Kadınların ortak sesi, nafaka hakkı üzerinden Medeni Yasa’nın parça parça değiştirilerek, toptan ortadan kaldırılmaya çalışılmasına yerine “Yasalara Dokunma, Uygula” talebidir.
Kısa adı EŞİK olan Eşitlik İçin Kadın Platformu geçtiğimiz Cumartesi günü muhalefet partileri genel başkanlarına ve TBMM’deki tüm milletvekillerine mektup yazarak “kadınların nafakasına dokunmayın” dedi.
İstanbul Sözleşmesinden Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile çıkılmasının ardından, iktidar kadınları ilgilendiren yeni düzenlemeleri TBMM gündemine getirme hazırlığında. Basından ve twitterda açılmış olan etiketlerden öğrendiğimiz üzere boşanan kadınlara ödenen “yoksulluk” nafakasının ya 1-2 yıl ya da evlilik süresiyle sınırlandırılması ya da oluşturulacak bir fondan devlet tarafından ödenmesi gibi formüller düşünülmektedir. 2018 seçimleri öncesinde iktidar partisi AKP’nin hazırlamış olduğu seçim beyannamesinin Kadınla ilgili bölümünde “neler yaptık” başlığı altında şu ifadeler yer almaktadır. “Kadınların tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de geçmişten gelen dezavantajlı konumlarını avantaja çeviren birçok düzenlemeyi ilke kez hükümetlerimiz döneminde gerçekleştirdik. Kadınlarımızın hukuki olarak güçlendirilmesi için İktidarlarımız süresince pek çok önemli adım attık. Bu kapsamda; Anayasa’da, Türk Medeni Kanunu’nda, İş Kanunu’nda, Türk Ceza Kanunu’nda, Belediyeler Kanunu’nda ve Gelir Vergisi Kanunu’nda reform niteliğinde yasal düzenlemeler yaptık. Aile Mahkemelerini kurduk. Aile içi problemlerin, evli hâkimler tarafından ihtisas mahkemelerinde görülmesini sağladık. Türk Ceza Kanunu’nda
toplumsal cinsiyet eşitliği ve kadına karşı şiddet konusunda düzenleme yaptık. Anayasa’da kadınlara yönelik “Pozitif Ayrımcılık” ilkesini getirdik. “Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddet” in önlenmesine dair 6284 Sayılı Kanunu çıkardık”.
2018 seçim beyannamesinde partinin genel başkanının 2014’deki “kadın-erkek eşitliği fıtrata ters” yorumuyla uyuşmayacak şekilde
toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu yapılmış olması şaşırtıcı olsa da kadınların şaşkınlığı çok kısa sürdü. Seçimlerden 1 yıl sonra 2019’da Yükseköğretim Kurulu’nun “Türkiye’nin değerleriyle mütenasip değil” diyerek Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projelerini sonlandırdı. Bu proje üzerine konuşan Cumhurbaşkanının Türkiye’nin imzacısı olduğu İstanbul Sözleşmesinin bağlayıcı olmadığını ifade etmesi ve sonrasında da kadına karşı şiddet konusundaki en önemli düzenlemelerden biri olan sözleşmeden bir kararnameyle kolayca çıkması aslında beyannamede belirttikleri icraatların silinmesinden başka bir şey değildi.
İktidarın beyannamesinde yer verdiği bir başka konu olan “pozitif ayrımcılık” ilkesini ne Anayasa Mahkemesi üyelerinin atanması sürecinde ne üst düzey bürokrat atamalarında ne de rektör atamalarında göremediğimiz gibi, parti içinde kadınların ulusal ve yerel seçimlerdeki adaylıkları konusunda da göremiyoruz.
EŞİK Platformu başta olmak üzere Türkiye’deki Baroları ve kadın derneklerini harekete geçiren nafaka meselesi beyannamede çıkardık diye övünülen “6284” Sayılı Yasaya aykırı olarak tartışılmaktadır. Nafaka tartışmaları da 2019’dan beri Türkiye gündemindedir. Mart 2020’de KONDA’nın ülke genelinde 15 yaş üstü 3.594 kişiyle yüz yüze yaptığı araştırmaya göre
[1], öncelikle toplumun dörtte üçü eşlerin anlaşamama durumunda boşanmalarını normal buluyor. Boşanma sonrasında iştirak nafakasını da, yoksulluk nafakasını da yine toplumun çok büyük kesimi destekliyor ve her 10 kişinin 7’si ikisini birden destekliyor. Demografik özellikler üzerinden incelediğinde toplumun tüm kesimlerinin benzer düşündüğü, medeni durumları ne olursa olsun kadınların boşanmayı da, iki türlü nafakayı da erkeklerden daha fazla desteklediği ortaya çıkıyor. Nafaka fikrine en fazla karşı çıkan boşanmış erkekler ortalamada iştirak nafakasını destekliyor ve yoksulluk nafakası konusunda çekimserler denebilecek noktadır. Buna göre, toplumsal mutabakat (10 kişiden 7’si neredeyse toplumun %70’ine denk gelir) aslında “yoksulluk nafakasından” yanadır.
Öncelikle çeşitli kadın dernekleri ve barolar tarafından yapılmış çalışmalar ve çalıştay raporlarına
[2] bakıldığında, boşanmaların çoğunlukla cinsiyete dayalı şiddet nedeniyle gerçekleştiği, davaların genellikle kadınlar tarafından açıldığı ve velayetin genellikle kadınlara verildiği anlaşılıyor. Boşanma sonucunda çocuklar için verilen iştirak nafakası ile boşanma konusunda kusursuz olması kaydıyla boşanma nedeniyle fakirleşecek tarafa (bu genellikle kadındır ama her zaman kadın olması gerekmez) ödenecek yoksulluk nafakasını ayırmakta kamuoyu genelde zorlanmaktadır. Bu konuda ortada bir bilgi kirliliği bulunmaktadır. Yoksulluk nafakası boşanma sonrasında yoksullaşan kadına (ki bunlar genellikle işsiz ev kadınlarıdır) boşanmada ağır kusuru olmaması koşuluyla ve evlenmemek koşuluyla verilebilir. Kadın veya erkek boşanmada ağır kusurluysa, boşanma sonrasında fakirleşecek olsa da bu nafakadan yararlanamaz zaten. Kadının yeniden evlenmesi veya bir işe girmesi halinde yoksulluk nafakasının ödenmesi sona erer.
Kadın veya erkek boşanmada ağır kusurluysa, boşanma sonrasında fakirleşecek olsa da bu nafakadan yararlanamaz zaten. Kadının yeniden evlenmesi veya bir işe girmesi halinde yoksulluk nafakasının ödenmesi sona erer.
Sonuçta yoksulluk nafakası EŞİK Platformu mektubunda da belirtildiği üzere, “çalışmayan, yeterli bir geliri veya birikimi olmayan, boşanmada ağır kusuru bulunmayan kişilere bağlanır. Adı üzerinde yoksulluk nafakasıdır ve ağırlıklı olarak ev kadınları içindir. Özellikle tek seçenek olarak evlilik sunulduğu için eğitim hakkı kullandırılmamış, meslek sahibi olamamış; meslek sahibi olsa bile çalışmasına izin verilmediği ya da evin tüm yükü üzerine bırakıldığı için mesleğini yapamamış kadınların boşanma sonrasında hayata tutunabilmesi için tek seçenektir. İddia edildiği gibi “süresiz nafaka” yoktur, bağlanan nafaka kadının çalışmaya başlaması, yeniden evlenmesi veya bir başkasıyla fiilen evli gibi yaşaması durumlarında kesilmektedir”.
Yapılan araştırmalara göre velayet çoğunlukla kadına verilmesine karşın kadının çocukları için aldığı iştirak nafakalarının ancak %70’i kabul edilmekte, erkeklerin yarısı ise çocuklar için bile bu nafakayı öde(ye)memektedir. Yoksulluk nafakası taleplerinin ise ancak yarısı mahkemelerce kabul görmektedir. İzmir Barosu’nun 7 Mart 2019 tarihinde gerçekleştirdiği Nafaka Çalıştayı Sonuç Bildirgesi’ne göre
[3], “Türkiye’de kadınların istihdama katılımı TÜİK 2017 verilerine göre; yüzde 33.3 iken, erkeklerin katılımı yüzde 71.5 tir. TÜİK 2017 Zaman Kullanımı verilerine göre kadınların hane halkı ve ev işlerine ayırdığı zaman günde 4 saat 35 dakika iken, erkeklerin ayırdığı zaman 53 dakikadır. Boşanma artış oranı 2017’de binde 1.6, tüm boşanmalar içinde kısa süreli evliliklerde boşanma oranı ise yüzde 3.2 olarak yer almaktadır. Evliliklerinde şiddete maruz kalan kadın oranı ise yüzde 97’dir”. Ne yazık ki Türkiye’de kadınların istihdama katılma ve ekonomik bağımsızlık anlamında toplumda dezavantajlı durumda olmaları doğal olarak kadınların yoksulluk konusunda da eşitsiz durumda olmalarına yol açmaktadır. Boşanma sonrasında fakirleşen taraf bu nedenle genellikle kadınlardır. Araştırmalara göre boşanan kadınların %45’inin herhangi bir geliri bulunmamaktadır. Mahkemeler ise nafaka yükümlülüklerini yani boşanan erkeklerin sosyo-ekonomik durumlarını sadece polis tutanaklarına dayandırmakta ve bunun dışında bir denetleme yapmaksızın belirlemektedir.
Toplumdaki cinsiyet eşitsizliği ve aile içi şiddet dikkate alınmadan bu konunun sadece dini ve ailevi değerler üzerinden tartışılması sonucunda yapılacak yasal değişiklikler, 6284 sayılı yasaya aykırı olacaktır.
Toplumdaki cinsiyet eşitsizliğinin ürettiği kadın yoksulluğu ve kadının evlilik içinde uğradığı şiddet verileri dikkate alınmadan bu konunun sadece dini ve ailevi değerler üzerinden tartışılması sonucunda yapılacak yasal değişiklikler, 6284 sayılı yasaya aykırı olacaktır. Gündemdeki düzenleme evliliği sona eren ve evlilik sonrasında ekonomik olarak durumu kötüleşen kadınları kendi kaderleriyle baş başa bırakacak bir düzenlemedir. Bu düzenleme son kertede, gördüğü şiddet yüzünden eşinden boşanmaya cesaret edemeyen kadınları ev içi şiddete ömür boyu mahkûm edecektir. Kadınların kazanılmış haklarından geri kaymaya yol açacaktır. Galiba iktidar partisinin kadınlar için yaptık dediği icraatları geri alma zamanı gelmiş.
Kamuoyunda tartışılan bir nafaka fonu oluşturmak ve ödemelerin buradan yapılmasını sağlamak önerisi ise, yurttaşlar üzerine yeni bir vergi yükü getireceği ve ekonomik kriz koşullarında bunun bir seçenek olarak kolay kolay kabul edilemeyecek olması nedeniyle uygulanabilir değildir. Ayrıca Türkiye’de daha önceki fon girişimleri konusundaki karışıklıklar ve fonda toplanan paraların nereye harcandığı konusundaki belirsizlikler kadınların ve çocukların mağdur edilmesine yol açabilecektir. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik kriz dikkate alındığında, böylesi düzenleme krizin faturasının yoksul ev kadınlarına çıkarılmasına yol açacaktır. Türkiye’de kadınların, çocukların ve gençlerin geleceği açısından asıl endişe verici durum laiklik ilkesinden hızla uzaklaşılarak, karşılaşılan her toplumsal, siyasal, ekonomik, kültürel meselenin akıl-mantık süzgeci yerine “dindarlara tehdit” oluşturup oluşturmadığı süzgeci üzerinden değerlendirilmesidir.
Kadınların ortak sesi, nafaka hakkı üzerinden Medeni Yasa’nın parça parça değiştirilerek, toptan ortadan kaldırılmaya çalışılmasına yerine “Yasalara Dokunma, Uygula” talebidir.
---
[1] Araştırma için bkz. İnternet adresi: https://esikplatform.net/s/2547/i/Konda_Nafakasi_Arastirmasi.pdf
[2] Nafaka konusuyla ilgili çalıştay belgelerine, raporlara ve araştırmalara EŞİK Platformunun internet sitesi üzerinden kolayca ulaşılabilir. İnternet adresi: https://esikplatform.net/kategori/nafaka-raporlar-arastirmalar/
[3] İzmir Barosu, Nafaka Çalıştayı Sonuç Bildirgesi, 7 Mart 2019, İnternet adresi:
https://esikplatform.net/s/2547/i/ Izmir_Barosu_Nafaka_Calistayi_Sonuc_Bildirgesi.pdf