Talan edilen ormanlarımıza, zeytinliklerimize, sularımıza...
Japonya'nın doğaya olan saygısı ve bu ilişkinin derinliği, özellikle doğa ile uyum içinde olma felsefesiyle öne çıkar. Bu felsefe, Japon kültüründe benzersiz bir yere sahiptir ve Zen ustası Dōgen'in "Vadi Sesleri, Dağ Manzaraları" adli yazısında ifade edilen sözlerle derinlemesine anlam kazanır. Dōgen, doğadaki her varlığın, canlıların ve cansızların bile kendi içlerinde varoluş gerçeğini anlattığına vurgu yaparak, doğanın konuştuğunu ifade eder. Bu anlayışa göre dağlar ve sular, doğanın öğretmenleri olarak kabul edilir.
Japonya'da doğa sadece bir kaynak olarak görülmez; aynı zamanda kutsal kabul edilir. Japon kültürü, değişken iklime ve karmaşık topoğrafyaya sahip olan bu topraklarda mevsimlerin ve doğanın önemini anlamıştır. "Yaoyorözü-no-kami" kavramıyla Japon Şinto inancında her şeyin tanrılarla canlı olduğuna inanılır. Doğa, sıradan bir nesne değil, kozmik bir bağlılığın ifadesi olarak görülür. Bu anlayış, insanların doğayla olan ilişkilerini huşu ve saygı temelinde şekillendirmelerini teşvik eder. Bu nedenle Japon sanatında, mimarisinde, tapınak ve bahçelerinde doğayı bozmadan yaptıkları sanatı görürüz.
Eski Japon düşüncesi ve tutumları, insanların kendi içsel denge ve uyumunu doğanın ritmiyle bulmalarını teşvik eder. Bu yaklaşım, insanın doğa ile bir bütün olarak gördüğü bir dünya görüşünü yansıtır. İnsanlar, kendi varlıklarını sadece fiziksel olarak değil, çevreleriyle etkileşim halinde olarak da algılarlar. Toplum, doğanın bir parçası olarak kendini görür ve bu nedenle onunla uyum içinde yaşamayı amaçlar.
Doğaya saygı, sadece ritüeller veya geleneklerle sınırlı değildir; aynı zamanda günlük yaşamın her anında kendini gösterir. Japonların her yerde gördüğümüz çöp toplama alışkanlığı da bu anlayışın bir yansımasıdır. Bu davranış, doğanın bir parçası olan her varlığın değerini ve önemini vurgular. Çöp toplamak, sadece çevreyi temiz tutmakla kalmaz, aynı zamanda doğanın bize sağladığı yaşam kaynaklarına ve güzelliklere duyulan minnettarlığın bir ifadesidir. Japonların gittikleri her yerde çöp toplama alışkanlığı, insanların doğayla olan ilişkisini somut bir şekilde gösterir. Bu, bir gelenek veya gösteri olmanın ötesinde, bir yaşam tarzının yansımasıdır. Doğa ile uyum içinde yaşama felsefesi, Japon kültürünün temelinde derinlemesine kök salmıştır. Her bir adım, her bir eylem, insanların doğayı sadece kendileri için değil, aynı zamanda gelecek nesiller için de koruma amacını taşır.
Eski Japon düşüncesi ve tutumları, sadece insanların kendilerine ve çevrelerine olan saygısını değil, aynı zamanda doğayla iç içe geçmiş bir yaşamın değerini vurgular. Bu yaklaşım, insanların duygusal, zihinsel ve ruhsal dengeyi doğanın içinde bulduğu bir yolculuğa davet eder. Sonuç olarak, Japon kültüründe doğaya saygı, sadece bir eylem değil, bir düşünce tarzı ve yaşam biçimidir.
Ülkemizde hemen herkesten ülkesini çok sevdiğini duyarız. Sanarız ki ülkeyi sevmek böyle bir şey. Aynı insanı hiç acımadan ormana, denize çöp atarken de görürüz. Ormanlarımız, denizlerimiz, gollerimiz ve dağlarımız bu zenginlikleri korumak ve gelecek nesillere aktarmak, gerçek bir ülke sevgisinin ifadesidir. Ülkemizde her yıl doğa katliamı olarak adlandırılan yıkıcı olaylar yaşanmaktadır. Bu talana ne ses çıkartırız ne itiraz ederiz.
Bunu Türkiye'yi yermek olarak algılamayıp, bir öz eleştiri olarak görmek gerekir. Kaçırdığımız şey, ülkemizde ormanlar, şu kaynakları, biyoçeşitlilik ve ekosistemler hızla zarar görmekte ve bu durum hem doğal dengeyi sarsmakta hem de geleceğimizi tehdit etmektedir. Doğa katliamıyla mücadele etmek ve bu sorunu önlemek, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluğumuzdur.
Japonlar, doğayla uyum içinde yaşama felsefesini benimseyerek her varlığın bir parçası olduklarını kabul ederler. Bu düşünce tarzı, insanların doğayı koruma ve çevreye saygı gösterme konusundaki hassasiyetini artırabilir.
Doğa katliamının önüne geçmek, sadece çevre değil, aynı zamanda insanlık ve geleceğimiz için de kritik bir meseledir. Toplumsal bir sorumluluk olarak, her birey ve toplum, doğal kaynakları koruma, sürdürülebilir yaşam tarzlarını benimseme ve gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakma amacıyla çaba göstermelidir. Bu çabalar hem bugünkü kuşakların hem de gelecek kuşakların refahını güvence altına alacaktır.
Japonlar, doğayla uyum içinde yaşama felsefesini benimseyerek her varlığın bir parçası olduklarını kabul ederler. Bu düşünce tarzı, insanların doğayı koruma ve çevreye saygı gösterme konusundaki hassasiyetini artırabilir. Japon kültüründen alınabilecek bu örnekler, doğa katliamını önlemek ve çevre koruma konusunda daha duyarlı bir toplum oluşturmak için ilham kaynağı olabilir. Her bir bireyin ve toplumun bu değerleri benimseyerek, gelecek kuşaklara yaşanabilir bir dünya bırakma amacını taşıması önemlidir.
Burada, Miyazaki yapımı doğa ve doğanın güzelliğine ve bazen insanlık eleştirilerine tanık olacağımız Japon anime filmlerinden önerilerimle yazımı bitireceğim. Prenses Mononoke, Komşum Totoro, Rüzgârli Vadi (Kaze no Tanı no Naushika)…