşürdünüz, ama ciddi miktarda servet aktarımına da yol verdiniz. Bunun etkileriyle nasıl baş etmeyi düşünürdünüz acaba?
  1. Bir de son olarak, ülkemizdeki ekonomik barışı bozmaya aday olabilecek bu servet aktarımları ile ilgili herhangi bir araştırma yapmayı ve tedbir almayı düşünür müsünüz? Özellikle gerçekleşecek olan kur kazançlarının yeniden değerlendirilmesi üzerinden oluşacak gelir matrahlarından alınacak vergilerin arttırılması bir tedbir olmaz mı Sayın Bakanım?
Saygılarımla…